Künye   Hakkımızda
22 Aralık 2025, Pazartesi
Politika Haber
  • GÜNDEM
  • EMEK
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • KADIN
  • GENÇLİK
Tüm Haberler
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Politika Haber
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Anasayfa Gündem

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreterliği: TKP 7. Kongresinin Tarihsel Anlamı Üzerine Tezler

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreterliği geçtiğimiz günlerde gerçekleşen TKP 7.Kongresinin tarihsel anlamı üzerine bir açıklama yayınladı.

22 Aralık 2025
Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreterliği: TKP 7. Kongresinin Tarihsel Anlamı Üzerine Tezler
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsApp'ta Paylaş

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen TKP 7. Kongresi ile ilgili “TKP 7.Kongresinin Tarihsel Anlamı Üzerine Tezler” başlıklı bir açıklama yayınlayan Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreterliği “Türkiye Komünist Partisi’nin 7. Kongresi, çok uzun zaman kaybından sonra nihayet toplandı. 7. Kongre kesintisizlik içinde yeni bir başlangıçtır. İ. Bilen önderliğinde 1973 yılında başlatılan Atılım sürecinin devamı ve yeni bir Atılım sürecinin eşiğidir. ” dedi.

“TKP 7’nci Kongresi partinin hasretini çekenlere kutlu olsun.” cümlesiyle biten açıklamanın tamamı şu şekilde:

Türkiye Komünist Partisi’nin 7. Kongresi, çok uzun zaman kaybından sonra nihayet toplandı. 7. Kongre kesintisizlik içinde yeni bir başlangıçtır. İ. Bilen önderliğinde 1973 yılında başlatılan Atılım sürecinin devamı ve yeni bir Atılım sürecinin eşiğidir.

I. 7. KONGRE’NİN YAKLAŞIMI:

7. Kongre TKP’nin tüm tarihinin, olumlu ve olumsuz tüm dönemlerine Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir gibi partiye ihanet ederek, Türk devletine ve Kemalist burjuvaziye teslim olanlar, ajan ve provokatörler dışında gelmiş geçmiş bütün yönetici kadro ve üyelerine sahip çıkmıştır. Yasal TBKP’nin kapatıldığı güne kadar var olan tüm eski TKP üyelerini, 7. Kongresini yapan TKP’nin “doğal üyeleri” olarak ilan etmiş ve partinin kapılarını tüm doğal üyelere açmıştır.

7. Kongre parti tarihi açısından bu kapsayıcı tutumunun yanında Marksist-Leninist çizgi ve programatik yönelim açısından 6. Kongre kararlarını 7. Kongrede eleştirmiş ve reddetmiştir. Bu temelde onaylanan programını 1983 5. TKP Kongresinde alınan kararların devamı olarak ilan etmiştir.
7. Kongre ile birlikte, TKP-TİP, TBKP süreçleri boyunca parti içindeki eğilimler arasındaki ideolojik mücadeleden sonra, bugün artık söz konusu ayrışmaların tarihi anlamı dışında, hiçbir pratik ve aktüel anlamı kalmamıştır. TKP kesintisizlik içinde yeni bir başlangıç yapmıştır, her komünistim diyen de yeni bir başlangıç yapma hak ve imkanına sahiptir.7. Kongre yaşayan ve aramızdan vefat ederek ayrılan tek bir eski parti üyesinin bile üyelik biletini iptal etmemiştir.

Hiç kuşkusuz bu yaklaşım, hiçbir şekilde düşünce ayrılıklarının önemsiz hale geldiği anlamında yorumlanamaz. Bugün de hem TKP’nin içinde, hem de henüz 7. Kongre kararları etrafında toplanmayan gruplarla bugünkü TKP kadroları arasında farklı düşünceler söz konusudur. Bu farklılıklar temelinde tartışma TKP’nin 8. Kongresine kadar sürecek, 8. Kongre’de parti üyeleri, felsefi ya da bilimsel teoriler hakkında değil, parti programı, stratejisi, örgütsel yapısı hakkında tartışarak, ulaşılan sonuçlar etrafında birleşecektir, yoldaşça sırt sırta verilerek mücadele edilecektir.

Bu yaklaşım başından beri likidasyona karşı tutumları nedeniyle yakından ilişkide olduğumuz partili yoldaşların bazı görüş ve tutumlarına itiraz etmiş olmamıza rağmen, TKP’lilikte ısrarlarına ve likidasyona karşı partiyi yaşatmadaki kararlılıklarına duyduğumuz saygının gereğidir. Ancak uzun zaman içinde ayrılıkların aşılamaması ve daha fazla gecikmenin partinin son dayanma mevzilerini eriteceği, Türkiye’nin ve bölgenin içinden geçtiği koşullarda TKP’ye olan ihtiyacın büyüdüğü, daha fazla zaman kaybetme durumunda boşluğun sahte TKP’lerle doldurulacağı, bunların kardeş Komünist Partilerini olumsuz yönde etkileyeceği gerekçesiyle 7. Kongre’yi Geçici Merkez Komitesi etrafında toplanan ve giderek güçlenen parti örgütleriyle toplama zorunluğu doğmuştur. Yeni seçilen TKP MK, var olan bütün TKP kökenli gruplara, 8. Kongre öncesinde partinin kapılarını, likidasyona karşıtlık, tartışmada hoşgörü, eylemde birlik temelinde açık tutma kararı almıştır.

II. LİKİDASYON:

TKP’nin 7. Kongresi likidasyon sürecini etraflı olarak tartışmış ve analiz etmiştir. Likidasyona götüren uluslararası ve ülke içi koşulları olduğu gibi, TKP MK ve PB’sunun sübjektif kararlarını etraflı şekilde değerlendirmiş, delegeler arasında bu kararlarda payı olanların özeleştirisi temelinde, söz konusu kararları en sert biçimde eleştirmiştir.

TKP, 12 Eylül darbesinden önce, darbe esnasında ve darbe günü yapılan taktik hataların; SBKP’de Gorbaçov’la başlayan Marksizm-Leninizm’den gerileme ve gerilemenin karşı-devrime dönüşmesinin; TKP-TİP birliğinin yukarıdan aşağıya, parti tabanlarının bilinçli rızası alınmadan başlatılmasının yarattığı olumsuz koşullarda TKP’yi ve TİP’i TBKP çatısı altında hiçbir hazırlık yapılmadan “legale” çıkarma kararıyla TKP tarihte bir eşi görülmeyen likidasyon sürecine girmiştir.

III. LİKİDASYON SÜRECİNİ HAZIRLAYAN ORTAM: 12 EYLÜL DARBESİ VE HATALAR:

TKP, Atılım sürecinde tarihinin en güçlü dönemini yaşamıştır. İ. Bilen’in Genel Sekreterliği’nde TKP Türkiye çapında yeniden parti örgütlerini kurmuş, partinin öncülüğünde DİSK ve DİSK’e bağlı işkolu sendikalarında, Türk-İş’e üye sendikalarda örgütlenmiş, İlerici Gençler Derneği, İlerici Kadınlar Derneği, İlerici Liseliler Derneği, Barış Derneği, farklı işkollarında dernekler, köy dernekleri, Kooperatifler kurulmuş, bu temelde, derin gizlilikte çalışan örgütlenme taktiği en geniş legal çalışmayla birleştirilmiş, Birlik ve Dayanışma hareketi fiilen bir legal parti gibi çalışmaya başlamış, bu örgütlenme çalışmalarının sonunda, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, İbrahim Güzelce, Kemal Sülker, Rıza Kuas ve diğer işçi liderlerinin büyük katkılarıyla TKP işçi sınıfının politik bakımdan bilinçli çoğunluğunun desteklediği bir parti düzeyine yükselmiş, “fabrikalar kalemizdir” şiarıyla , sınıf mücadelesinde DGM ve MESS genel grevleri başka olmak üzere sayısız grev ve işgal hareketlerinin ön safında yer almıştır. TKP bu süreçte uluslararası işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs yasaklarını kırmıştır.

Aynı zamanda TKP, 1960’larda başlayan işçi göçü sürecinde TKP’nin ilk örgütlenmelerini başta Federal Almanya olmak üzere Avrupa’nın hemen her ülkesinde gerçekleştirmiş, ATTF ve ardından FİDEF on binlerce göçmen işçiyi kardeş Komünist Partilerin dayanışmasıyla örgütlemiştir.
Atılım sürecinin bu kazanımları TKP’nin uluslararası komünist ve işçi hareketindeki saygınlığını yükseltmiş, emperyalizmin anti-komünist, anti-sovyet ve militarist silahlanma saldırılarına karşı mücadelede katkılarını arttırmıştır.

Ancak, TKP 12 Eylül faşist darbesine giden dönemde ciddi taktik hatalar yapmıştır. Partinin ülkedeki yönetim merkezi, ülkede devrimci duruma doğru evrilen, aynı zamanda faşist darbe tehlikesinin büyüdüğü koşullarda, hem partinin kapılarını henüz yeterli ideolojik hazırlığı olmayan sempatizanlara açmış, hem de Birlik Dayanışma, TİP ve TSİP’le birleşik bir legal parti hazırlığına girişmiştir. Ne var ki, bu adımların yanında TKP’yi ve işçi sınıfını faşist darbeye karşı hazırlayacak etkili ideolojik, politik ve örgütsel önlemler alınamamıştır. Darbe teşebbüsünün başladığı anda uygulamaya konulacak olan Parti örgütlerinin direnişiyle ilgili bir taktik plan geliştirilememiştir.

O dönemde bu zayıflıklar partide ilk ciddi ayrışmalara yol açmıştır. İki eğilim ortaya çıkmıştır. Birincisi TKP yurtiçi yönetiminin “devrimci sürecin geriye çekildiğini” saptaması ve diğeri ise bazı yurtdışı ve kimi yurtiçi örgütlerin “devrimci durumun olgunlaştığı” saptaması yapmalarıdır. Birinci eğilim “faşizm tehlikesinden TKP’yi geri çekilerek koruma” sonucuna varırken, diğer eğilim partinin “devrimci durumdan devrime yürüme” sonucuna varmıştır. Gelişmeler her iki taktiğin yanlışlığını ortaya koymuştur. Yapılması gereken, partiyi faşist darbeye karşı direnişe hazırlamaktı, faşist darbeye karşı en geniş cephe için çalışmak, eğer darbe önlenemezse, darbeye karşı ilk günden grev ve fabrika işgalleri, kitle gösterileriyle karşı çıkmak, silahlı devlet şiddetine aynıyla cevap vermek ve güç dengesinin aleyhimize olduğu saptamasından hareketle, adım adım ve örgütlü olarak geri çekilmekti.
Böyle bir taktik planın olmayışı, büyük ölçüde “direnmeden geri çekilmeye” yol açmış, özellikle ilk günden fabrikalardaki öncü işçi önderlerinin ve parti kadrolarının yurtdışına çıkarılması ve hele kalanlarının “teslim olmaya” yöneltilmesi darbe yemeden partiyi zayıflatmıştır. Ardından gelen tutuklamalarla parti örgütsel krize girmiştir.

Örgütsel krizin parti içi ayrışmalara yol açması kaçınılmazdır. Nitekim gerek tutuklamalardaki örgütsel zayıflıklar nedeniyle yapılan karşılıklı eleştiri ve suçlamalar, gerekse örgütsel krizden çıkış için parti yönetiminde köklü değişiklik ihtiyacı örgütsel krizi parti için yönetim krizine dönüştürmüştür.
Bu dönemde Parti Genel Sekreterliği’nde değişiklik yapma zorunluğu gündeme gelmiştir. Genel Sekreter İ. Bilen’in yapıcı tutumuyla bu krizi aşmak amacıyla, partide yeni bir kurum olarak “Yardımcı Genel Sekreterlik” önerisi yapılmış, büyük tartışmalar sonucunda bu öneri kabul edilmiş, ardından İ.Bilen yoldaşın onayıyla, TKP Onursal Başkanlığına İ. Bilen ve Genel Sekreterliği Haydar Kutlu getirilmiş, ancak bu süreç de partide, bazı sosyalist ülkelerin Merkez Komite aparat kadrolarının da dahil olmasıyla yönetim krizi daha da derinleşmiştir. Daha sonra ortaya çıkan belgeler o dönemde ASBP’nin (SED) Haydar Kutlu’ya karşı Yelkenci yoldaşı desteklediği, SBKP’nin ise MK çoğunluğunun kararına destek verdiği görülmüştür.

Bu karmaşık ortamda, askeri darbenin niteliği ile ilgili tartışmalar, partide beliren örgütsel ve yönetsel krize parti kitlesinde ayrışmaların, kanatların ve fraksiyonların ortaya çıkışının eşlik etmesine ve TKP’nin tüm sosyalist hareketlerden tecrit olmasına yol açmıştır. Çeşitli kardeş partilerden, onların “enformasyonları” temelinde gelen telkinler sonucunda TKP MK, darbeyi “gerici-askeri darbe” olarak nitelemiştir. Gerçekte cuntaya karşı oluş açısından darbenin “faşist mi, gerici mi, Bonapartist mi olduğunun” pratikte önemi olmamasına karşın darbeyi niteleme sorununun yarattığı bölünmeler ve yoğun tutuklamalar ortamında parti gizliliği ağır zararlar görmüştür. Örgüt üyeleri kitlesel olarak tutuklanmış, işkenceden geçirilmiş, MK üyesi Mustafa Hayrullahoğlu, Bursa İl Komitesi üyesi Ahmet Hilmi Feyzioğlu, Edirne’de genç komünist Mustafa Gülmez şehit edilmiş, PB üyesi Aydan Bulutgil işkencede ağır yaralanmış, MK üyesi Ömer Ağın Diyarbakır’da en ağır insanlık dışı işkencelere maruz kalmış, yüzlerce parti kadrosu ağır sorgu ve işkencelerden geçirilmiş, parti yapısı büyük ölçüde felce uğramıştır.

IV. SÖZDE “YENİLENME” SÜRECİ:

TKP kurulduğu ilk günden başlayarak Komünist Enternasyonalin Türkiye seksiyonuydu, Komintern’in dağıtılmasından sonra ise SBKP’ni dünya devrimci sürecinin öncü ve belirleyici gücü olarak kabul etti. O nedenle her türlü anti-sovyet, revizyonist çizgilere karşı SBKP çizgisini savundu. Dünya komünist hareketinde ortaya çıkan bölünmeler, o nedenle TKP saflarında hiçbir zaman ideolojik krizlere yol açmadı.

Ancak 1983 yılından sonra, SBKP’nin Gorbaçovcu çizgisi TKP saflarında şüphelere ve giderek ayrışmalara yol açtı. Sovyetler Birliği’nde gerçekleşen karşı-devrim sürecinde parti ideolojik bakımdan zayıfladı ve krize sürüklendi. Partinin kendi içine çöküşüyle birlikte bu kriz yıkıcı karakter kazandı.

Bu aşamada, TKP MK’nde iki eğilim ortaya çıktı. MK çoğunluğu her şeye karşın SBKP’deki gelişmeleri “devrimci yenilenme” olarak gördü, buna karşılık diğer eğilim ise bu çizgiye “dogmatik” gerekçelerle karşı çıktı. Gelişmeler her iki eğilimi de doğrulamadı. “Yenilenme” ideolojik iflasa ve yıkıma yol açtı, “dogmatizm” ise hiçbir sosyalist ülkeyi ayakta tutmaya yetmedi. Ancak kabul etmek gerekir ki, eğer TKP MK çoğunluğu en azından Gorbaçovculuğun revizyonist yönelimini zamanında sezebilseydi, parti örgütlerini uyarabilseydi, “yenilenme” adına Marksist-Leninist çizginin tasfiye edilmesini bir ölçüye kadar önleyebilirdi. Bu bakımdan, yani “dogmatik” eğilimin küçük bir azınlıkta olması dikkate alınırsa, 7. Kongre’nin Gorbaçovcu savrulmayı eleştirmesi ve Parti yönetiminin bu savrulmayı desteklemesini suçlaması yerinde olmuştur. Asıl sorumluluk Parti MK çoğunluğundadır. “Dogmatik” olarak nitelendirilen, o dönemde Marksist-Leninist ilkelere sahip çıkan yoldaşlar daha etkin olabilselerdi dağılmaya karşı bir alternatif oluşur ve süreç içinde ilkesel görüşler temelinde süreklilik içinde yenilenme süreci başlatılırdı.

SBKP’nin ideolojik krizi TKP’ye yansımış, parti yönetimi “Sovyet Partisine bağlılık” adına krize yol açan Gorbaçovcu çizgiyi desteklemiş, bu faktör partinin likidasyon sürecine sürüklenmesinde ideolojik bakımdan elverişli koşulları yaratmıştır.

1990 sonunda ve 2000 yıllarının başında DAC’nin FAC tarafından ilhak edilmesi, SSCB’de karşı devrimin zaferi ve dünya sosyalist sisteminin yıkılması ise bir çok kardeş komünist partisinden çok daha fazla TKP’yi etkilemiş ve parti varlık-yokluk ikilemiyle karşı karşıya gelmiştir. Aynı sorunlar başka kardeş partilerde de yaşanmış, ancak o partilerde “dogmatik” olarak nitelendirilen Marksist-Leninist ilkelere sahip çıkan yoldaşlar, yine azınlıkta da olsalar zamanında müdahale ederek partilerinin devamlılığını kesintisiz olarak sağlamayı başarmışlardır. Bu konuda en önemli örnekler, Yunanistan, Alman, Portekiz ve Rusya Federasyonu hatta daha önce Avrupa Komünizmi çizgisinde olan İspanya Komünist Partileridir. Partimiz 7.Kongresinde bu süreçler değerlendirilmiş ve geç reaksiyonun koşullardan kaynaklı nedenleri irdelenerek kapsamlı bir öz eleştiri yapılmıştır.
TKP’nin bu alt-üst oluştan birçok komünist partisine göre daha ağır bir durumla yüz yüze gelmesi, partiyi likide olmanın eşiğine getiren iki büyük yanlış yüzünden olmuştur.

V. TKP-TİP BİRLİĞİ ÇİZGİSİNİN BÜYÜK ZAAFI:

Türkiye İşçi Partisi başlarında Kemal Türkler ve İbrahim Güzelce ve diğer işçi liderlerinin bulunduğu, daha sonra DİSK’i kuracak olan bir grup sendikacı tarafından 27 Mayıs darbesinin hemen ardından kuruldu. Devlet daha bu kuruluşun ilk adımında önlem almış, kurucuların arasına Ahmet Muşlu adında bir sendika başkanını da sızdırmıştı.

Ancak Türkiye sendikal hareketinin tarihi Osmanlı dönemini dışta tutarsak Türkiye Komünist Partisi’nin tarihiyle organik olarak ilişkilidir. TİP’i kuran sendikacıların arasında TKP’yle ilişkili olanların yanında, TKP tarafından desteklenmiş işçiler ve liderleri çoğunluktaydı. Nitekim bir süre sonra TİP kurucusu sendika liderleri, Mehmet Ali Aybar’ı TİP genel başkanlığına getirdiler. M.A. Aybar illegal TKP üyesiydi ve TKP Genel Sekreteri Zeki Baştımar tarafından yaklaşan tevkifatın eşiğinde, yalnızca kendisine bağlı olarak M.Ali Aybar tevkifattan sonra TKP örgütlenmesinin başına geçmek üzere Behice Boran ile birlikte yedeğe ayrılarak görevlendirilmişti. (1950 tutuklamalarında tüm parti kardoları açığa çıkıp tutuklandığı halde, Zeki Baştımar’dan başka hiçbir yöneticinin haberdar olmadığı bu yedek üyeler polis tarafından açığa çıkarılamamıştır.) Aybar’ın Başkan olması üzerine Behice Boran, Nihat Sargın, Adnan Cemgil, Nazife Cemgil, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Şükran Yurdakul, Moris Gabay, Sarkis Çerkesoğlu, Ruhi Su ve daha çok sayıda komünist TİP’e katıldı.
Böylece TİP, fiilen TKP’nin legal kolu olarak ülke çapında örgütlendi.

Bilen yoldaşın bir çok kereler anlattığına göre, hapiste ayrışan TKP’nin iki önde gelen ismi Zeki Baştımar ve Reşat Fuat Baraner, vaktiyle Komintern’de TKP temsilcisi olan Bilen yoldaşın girişimiyle SBKP tarafından Moskova’ya çağrılmış, bu çağrıya Baraner red cevabı vermiş, Baştımar ise Moskova’ya giderek, TKP Dışbürosu’nun başına geçmişti. TKP içindeki bölünmeyi önleme girişimi Şefik Hüsnü Değmer, Reşat Fuat Baraner ve Mihri Belli grubu tarafından kabul görmemişti.
TİP’in kuruluşu sonrasında, TİP yönetimi Mihri Belli ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı gruplarına bağlı eski TKP üyelerini üye olarak kabul etmiş, ancak TKP’deki bölünme kısa zaman sonra TİP’e de yansımış, sonunda TKP’yle ilişkili komünistler, Kürt yurtseverleri ve sendika liderleriyle birlikte TİP’e egemen olmuşlardı. Onların bu başarısında Zeki Baştımar’ın yazdığı ve Türkiye’de dağıtılan “MDD’ciliğe” karşı broşürün büyük bir payı olmuştur. Ancak bu broşürde Zeki Baştımar bir yandan MDD stratejisine karşı çıkarken, diğer yandan o esnada TİP’de gelişen Emek Grubunun “sosyalist devrimci” çizgisni de dolaylı olarak eleştirmişti.

Varşova Paktı ordularının Çekoslavakya’ya müdahale etmesi üzerine ise komünistler arasında yeni bir bölünme yaşanmış, bu müdahaleye karşı çıkan Mehmet Ali Aybar ile Behice Boran ve Sadun Aren’in liderliğindeki komünistler arasındaki mücadelenin sonunda Behice Boran TİP Başkanlığına getirilmiş, ancak 12 Mart muhtırası ile TİP Kürt ulusal sorunu ile ilgili Kongre kararı gerekçe gösterilerek kapatılmış, Boran ve TİP yöneticileri tutuklanmıştı.

İşte bu gelişmeler üzerine TKP MK, önce Zeki Baştımar’ın yönetiminde, kısa süre sonra onun sağlık sorunları nedeniyle Genel Sekrerlikten ayrılması üzerine Bilen yoldaşın öncülüğünde “1973 Atılım” dönemini başlattı. TKP’nin illegal örgütlenmeyi durdurduğu, ağırlığı TKP’nin legal kolu TİP’in örgütlenmesine verdiği örgütlenme taktiği bu sırada değişmiş ve TKP Türkiye çapında, bazı parti dışındaki genç komünistlerin gruplarını partileyerek, örgütlenme kararı almıştır.

TKP Türkiye’deki ve özellikle bölgemizdeki istikrarsız durumu ve dünya çapında tırmanan anti-komünist kampanyaları dikkate alarak, gizli parti örgütlenmesinin ilk büyük adımlarını attığı sırada 74 affından yararlanarak özgürlüğüne kavuşan TİP’li kadrolar TİP’i ve o sırada Dr. Hikmet Kıvılcımlı çizgisine yakın kadrolar da TSİP’i kurma kararı almışlardır. Her iki parti, Marksist-Leninist çizgide ve Sovyet yanlısı olduklarını ilan etmişlerdir. Bu ilanla birlikte bu legal partiler illegal TKP’ye ve TKP de bu partilere karşı giderek tırmanan ideolojik bir mücadeleye zorlanmışlardır. TKP legal sosyalist hareketin TKP’yle dirsek temasında olmasını, darbe mekaniğinin işlediği Türkiye’de TKP’ye karşı bir örgütlenmenin “legalizme” yol açacağını ve bunun hareketi devlet ve darbe ihtimali karşısında zayıflatacağını ileri sürmüş ve örgütlenme ağını genişletmiştir.

Nitekim bu partilerin kuruluşundan altı yıl sonra 12 Eylül darbesi gerçekleşmiş ve diğer tüm demokratik örgütler ve sendikalarla birlikte bu iki parti de kapatılmıştır.

“Legalist” hata, her iki partinin yurtdışında partilerini “illegal” ilan etmeleriyle bu defa ters yönde bir hatayla tekrarlanmıştır. TKP bu dönemde özellikle başında B.Boran’ın bulunduğu TİP’in kendisini “illegal bir parti” olarak ilan etmesine karşı çıkmış, bunun yerine TKP’yle, sosyalist ülkelerdeki ve muhalefetteki kardeş Komünist Partileriyle, uluslararası demokratik Batılı güçlerle “TİP’in legalitesi” için cuntaya karşı kampanya açmasını istemiştir. TİP yönetimi de TSİP yönetimi de bunu kabul etmemiş, bunun yerine “TKP, TİP, TSİP’in birliği” çizgisiyle TKP’ye karşı bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanya dolaylı yoldan bazı kardeş partilerin desteğini kazanmıştır. TKP’nin iki partiyi “komünist partisi” olarak kabul etmeyişi nedeniyle başta Bulgaristan Komünist Parti olmak üzere, ASBP (Almanya Sosyalist Birlik Partisi SED) hariç, SBKP ve Çekoslovakya partileri tarafından eleştirilmiştir. Bu eleştiri aslında 12 Eylül darbesi öncesinde başlamıştır. TKP’nin 1977 yılında toplanan “Konya” Konferansında, SBKP MK üyesi Vadim Zagladin delegelerin önünde yaptığı konuşmada TİP’i “Komünist Partisi” olarak nitelemiş ve Bilen yoldaş bu tanımlamayı protesto etmiştir.1979 yılında Bulgaristan Bilimler Akademisinin öncülüğünde yapılan SBKP ve bazı kardeş partilerin katıldığı bir toplantı TKP, TİP ve TSİP arasında birliği sağlamak amacını taşıyordu ve bu toplantıda TİP ve TSİP temsilcileri TKP’yi birliğe yanaşmamakla ağır biçimde suçlamışlardı. TKP delegasyonunda TKP MK üyesi N. Zaro yoldaşın “legalde çalışan bu iki partinin kendi aralarında birlik sağlamadıkları halde TKP’yi birliğe karşı olmakla suçlamaları çelişkili bir yaklaşımdır” tezine rağmen, bu toplantıda suçlamalara karşı TKP’ye yanıt hakkı tanınmamıştır.

Bu genel tutumu dikkate alan TKP MK PB, TİP ve TSİP’le birlik görüşmeleri kararı almış ve bu partiler arasında, özellikle 12 Eylül darbesinden sonra ve SSCB’de Gorbaçov döneminde program tartışmalarına başlanmıştır. Bir süre sonra TSİP’in birlik sürecinden çekilmesiyle birlikte birlik sorunu TKP ve TİP birliğine dönüşmüştür. TKP başlangıçta TKP 5.Kongre kararı doğrultusunda TİP’ten Behice Boran, Nihat Sargın ve Osman Sakalsız isimlerinin TKP MK’ne ve PB’suna kabulleri, ortak parti adı olarak TKP adının korunması ve giderek de örgütlerin illegalde birleştirilmesi kararı almış, ancak TİP’in itirazları sonucunda birliğin “eşitlik” temelinde, parti isminin de TBKP olmasında uzlaşılmıştır.

Bu kısa tarihsel arka plan TKP-TİP birliğinde izlenen yöntemin ilkesel bakımdan büyük bir yanlış olduğunu gösteriyor. Ne TİP’in birlik eğilimi, ne TKP MK’nin bu partileri Komünist Partisi olarak görmeme ısrarı ve ne de kardeş partilerin TKP’yle kapsamlı görüşmeler yapmadan TKP-TİP birliğini zorlamaları bu birliğe hizmet etmiştir.

TİP legalde varlığını sürdürürken TKP’nin bu partiyi Komünist Partisi olarak görmemesi, TİP’in sekter bir kararla kendini daraltmama ve legalitesini savunma adına doğruyken, illegal duruma geçtikten sonra bu tutumda ısrarımız yanlıştı.

Buna karşılık henüz Marksist-Leninist çizgide ve buna uygun program ve stratejide hem merkezi yönetimler arasında, ama özellikle iki partinin tabanlarında ve tabanlar arasında derinlemesine bir görüş birliği sağlanmadan, her iki partide SBKP’nin içine sürüklendiği ideolojik kriz olanca ağırlığı ile ayrışmalara yol açmışken, 12 Eylül darbesinin yıkımından henüz çıkılmamışken, özellikle yıllardır legal çalışan TİP örgütlerinin illegal yapılarını TKP’nin illegal yapılarına uyumlaştırma gibi güvenlik sorunları kökten çözülmeden TİP’le birliğe tepeden karar vermeye TKP ve TİP’in bir çok yönetici ve üyesinin karşı çıkışı tamamen haklıydı.

TİP’in tarihsel bakımdan büyük manevi değeri olan TKP adına itirazları, hem önde gelen kadrolarının TKP üyesi olmaları bakımından, hem de bu ismin kendi başına işçi sınıfının bilinçli kesimlerinde maddi bir kuvvet haline gelmiş olması bakımından “TKP karşıtlığının” bir sonucu olarak yanlıştı. “Eşitlikte” ısrar ise, bu eşitliğin sadece Merkez Komitesi’nde ve Politik Büroda sağlanacak olabilmesi, hemen hemen hiçbir İl ve İlçe Komitesinde nicel bakımdan mümkün olamaması bakımından basit bir yönetim pazarlığı olarak etik bile değildi.

TKP MK, bu iki konuda parti üyeleriyle tartışmadan TİP taleplerini kabul etmekle hata yapmıştır.
TKP-TİP birlik süreci kökten yanlış yönetilmişti ve likidasyon sürecine ortam hazırlayan en önemli faktörlerden biriydi.

Likidasyon TKP-TİP birliğinin sonucu değil uygulanan yöntemin sonucudur. TKP Atılım süreci, büyük ölçüde Türkiye’de ezici çoğunluğu TİP üyeliğinden gelme kadrolarla gerçekleştirilmişti ve doğru ve amaca uygun bir yöntem izlenseydi, TKP ile yönetici kadrolarının çoğu TKP üyesi olan TİP kadroları ile, parti ismi ve eşitlik pazarlıkları dışında, ilkeler temelinde birleşebilseydi, belki partinin likidasyon sürecine girmesi de önlenebilirdi.

Yanlış yönetilen TKP-TİP birliği, bu yanlıştan dolayı, likidasyon sürecine en tehlikeli ortamı hazırlamıştır. TKP isminden vaz geçiş giderek likidasyona sebep olanların bilincinde TKP’den, hatta TBKP’den vaz geçmeye kolayca dönüşmüştür.

Günümüzden bakıp değerlendirdiğimiz zaman TKP’nin tarihinin aynı zamanda TİP’in de tarihi olduğu saptamasını yapıyoruz.

VI. TKP’Yİ LİKİDE ETME KARARI. LEGAL TBKP VE TKP’Yİ TASFİYE EDEN 6. KONGRE:

12 Eylül darbesi öncesinde, darbe gününde ve az sonrasında yapılan taktik politik ve örgütsel hatalar; Gorbaçov çizgisini tahlil etmedeki büyük zayıflıklar; TKP-TİP birliği sürecinde Marksist-Leninist ilkelerde, programda, stratejide ve örgüt biçimlerinde tabanda hiçbir ciddi hazırlık yapmadan alınan merkezi kararlar TKP’nin birliğini yıkmış, ideolojik, politik ve örgütsel krizlere yol açmış, böylece likidasyona elverişli kaotik bir durum yaratmıştır.

İşte bu kaotik ortamda TKP-TİP’in TBKP adı altında, eşitlik temelinde birleşmesine karar verilmiş ve bu birlik Brüksel’de 7 Ekim 1987 tarihinde Avrupa Parlamentosu Basın Merkezinde yapılan ortak basın toplantısında Behice Boran ve Nabi Yağcı tarafından ilan edilmiştir. Bu toplantıda Güneş gazetesi muhabirinin “bu ilandan sonra hemen yarın Ankara’ya giderek TBKP’nin legalde kurulması için başvuru yapacak mısınız?” sorusuna, ağır hasta olarak toplantıya katılan TİP Genel Başkanı Behice Boran tereddüt bile etmeden, “hayır TBKP illegal bir parti olacaktır” cevabını vermiştir.
Toplantının iki gün sonrasında, ne yazık ki Behice Boran hayata veda etmiş, bunun üzerine henüz Brüksel’de bulunan TKP PM üyeleriyle yapılan toplantıda, Boran’ın cenazesine TKP PB üyeleri Sıtkı Coşkun ve Şeref Yıldız’ın eşlik etmesine karar verilmiş. TİP de benzer bir karar almıştır. Ancak ertesi gün Boran’a TBMM’de resmi devlet töreni yapılacağının açıklanması üzerine, Nabi Yağcı “bu durumda törene TKP Genel Sekreteri olarak benim katılmam gerekir” diyerek konuyu oylamaya sunmuş, bazı itirazlar dışında Nabi Yağcı’nın önerisi sosyalist ülkeler partilerine danışma koşuluyla karar altına alınmıştır. Bunun ardından da TİP yönetimi de, Nihat Sargın’ın Nabi Yağcı’ya Ankara’ya gitmesine karar vermiştir. Daha sonra iki partinin Politik Bürolarının ortak toplantısında bu karar, TKP BP üyesi iki yoldaşın muhalefet oyuna karşılık oy çokluğu ile kabul edilmiş, ancak konunun kritik olması nedeniyle kararın oy birliği ile alındığı açıklanmıştır. Nihat Sargın ve Nabi Yağcı Ankara’ya cenaze ile gitmemişler dönüş bir ay sonra 16 Kasım 1987’de gerçekleşmiştir. Karar karşı oy kullanan yoldaşlar N. Zaro ve O.Kaya karşı oylarının gerekçesi olarak, bu gidişin TKP’yi likidasyona sürükleyeceği, her iki yoldaşın kesinlikle tutuklanacağı, solda birlik sürecinin dağılacağı uyarılarında bulunmuşlardır.

Başlangıçta alınan bu karar Türkiye medyasında geniş yankı uyandırmış, kimi yorumcular bu kararın Özal hükümetiyle anlaşmaya dayandığını iddia etmiş, bu nedenle kısa bir zamanda iyimser bir hava esmiş, ancak bir süre sonra Ankara Başsavcısı ve yetkililer Sargın ve Nabi Yağcı’nın geldikleri takdirde tutuklanacaklarını açıkladıktan sonra gidişin riskleri gündeme gelmiştir.
Nihat Sargın, Osman Sakalsız ve arkadaşlarının tüm bu kararların yanlışlığını bildikleri, ancak Boran’ın kendi Başkanları olmasından hareketle, TKP MK’nin bir tür emr-i vaki yapması karşısında bu kararlara onay verdikleri biliniyor.

Gidiş kararının verilmesinden sonra bir dizi karar alındı. Bizim Radyo, TKP’nin Sesi radyosu, MK organı Atılım gazetesi kapatıldı. Avrupa’daki komünistlerin, kimliklerini açıklayarak Türkiye dönmesi hakkında kararlar alındı. Giderek Ankara’ya gidiş kararı, TBKP’yi legal olarak kurma kararına dönüştü ve TKP’nin 6’ıncı Kongresinde TKP’nin varlığına son verildi. Böylece TSİP’in ve diğer sosyalist örgütlerin şiddetli eleştirileri karşısında “yenilenme ve yasallaşma” sloganına “solda birlik” sloganı da eklendi.

Ancak henüz TBKP’nin resmen legal kurulmasından önce, her iki parti TKP-TİP birliğini resmen gerçekleştirmek amacıyla Kongrelerini illegal olarak toplama kararı aldılar ve birlik bu suretle illegalde sağlanmış oldu. Ne var ki, Nabi Yağcı ve grubu bu Kongreleri fiilen tanımadı ve TBKP kuruluşu için, kapatılacağını bilerek resmi başvuruda bulundu ve bir süre sonra da TBKP kapatıldı.
TBKP henüz kapatılmadan TBKP’nin Kongresinde “sol birlik” sloganının gereği olarak, TSİP’in de içinde olacağı geniş bir sol parti kurma kararı. Bu karar artık Marksizm-Leninizmin kökten inkarı temelinde hareket edenlerin itirazına rağmen, Sadun Aren ve Sıtkı Coşkun yoldaşlarının inisiyatifiyle alındı.

TBKP’nin kapatılacağını öngören bu karar kısmen doğruydu. Ancak birbirini izleyen bu sol birlik partileri içinde, TKP’nin bir “Komünist Platform” olarak temsili durumunda bu karar amaca uygun olacaktı. Ne yazık ki, bu sol partilere katılan TKP üyeleri böyle bir özerk Komünist Platforma çoğunlukla onay vermedi. Sıtkı Coşkun yoldaşın TKP üyelerini bir arada tutma çabaları da başarıya ulaşmadı ve onun Temmuz 1998’de vefatıyla birlikte TKP’nin likidasyon süreci yıkıcı bir şekilde derinleşti. Bugün TKP 7.Kongresi’ni toplayan TKP’lilerin Merkez Organ Atılım etrafında tekrar bağımsız örgütlenme faaliyeti Sıtkı Coşkun’un cenazesi gecesi başlamıştır.

Yüz yıldır illegal olan bir partiyi, özellikle Atılım süreciyle birlikte ordu ve polis içinde bile örgütlenme çalışması yapan, en kritik sanayi sektörlerinde hücrelere sahip bir partiyi böyle hiçbir plan yapılmadan, hiçbir önlem alınmadan, “zorunlu olduğu kadar gizli, mümkün olduğu kadar açık parti” ilkesini çiğneyerek legale çıkartmak TKP tarihinde eşi olmayan bir likidasyon hareketi olmuştur.

Türkiye Komünist Partisi 7. Kongresi Gerçekleştirildi

VII. TKP YETMEDİ TBKP DE LİKİDE EDİLDİ. TKP 7. KONGRESİ VE SÜREKLİLİK İÇİNDE YENİLENME:

Amacı komünizm olan, dünya görüşünü ve programını “diyalektik yönteme ve materyalist bilimsel düşünceye dayandırarak çizen” bir parti, elbette yüz yılı aşkın tarihinin her aşamasında kendini yenilemek zorundadır. Bu yenilenmeyi yapamayan bir parti yok olmaya mahkumdur. TKP’nin 7’nci Kongresi bir dizi yenilenme adımı atmakla birlikte, nitelikçe çizgisini yenileme görevini, mümkünse tüm komünistlere birleştireceği ya da birleştirebildiği kadarıyla, 8’inci Kongre’yi oluşturacak komünistlerin önüne, likidasyondan çıkıştan yeni Atılım sürecine geçişte stratejik bir görev olarak koymuştur. 7’nci Kongrenin kabul ettiği programla likidasyon süreci son erdirilmiş, parti tüm organları ve örgütleriyle yeniden ayağa kalkmıştır. 8’inci Kongreye kadar önümüzde duran dönem, Atılım sürecinin tüm ideolojik, programatik, örgütsel adımlarının tamamlandığı bir dönem olacaktır.
Bu dönem bütün bu sorunları sadece Kongresini yapan komünistlerin arasında değil, bizimle yoldaşça tartışmayı kabul eden ve kendini hala TKP’nin “doğal üyesi” olarak gören yoldaşlarımızla birlikte yapacağız, bu tartışmanın sonunda, tıpkı Geçici Merkez Komitesi gibi uzun yıllardan beri likidasyon sürecinin yıkıcı sonuçlarını ortadan kaldırmaya çalışan tüm komünist gruplarla 8’inci Kongrede buluşmak için çalışacağız.

Hiç kuşkusuz TKP’yi yok olmaya doğru götürenler , TKP’yi, olmadı TBKP’yi “yenileyeceğiz” deyip, ortada yenilenecek bir şey bırakmayanlar, özellikle TBKP’nin kapatılmasından sonra bir kenara çekilenler, “TKP devrini doldurmuştu” deyip, ortaya “devrini doldurmayan” bir alternatif örgüt kurmak için hiçbir çaba harcamayanlar, “harcardık ama sağlığımız ne yazık ki elvermiyor, bizi mazur görün” demedikçe, likidatör suçlamasının altından kalkamayacaklar. Bu suç en ağır parti suçudur.

Elbette likidasyona giden yol “iyi niyetle” döşelidir. Özal’ın yarattığı “liberal imaj”, kimi resmi çevrelerden yayılan iyimser haberler, Boran’ın vefatıyla doğan duygusal ortamda kimilerini ilk adımı atarken yanıltmış, yanlışa sürüklemiş olabilir. Kişisel teorik hazırlıksızlıkları bu yanlışı düzeltecek düzeyde de olmayabilir. Kimilerinin karakter yapıları yanlıştan dönme cesaretinden onları yoksun bırakabilir, egoları, enerjileri kendi içlerinde bir “yenilenme” yapmak için engel de teşkil edebilir. Bunların hepsi olumsuz da olsa “insana ait” duygulardır. Ama bu kimseler 7’nci Kongreye dil uzattıkları zaman bütün bu zaaflarını kişisel olmaktan çıkarırlar, komünistlik yolunda değil de likidatörlük yolunda yürüdüklerini ilan etmiş olurlar.

Biz yine de Boran’ın vefat ettiği ilk gün gerek ilk heyette gitmeye karar veren TKP’li ve TİP’li yoldaşların, ikinci gün gitmeye karar veren Kutlu ve Sargın yoldaşın bu kararın tehlikelerinin farkında olduklarını biliyoruz. İlk günlerde bu kararın yanlışlığını fark etmeseler bile (Sargın yoldaş farkındaydı) bu kararı cesaretle verdiklerinden şüphe etmiyoruz. Cesaretle attıkları ilk günlerdeki adımdan, medyaya yansıyan tehditlerden sonra dönmeyi komünist onurlarına yediremediklerini de anlıyoruz. Bu yoldaşları uzun yıllardan beri tanıyan, onlara güvenmiş olan yoldaşlarımız var. Kendileri değil, attıkları ilk yanlış adım, onları esir aldı. Nabi Yağcı değil, ama öyleleri vardı ki, adımın yanlışlığını da, nereye varacağını da herkesten iyi biliyorlardı ve yolun sonunda onlarda pişmanlığın zerresi bile yok. Bu gibiler yürüdükleri yolu savunma ihtiyacını bile duymayacak kadar pişkinler.
Ve iki yıl boyunca varını yoğunu ortaya koyan komünistlere gelince… Onlar bu trajik olayların sorumlusu değiller. TKP’ye gönülden bağlı olmanın gereğidir diyerek partilerini ve hapisteki yoldaşlarını savundular. TBKP Kongresi fabrikalardaki komünistlere “ben TKP üyesiyim” diyerek “kendinizi açığa çıkarın” çağrısını parti kararı olduğu için, işten atılma pahasına kabul eden işçiler kahramandır. Avrupa’da boyunlarındaki gerdanlıklarını, parmaklarındaki nikah yüzüklerini çıkaran, TBKP’nin yasallığı adına partiye veren kadın komünistlerin adı parti tarihimizde yazılıdır. Avrupa’nın konforundan vaz geçip, parti çağrısına uyup da hapse atılan komünistler vefakardır. İsa yoldaş (Mehmet Bozışık) onların sembolüdür.

“Boşuna yürümedik, TBKP için boşuna hapiste yatmadık” diyen yoldaşlarımıza, yanlış bile öğreticidir diye hak veririz. Ama bütün bu yolun sonunda 141 ve 142’nci maddelerin kaldırılmasını bir “demokrasi zaferi” gibi tanımlamayı doğru bulmayız. Komünist Partisini yasaklayan maddelerin kaldırılması için neden mücadele edildi diye sormalıyız. Bu maddeyi biz kaldırdıysak, neden TKP’yi feda etmeye kalktık diyebilmeliyiz. TKP’nin yüz yılı aşkın bir zamandır legalite talebi uğrundaki mücadelesi netice vermiştir, bu maddeler kalkmıştır, ama CHP’nin bile yasaklanmak üzere olduğu Türkiye’de TKP’nin “zorunlu olduğu kadar illegal, mümkün olduğu kadar legal” örgütlenme ilkesi bugün de geçerliliğini korumaktadır. Üçüncü Dünya Savaşı sürecinde “legalist ve parlamentarist” hayallere yer yoktur. “TBKP’ye yasallık” uğrunda mücadele eden yoldaşlarımızın yaptıkları fedakarlıkları, döktükleri terleri küçümsemek aklımızdan bile geçmez.

Geçici Merkez Komitesi ve onun etrafında toplanan ve bu gidişin yanlışlığını görenler, bu andığımız komünistlere gidilen yolun yanlışlığını yeterince anlatamadıklarından dolayı kendilerini sorumlu sayıyorlar. Parti tarihinin her dönemi partinin tarihidir. Bu tarihte yalnızca “çöplük” görenlere, ilk Bolşevik kadın Büyükelçi Aleksandra Kollantay’ın bir burjuva diplomatının “Kızıl Meydan’daki helalarınızı pislik götürüyor” dediğinde söyledikleriyle ifade edersek, “herkes tarihte ya da Kızıl Meydan’da merak ettiğini görür” diyebiliriz.

VIII. TKP TARİHİ İLE İLGİLİ ZORUNLU KISA BİR NOT:

Yakın tarihimizle ilgili bu gelişmeler, elbette TKP’nin tüm tarihi boyunca var olan kimi yapısal yetersizliklerinden bağımsız değildir. Birincisi TKP kuruluşunun hemen sonrasında Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kemalist rejim tarafından katledilmesinin hemen sonrasında TKP politik ve örgütsel faaliyetini Türk-Sovyet ilişkilerinin etkisi altında sürdürmüş, parti bu ilişkilerin gelişmesini enternasyonalist sorumluluğu gereği her adımında dikkate almıştır.

Ancak proletarya enternasyonalizminin gereği olan bu tutum, ülke içinde Kürt sorununda aynı enternasyonalist tutum almayı engellemiştir. TKP, kendi içinde yaptığı analiz sonucu Kürdistan’ın “sömürge” olduğunu saptadığı halde Kürt ulusal sorununun çözümsüzlüğü yüzünden meydana gelen Kürt isyanları karşısında Komintern kararları uyarınca olumsuz bir tutum almıştır.

Sovyetler Birliği’nin “yumuşak karın altında” yer alan ve Türki Sovyet Cumhuriyetleri saflarında başından itibaren yıkıcı istihbarat faaliyetlerine ara vermeyen Türk devletini tarafsızlaştırma stratejisi gereği Sovyetler’in Kemalist rejime karşı izlediği politikaya TKP’nin uyum sağlaması parti saflarında Kemalist ideolojiye karşı etkili bir ideolojik mücadeleyi belli ölçülerde zayıflatmıştır.

Geçerken söyleyelim ki, günümüzde sahte “TKP” / SİP partimizin tarihindeki bu olumsuz duruma özgü ne varsa tümüne sahip çıkmakta, sosyal-şoven çizgisini ve sahteciliğini TKP’nin tarihindeki hatalarımızı sahiplenerek “örtmek” gibi utanç verici ve gülünç bir kurnazlık yapmaktadır.

Programatik açıdan TKP, bu ideolojik zayıflığın etkisi altında Atılım sürecine kadar geçen uzun bir tarihsel dönem boyunca Türkiye’de kapitalizmin gelişme sürecini, işçi sınıfının artan rolünü ne yazık ki doğru bir şekilde analiz edememiş, Türkiye’yi adeta yarı-sömürge ve feodal bir ülke olarak görmüştür. Buradan hareketle işçi sınıfının öncülüğünde demokratik halk devrimi yerine “Sovyetlerle ittifak temelinde kapitalist olmayan yol” benzeri bir stratejiye yönelmiştir. Sonuçta özel kapitalist tekelleşme ve bunun sonucu yayılmacı eğilim zamanında görülememiştir.

1973 Atılımı’nın programında bu zayıflık kısmen giderilmiş, ülkede tekelleşme süreci programda vurgulanmıştır. Ne var ki, 73 programı buna rağmen birbiriyle çelişkili iki yaklaşımın eklektik birliğine dayanmıştır. Türk kapitalizmindeki tekelleşme bir bakıma Avrupa kapitalizmine özgü bir kapitalizme yol açmış gibi, bu ülkelerdeki Komünist partilerinin “anti-tekel” “ileri demokrasi” hedefi parti programında yer almış, diğer yandan ise ülke bir bakıma hala yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkeymiş gibi “ulusal demokrasi’ye özgü stratejik yönelimler programa eklenmiştir. Bu programatik çelişkiler partinin ideolojik birliğini güçlendirmenin önünde partiyi likidasyona kadar sürükleyen ciddi engellere dönüşmüştür.

TKP’nin 7. Kongresi gerek Türk-Sovyet ilişkilerinin prizmasından geçerek yaptığımız yanlışların özeleştirisiyle, gerek programatik çizgimizdeki çelişkileri gidermesiyle, ve likidasyon sürecine son vererek partiyi yeni Atılım sürecinin eşiğine getirmesiyle görevlerini yerine getirmiştir.

TKP’nin yürüdüğü yol, kendi gönlümüzce yürüdüğümüz yol değildir, devrimci süreç dediğimiz, girdaplı, ters akıntılı, çamurlu ve tehlikeli mikrop ve piranalarla dolu bir ırmaktır. TKP böyle bir ırmağa kurulduğu ilk gün atılmış, Bolşeviklerle omuz omuza Osmanlı esirleriyle örgütlenmiş, Atlı Süvari Alaylarının komutanı Sovyet Mareşali Semyon Budyonni’nin Kisangel şapkalı TKP’li kızıl askerleri olarak Beyaz Orduculara karşı savaşmıştır. Karadeniz’de boğulmuştur. Sansaryan hanında delirtilmiştir, 1 Mayıs alanında kurşunlanmış, 12 Eylül’de kimsesizler mezarlığına gömülmüştür. Hainler, parti arşivlerini düşmana verenler, ajan-provokatörler aramızda yaşamıştır. Parti defalarca krize girmiştir. Bölünmüştür. Bu yazıda anlattığımız gibi ölümün eşiğinden dönmüştür. Sadece tören kıtalarındaki savaşçının kılıcında çentik olmaz. Komünistin kılıcı çentik, ayakları balçık içindedir. Ama alnı temizdir.

TKP 7’nci Kongresi partinin hasretini çekenlere kutlu olsun.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komitesi Sekreterliği
18 Aralık 2025

HABER MERKEZİ

İlgili Haberler

Gazeteci Aykol’un durumu stabil
Gündem

Gazeteci Aykol’un durumu stabil

22 Aralık 2025
Özel: Türkiye ve Suriye’de barışın hakim olmasını istiyoruz Sancar: Siyasal ve toplumsal mutabakat hayati önemde
Gündem

Özel: Türkiye ve Suriye’de barışın hakim olmasını istiyoruz Sancar: Siyasal ve toplumsal mutabakat hayati önemde

22 Aralık 2025
ÖHD’den Leyla Zana’ya yönelik saldırılara suç duyurusu
Gündem

ÖHD’den Leyla Zana’ya yönelik saldırılara suç duyurusu

22 Aralık 2025
Kremlin: Rusya’nın Ukrayna’nın tamamı üzerinde hak iddia ettiği yönündeki haber tamamen yalan
Gündem

Kremlin: Rusya’nın Ukrayna’nın tamamı üzerinde hak iddia ettiği yönündeki haber tamamen yalan

22 Aralık 2025
Rus istihbaratı: Kiev rejimi yetkilileri yurt dışına kaçmaya hazırlanıyor
Gündem

Rus istihbaratı: Kiev rejimi yetkilileri yurt dışına kaçmaya hazırlanıyor

22 Aralık 2025
“Burak Ercan cezalandırılsaydı, 23 öğrenci istismar edilmezdi”
Gündem

“Burak Ercan cezalandırılsaydı, 23 öğrenci istismar edilmezdi”

22 Aralık 2025
Politika'dan Günün Yorumu
AKP-CHP iktidar kavgası ve Süreç
Politika'dan Yorum

AKP-CHP iktidar kavgası ve Süreç

Politika Haber
15 Aralık 2025
Politika'dan Söyleşi
Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor
Politika'dan Söyleşi

Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor

Politika Haber
18 Aralık 2025

EN SON HABERLER

Gazeteci Aykol’un durumu stabil

Gazeteci Aykol’un durumu stabil

22 Aralık 2025
Özel: Türkiye ve Suriye’de barışın hakim olmasını istiyoruz Sancar: Siyasal ve toplumsal mutabakat hayati önemde

Özel: Türkiye ve Suriye’de barışın hakim olmasını istiyoruz Sancar: Siyasal ve toplumsal mutabakat hayati önemde

22 Aralık 2025
Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreterliği: TKP 7. Kongresinin Tarihsel Anlamı Üzerine Tezler

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreterliği: TKP 7. Kongresinin Tarihsel Anlamı Üzerine Tezler

22 Aralık 2025
ÖHD’den Leyla Zana’ya yönelik saldırılara suç duyurusu

ÖHD’den Leyla Zana’ya yönelik saldırılara suç duyurusu

22 Aralık 2025
Kremlin: Rusya’nın Ukrayna’nın tamamı üzerinde hak iddia ettiği yönündeki haber tamamen yalan

Kremlin: Rusya’nın Ukrayna’nın tamamı üzerinde hak iddia ettiği yönündeki haber tamamen yalan

22 Aralık 2025
Rus istihbaratı: Kiev rejimi yetkilileri yurt dışına kaçmaya hazırlanıyor

Rus istihbaratı: Kiev rejimi yetkilileri yurt dışına kaçmaya hazırlanıyor

22 Aralık 2025
“Burak Ercan cezalandırılsaydı, 23 öğrenci istismar edilmezdi”

“Burak Ercan cezalandırılsaydı, 23 öğrenci istismar edilmezdi”

22 Aralık 2025
Politika Haber

© Tüm hakları saklıdır
Politika Haber'de yayımlanan yazı, haber, fotoğraf ve videoların her türlü telif hakkı Mustafa Suphi Vakfı'na aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden alıntılanamaz.

Bizi Takip Edin

Kurumsal

Künye

Hakkımızda

Çerez Politikası

Gizlilik Politikası

Kullanım Koşulları

Politika Haber, MA ve SPUTNIK abonesidir.

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!

Sonuç Bulunamadı
View All Result
  • Politika’dan Yorum
  • Politika’dan Söyleşi
  • Gündem
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kadın
  • Gençlik
  • Göçmen
  • Emeklilik
  • Eğitim
  • Doğa
  • Tarih
  • Kültür
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Spor
  • Video Haber
  • Foto-Galeri
  • Tüm Haberler

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!