Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) düzenlediği “Sosyalizm Yeniden” konferansı ikinci gününde Eyüpsultan Belediyesi Kültür Merkezi’nde devam etti. Konferansta “Sosyalizm için kurucu perspektifler” ve “Sosyalizmi birlikte ve yeniden düşünmek” başlıklarında gerçekleşen sunumların ardından forum yapıldı. Ardından konferansın kapanış konuşmasını HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş gerçekleştirdi.
İnsanlığın tarihi bir dönüm noktası içerisinde olduğunu ifade eden Meral Danış Beştaş, “Kıyasıya savaşların yaşandığı, bununla beraber iklim krizi, gıda krizi, yoksulluk, susuzluk gibi insanlığı bekleyen felaketlerin alarm verdiği bir çağdayız. Kapitalizmin yok ettiği dünyayı yeniden doğurma eğilimi, yalnızca bu coğrafyada değil; savaş ve yıkımların yaşandığı bölgelerle sınırlı kalmadan, refahın görece daha yüksek olduğu yerlerde de kendini göstermektedir. New York’un göbeğinde, sosyalizm kelimesinden dahi korkan insanlar, bir sosyalisti belediye başkanı seçmiştir. Çünkü insanlık ailesi, yoksullukta, açlıkta, geleceksizlik kaygısında ortaktır. Yıllardır Ortadoğu’da insanlık ailesi, eşitsiz yaşam koşullarının, açlığın, yoksulluğun da ötesinde, kanlı katliamların hedefi olmuştur. Kan ve barut kokusu yaşamlarımızı çalmıştır. Elbette bu ölüm ve yok oluşa sürüklenen dengelerin değişmesi gerekiyordu. Ve bir kelebeğin kanat çırpışındaki hafiflikte dahi olsa, adım adım örülen gelişmeler söz konusu oldu” dedi.
‘DENKLEM HALKLAR LEHİNE DÖNMÜŞTÜR’
Türkiye’nin de söz konusu gelişmelerden bağımsız olmadığını belirten Meral Danış Beştaş, “Abdullah Öcalan’ın mevcut zeminde yeşertmeye çalıştığı paradigma değişikliğinin konuşulduğu bir düzlemde olduğumuz, herkesin malumudur. ‘Sosyalizm Yeniden’ şiarı, hem Cumhuriyetin 2’nci Yüzyılı tartışmalarına hem de yeni paradigma meselesine tam anlamıyla denk düşmektedir. Biz sosyalistler, yönünü solda görenler için, Cumhuriyetin bu yüzyılını yeniden çizmek ve yeni paradigmayı birlikte yazmak, birlikte yaratmak mümkündür. Tarih toplumlara her zaman fırsatlar sunmaz; ancak biz bugün, tarihin o fırsat eşiğinde durduğumuzu biliyoruz. Geçmişin birikimini bu eşiğe yerleştirmek ve elimizi taşın altına koymak, tarihsel sorumluluğumuzdur. Bu tarihi sürecin önemine ve manasına uygun bir biçimde toplandığımız ve birikimlerimizi paylaştığımız iki günlük konferansımızda, halkların barış, özgürlük ve eşitlik mücadelesine dair yürüttüğümüz tartışmalar, denklemin halklar lehine döndüğünü de göstermiştir. Bu denklem, bizlere, harekete geçmenin ve demokratik bir cumhuriyet idealini yaşama geçirmenin vakti olduğunu söylemektedir” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUMSAL SÖZLEŞMEYE İHTİYAÇ VARDIR’
Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik toplum paradigmasının, sosyalizmin yalnızca bir devlet biçimi değil, toplumun kendi kendini örgütleme biçimi olduğunu da hatırlattığına dikkat çeken Meral Danış Beştaş, “Demokratik modernite, kapitalist modernitenin yıkıcı, doğa ve toplum düşmanı karakterine karşı; halkların, kadınların, inançların ve kültürlerin özgür bir ortak yaşam modelidir. Bu nedenle demokratik toplum sosyalizmi, bizim için yalnızca bir siyasal proje değil, bir yaşam biçimi, bir etik duruş ve bir ortak özgürlük tahayyülüdür. Komünalist ekolojiyi, komünist anarşizmin özgürlükçü ruhuyla ve Marksizmin sınıf ve kapitalizm analizleriyle birleştiren; devletsiz ama örgütlü bir toplum projesi, tam da Abdullah Öcalan’ın demokratik toplum sosyalizminin ifadesidir. Doğanın tükenişe geçtiği, tabii felaketlerin ardının arkasının kesilmediği, insanlığın büyük bir buhranın tam ortasında bulunduğu çağımızda sosyalizm, kurtuluşun da adıdır. Türkiye’de ve bölgede sosyalizmi yeniden düşünmek, halkların kardeşliği, Kürt sorununun demokratik çözümü ve toplumsal barışın yeniden inşası anlamına gelir. Savaş, yoksulluk, milliyetçilik ve dinselleştirme politikalarına karşı; emek, eşitlik, ekoloji ve kadın özgürlüğü temelinde yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız vardır” diye konuştu.
‘SOSYALİZM BUGÜNÜN DEVRİMCİ GÖREVİDİR’
Demokratik toplum sosyalizminin halkın iradesini merkeze alan bir özgürlük çizgisi olduğuna vurgu yapan Meral Danış Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Komünler, meclisler ve kooperatiflerle halk kendi yaşamını kurar. Bu model yalnızca bir yönetim biçimi değil, ahlaki bir duruştur; sömürüsüz, eşitlikçi ve özgür bir yaşamın ifadesidir. Barış da ancak bu toplumsal zeminde kalıcı hale gelir. Biz barışı masa başında değil, sokakta, tarlada, okulda, evde halkla birlikte inşa edeceğiz. Barış, sadece silahların susması değil; sömürünün, yoksulluğun ve inkârın sona ermesidir. İşte tam da bu çağda, sosyalizm insanlığın özgürlük yanıtıdır. Sosyalizm; yıkıcı piyasa aklının, tekno-faşizmin ve ataerkil tahakkümün karşısında, dayanışmayı, eşitliği ve demokratik toplumu yeniden kurmanın adıdır. Bugün sosyalizmde ısrar, insanlığın geleceğini kurtarma iradesidir. Biz biliyoruz ki barbarlığa karşı sosyalizm, yalnızca bir ekonomik proje değil, insan onurunun yeniden inşasıdır. Komünler, meclisler, kooperatifler; halkın kendi kaderini eline aldığı alanlardır. Bu, yalnızca Kürt halkının değil, bütün halkların özgürlük ufkudur. Biz, umutsuzluk çağında bile umudu örgütleyen bir halkız. Bugün burada toplanmamızın anlamı, sadece tartışmak değil; yeni bir yüzyılın kurucu bilincini birlikte büyütmektir. Marx’ın hayal ettiği, Rosa’nın uğruna can verdiği, Lenin’in örgütlediği, Bookchin’in teorileştirdiği ve Öcalan’ın demokratik toplum paradigmasıyla halkların yaşamına yeniden kazandırdığı sosyalizm, artık bir gelecek ütopyası değil, bugünün devrimci görevidir.”
MA












