Kürt çocuklara ırkçı şiirler okutulmasına tepki gösteren Eğitim Sen Wan Şube Eşbaşkanı Murat Atabay, çocuklarda Türklüğün üst kimlik olduğu, ana dillerinin ise değersiz olduğu algısının oturtulmaya çalışıldığını belirtti.
Diyarbakır TED Koleji’nin Türk Dil Bayramı’nda Karamanoğlu Mehmetoğlu’nun Türkçe dışında başka dilleri yasaklayan fermanının bir öğrenciye okutulmasının ardından Wan’ın Elbak (Başkale) ilçesinde “Türkçem benim anadilim; Türk’üz, Türkçe konuşuruz” sözlerinin yer aldığı şiirin Kürt çocuklarına okutulması tepki çekti. Kaşgarlı Mahmut’un “Türk’üz, Türkçe konuşuruz” ifadelerine birçok Türkçü yazarın “Türkçem benim anadilim” ifadesini ekleyerek kullandığı dizelerin Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği “Dilimizin Zenginlikleri” etkinlikte Kürt çocuklarının okutulması tepki çekti.
Eğitim müfredatının Türkçülüğü esas alan tekçi yapısının değişmesi gerektiğini söyleyen Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Wan Şube Eşbaşkanı Murat Atabay, anadil üzerinden geliştirilen inkâr ve asimilasyon politikaların eğitimde yeri olmaması gerektiğinin altını söyledi. “Uzun zamandır müfredatın ve eğitim sisteminin tekçi, Türkçü olduğuna dair eleştirilerimiz vardı” diyen Atabay, “Bu şiir müfredat kitabının içinde yer alıyor. 6’ncı sınıf ders kitabında bulunuyor. Bu durumun en büyük diğer sorunu da aslında ilçenin Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ait sosyal medyada yayınlanmış olması ve bu çocukların ayakta askeriye düzeninde dizilmesidir. Aslında müfredata baktığımızda buna benzer birçok problem ile karşılaşıyoruz. Türklüğü önce çıkarıp diğer etnik grupları yok sayan ve Sünni Hanefi mezhebini dayatan bir sistemden bahsediyoruz” diye konuştu.
‘KÜRTÇEYE ANAYASAL GÜVENCE TANINMASI GEREKİR’
Irkçı, tekçi ve asimilasyon hedefiyle hazırlanan eğitim sisteminin temelinden değiştirilmesi, anadilde eğitimin verilmesi gerektiğini yıllardır dile getirdiklerini kaydeden Atabay, “Türkiye’de sadece Türkler yaşanmıyor, her ne kadar resmi dil Türkçe olsa, okullarda öğretilme zorunluluğu olsa da Anayasa’da Türklük vurgusu var. Bir üst kimlik olarak tanımlanması ve diğer kimliklerin yok sayılması -ki biz Türklük tanımının bir üst tanımlama, millet tanımlaması olmadığını da çok net biliyoruz- bu net bir ırk tanımlamasıdır, onun dışındaki ırkları da yok sayan bir tanımlama. Anayasa’da Kürtlere ve Kürtçeye dair bir güvence verilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
KÜRTÇEYE GÜVENCE VE STATÜ
Yaşananlara ilişkin tepkilerini dile getirdiği bir açıklama yaptıklarını, bu açıklamadan sonra, ırkçı bir sendikanın tehdit dili kullanan bir açıklama yaptığını ifade eden Atabay, “Yaptığımız açıklamalardan sonra adı sendika olan, ırkçılıktan beslenen bir yapı bizi tehdit eden bir dille, Terörle Mücadele Kanunu’nu ve birçok farklı yasayı hatırlatan bir açıklama yaptı. Geçmişten bu yana bu kafa yapılarının hangi katliamlar yaptıklarını kimlerin yok saydıklarını çok net biliyoruz. Eleştirirken, tehdit ederken, bunlara dikkat etmeleri gerekir. Eğitim Sen böyle faşist kafaların önünde hiçbir zaman diz çökmedi, hiçbir zaman geri adım atmadı. Bundan sonraki süreçte de hem bu faşist kafalara karşı mücadelemiz devam edecek” şeklinde konuştu.
Tekçi bir düşünce yaratılmaya çalışıldığını ifade eden Atabay, “Türkçe konuş çok konuş”, “Bir Türk dünyaya bedeldir”, “Ne mutlu Türk’üm diyene” gibi sözleri, bu tekçi yapının söylemleri olarak sıraladı. Atabay, “Bizler bu durumlara karşı da mücadele ediyoruz. AKP döneminde demokrasiden, insan haklarından, bahsederken özellikle yaptıkları protokollerle bu durum çok daha net. Artık tek kimliğe ve tek inanca dayalı ortaya konulduğunu biliyoruz. Çocuklar da bunun oluşturdu gerçekten bir psikolojik sorun var. Aslında Türklüğün bir üst kimlik olduğu mantığı oluşturmaya çalışıyor. Çocuklarda ister istemez kendi ait oldukları dil ve kültürün aslında bu üst dil ve kültür kadar değerli olmadığı, değersiz olduğu, bir anlamı olmadığı, konuşmaya değer olmadığı algısını da oluşturmaya çalışıyorlar. Bu anlamda eğitim sistemini gönüllü bir asimilasyona dönüştürmek, Türklüğü çok değerli çok önemli bir yere koymaları noktasında bilinçaltı oluşturmaya çalışıyorlar, hem de çocukların okullarda psikolojik olarak geri bırakarak bunu istiyorlar” diye belirtti.
‘EĞİTİM CİDDİ BİR İDEOLOJİK ALANA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ’
Psikolojik olarak kendi anadilinden uzak bir çocuğun akademik ve özel hayatında problemler yaşadığını kaydeden Atabay, şöyle devam etti: “Bizler geçmiş dönemlerdeki pratiklere baktığımızda da aslında çocukların Türkçe bilmediği için okullarda dayak yedikleri ve bu çocukların akademik anlamda psikolojik anlamda sosyal anlamda ileriki süreçte eğitim hayatlarında da problemler yaşadığını görüyorduk. Bu da aynı şekilde çocuklarda gerçekten psikolojik travmalara ulaşacak, kendi özlerini, köklerini kaybetmek için bir asimilasyon aracına dönüşecek uygulamadır. Aslında eğitim alanı olmaktan neredeyse çıkmış tarikatların cemaatlerin protokollerle girdiği, bir alana çevrilmiş. Bu noktada denetlemeyi de yapamıyoruz, açtığımız davalardan da sonuç alamıyoruz. Eğitim alanı çok ciddi bir ideolojik alana dönüştürülmüş.
‘BU MÜFREDATA KARŞI MÜCADELE EDİYORUZ’
Eğitim alanın ideolojik bir alan olmaması gerektiğini ve kamusal bir alan olması gerektiğini aktaran Atabay, şunları söyledi: “Dışarıdaki müdahalelere kapalı bir şekilde olmalı. Eğitim bilimsel, laik, cinsiyet eşitlikçi, parasız ve nitelikli olmalıdır. Tarikata ve cemaate peşkeş çektiğiniz zaman veya kendi ideolojik kafa yapınıza göre öğrencileri yetiştirmeye çalıştığınız zaman ülkenin geleceği açısından da gerçekten ciddi problemler ortaya çıkıyor. Kitaplara, pansiyonlara, tarikat ve cemaatlerine hata imam hatipleri yaygınlaştırmalarına rağmen istedikleri sonucu elde edemediklerini de görüyoruz. Gençlerin bu noktada yaklaşımı da gerçekten bekledikleri gibi değil; ama buna karşı mutlaka mücadele etmek gerekiyor. Hem müfredat içerisindeki ırkçı, tekçi, cinsiyetçi, kadını yok sayan, kadını belli bir alana hapsetmeye, bunu bilinçaltına yerleştirmeye çalışan, müfredata ve eğitim sistemine karşı da mücadele içindeyiz.”
VELİLERE DUYARLILIK ÇAĞRISI
Cemaat ve tarikatlara karşı herkesin bir duruş sergilemesi gerektiği çağrısında bulunan Atabay, velilerin okulun okul dışındaki etkinlikler konusunda duyarlılığa davet etti. Atabay, “Bir tarikat, cemaat gelip okulda herhangi bir etkinlik, bir program yaptığı, pansiyonlara girdiği zaman bunun veli izni gerekiyor, veli izni olmadıkça okul dışı herhangi bir faaliyete çocuk katılamaz. Velilerden bu noktada beklentimiz gerçekten büyük; çünkü bizim yasal ve kamuoyu oluşturma noktasında çabalarımız var. Ama her şeye rağmen velilerin bu noktada, bir karşı duruşu, çocuklarının katılımına izin vermemeleri de aslında bunların yapacağı uygulamalara engel olma noktasında önemli olacaktır” dedi.
MA / Özlem Yacan
