Gazetenin Bu Pisliği Ne Temizler? başlığıyla yayınlanan başyazısında, meydana gelen depremin ardından devletin ne kadar yetersiz kaldığı ve silahlı kuvvetlerin tek işinin bombalamamak olmaması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Gazetenin bu sayısında Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin 10 Şubat 2023 tarihli açıklamasına yer veriliyor. Açıklamada AKP-Saray rejiminin kurduğu AFAD donanımsız, hazırlıksız ve amatör bir müdahale sergilediği ve Silahlı Kuvvetler unsurlarının yokluğu vurgulanıyor.
TKP’nin tüm örgüt, yoldaş ve çevresini, içinde faaliyet yürüttükleri kuruluşların çalışmalarına en aktif ve özverili şekilde yardıma yönlendirdiği belirtilen açıklamada, “Halkın işçi sınıfı öncülüğünde öz dayanışma örgütlenmesine önem verilmeli, bu vesileyle bizzat yurttaşların katılımıyla Demokratik Halk Meclislerinin örgütlenmesine yönelinmelidir” ifadelerine yer veriliyor.
Kemal Atakan’ın “Asıl Depremi Bekleyin” başlıklı yazısında ise, bölgeye gerekli yardımın devlet tarafından götürülmemesi aynı zamanda sağ kalanları göçe zorlayarak ağırlıkla Kürt, Arap ve Alevi halklarımızın yaşadığı bölgenin demografisinin değiştirme amaçlı olduğuna dikkat çekiliyor.
“Kapitalist Cumhuriyetin Kuruluş Kodları Üzerine” başlıklı yazısında ise Yılmaz Göçmen, toplumsal gelişimde özne-nesne diyalektiğini ve Türkiye’deki kapitalizmin kuruluş kodlarını inceliyor.
Ali Saim ise, özerlik dediğimiz zaman aklımıza sadece Kürdistan’ın özerkliği geldiği fakat Türkiye’de Kürt ve Türk uluslarının yanı sıra farklı tarihsel dönemlerde inşa edilmiş “iki farklı Türk ulusu” da var diyerek yeni bir tartışma kapısı aralıyor.
“Komünistler ve Müslümanlar” başlıklı yazısında Sinan Dervişoğlu, İslam dair her dinin hem bir dizi ahlaki ve insani değeri ve bu değerlere temel teşkil eden bir dizi tarihsel iddiayı ve argümanı içerdiğini dile getiriyor. Dinin bir yandan kadercilik, itaat ve var olan durumu kabullenme gibi unsurlar içerirken diğer yandan şefkat, yardımlaşma, adalet, dürüstlük, mütevazilik, hemcinslerine saygı, hatta iyi bir insan olabilmek için dünya nimetlerinden vazgeçmek gibi insani tercihlerin oluşturduğu ahlaki unsurların da olmasına dikkat çekiyor. Yazıda, geçmiş sosyalist toplum deneylerinden yola çıkarak Türkiye’deki sürecin muhasebesi yapılıyor.
Hurşit Sağıroğlu, yazısında Türk uluslaşmasının Kemalist modernlik ve İslam olgusu ile birlikte üretilmesini ele alıyor. Kemalizmin sınıf mücadelesi içerisindeki konumunu değerlendiren Sağıroğlu, Marksizmin İslami kesimler içerisinde üretilebilmesinin olanaklarını tartışıyor.
Halkların Demokratik Kongresi’nin 12. Genel Kurulunu 28 ve 29 Ocak 2023’te gerçekleştirmesinin ardından, “Şimdi İşbaşı Yapma Zamanı” başlıklı yazısıyla Salih Zeki Tombak, HDK’nin gelişim seyrini ve devrimci mücadeledeki önemini ele alıyor.
Halit Erdem, “Yüzyılın Muhasebesi, İkinci Yüzyıla Girerken Demokrasi ve Cumhuriyet” başlıklı yazısında, HDP’nin düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı’ndan notlarını paylaşıyor ve yeniden inşanın zeminini tartışıyor.
Mehmet Tosun ise, depremin yarattığı büyük yıkımı tüm çıplaklığı ile gözler önüne sererken aynı zamanda Deprem koordinasyonlarını kalıcı bir Meclis örgütlenmesine dönüştürmesin hususuna da dikkat çekiyor.
Avukat İsmail Duygulu da “OHAL, Neyin Hali?” yazısında Türkiye’nin geçmişte yaşadığı büyük depremlerden biri olan 1999 Marmara Depremi sonrası bütünleşme ve dayanışma örneği verdiği, ancak siyasi ikbal için ülke insanlarını birbirine düşman gösteren iktidarların bu birlikteliği bozduğu ve devletin deprem yönetiminde yetersiz kaldığı belirtilmektedir. İktidarın OHAL ilanı yapmasının ardındaki amaç ve halkın tepkilerine karşı Devlet’in sert tavrı da eleştirmektedir.
“Emperyalizmin Yeşili… Alman tekelci burjuvazisinin siyasi temsilciliğine soyunan Yeşiller Partisi üzerine” yazısında Murat Çakır, Yeşiller Partisi’nin Almanya’da giderek daha militarist ve emperyalist bir çizgiye kaydığına ve ABD emperyalizmiyle işbirliği yaparak savaşa zemin hazırladığına dair bir eleştiri yer almaktadır. Çakır, Yeşiller Partisi’nin geçmişte pasifist ve anti-militarist bir söyleme sahip olduğunu ancak bugünlerde Alman tekelci burjuvazisinin en saldırgan fraksiyonlarının siyasi temsilciliğini üstlendiğini savunmaktadır.
Murat Çakır, Yeşiller Partisi’nin “barış partisi” demagojisiyle ABD emperyalizminin yanında savaşlara zorladığını ve böylece nükleer zehir gibi savaş, militarizm ve emperyalizmin sembolü haline geldiğini iddia etmektedir.
Mustafa Durmuş, Hükümet’in felaketlere hazırlık konusuna yatırım yapmak yerine savaş ve askeri harcamalara odaklandığını ve Türkiye’nin felaketlere hazırlık açısından kötü bir sıralamaya sahip olduğunu ve son depremin ülkenin savunmasızlığını ve hazırlıksızlığını ortaya çıkardığını belirtiyor. Ayrıca depremin komşu Suriye üzerindeki etkisi de ele alınılıyor.
“Deprem, Neo-liberal Devlet ve Halk” başlıklı yazısında Cemil Aksu, deprem felaketlerinin tekrar yaşanabileceği gerçeğinden hareketle, öncelikle fay hattı kuşağındaki kentlerin depreme dayanıklı hale getirilmesinin önemine vurgu yapılmaktadır. Sorunun demokrasi ve halkın örgütlülük sorunu olduğunu belirten Aksu, halkın örgütlü gücüne bağlı olarak deprem hazırlıkları, binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi, sosyal konutların yapımı, enerji sektörünün kamulaştırılması gibi adımların atılması gerektiğini savunmaktadır.
Politika gazetesinin son yazısında Süleyman Hacıbektaşoğlu, deprem sonrasında devletin ve bazı kesimlerin yardım yarışı yaparken, gerçek yardıma ihtiyacı olan insanların acılarına rağmen kendi çıkarlarına odaklanmaları eleştirilmektedir. Yoksul bir bölgede dinci tarikatların yarattığı tehlike ve bölgedeki insanların muhtaç hale getirilerek istenilen şekilde kullanılmaları da vurgulanmaktadır. Yazının sonunda, öfkenin bir araç olarak kullanılması gerektiği ve sosyalistlerin bölgede geri dönüşü sağlayacak projeler üretmeleri gerektiği belirtilerek, birlik olunması ve sonunda kazanılacağı vurgulanmaktadır.
Politika gazetesinin 84. Sayısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
http://www.politikagazetesi.org/sites/default/files/20230223.pdf












