İslam inancına göre barışın farz olduğunu söyleyen tarihçi ve ilahiyatçı Mele Dünyaser Dunayserî, İslam inancına göre müzakere koşullarının eşit olması gerektiğini belirterek, bu nedenle Abdullah Öcalan’ın müzakere koşullarının eşitlenmesi gerektiğini söyledi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile ilgili tartışmalar devam ederken, Kürt Özgürlük Hareketi tarafından bugüne kadar önemli adımlar atıldı. Son olarak Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu heyeti Abdullah Öcalan’la İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde görüştü. Sürecin müzakere aşamasına geçilmesi tartışmaları yapılırken, müzakerede taraflar arasında eşit koşulların sağlanması talebi de sık sık dile getiriliyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin baş müzakereci ilan ettiği Abdullah Öcalan’ın koşullarının bu süreçte nasıl şekilleneceği ise belirsizliğini koruyor.
Demokratik İslam Kongresi (DİK) üyesi tarihçi ve ilahiyatçı Mele Dünyaser Dunayserî, İslam inancına göre, müzakere koşullarının eşit olması gerektiğini ifade etti. İslam’ın “barış dini” olduğunu ve tarihsel olarak barış anlamında önemli miraslar bıraktığını kaydeden Dunayserî, “Bu anlamda çok sayıda ayet bulunmaktadır. Malum; Türkiye’deki muhafazakar kesim genellikle kendisini iktidarcı sermaye ile örgütlediği için kendisine tabi olan cemaat, tarikat ve diğer topluluk mekanizmaları da daha çok sermaye bazlı hareket eder. Bu nedenle de iktidarın meyline göre hareket etmişlerdir. Burada bir yıllık sürecin en önemli kazancı hiçbir insanın bu savaş nedeniyle ölmemiş olmasıdır. Müslümanların da burada Kur’an’ı kendilerine baz alarak bu süreci başarıya götürmeleri gerekir” ifadelerini kullandı.
İslam’ın ilk dönemlerinde Mekke’de direniş ayetlerinin indiğini ifade eden Dunayserî, Medine’ye gidildiğinde ise yeni kabile ve inançlarla bir araya gelindiğinde mevcut İslam dininin hak ve hukuk tanımı üzerinden “medeni” denilen ayetler geldiğini kaydetti. Ayetlerden örnekler veren Dunayserî, “Allah barışı emretmiştir. Taraflardan birinin barışı kabul etmemesi durumunda ise, onlara karşı direnin ve mücadele edin der” dedi.
‘MÜZAKERE KOŞULLARINI EŞİTLEMEK ZORUNDAYIZ’
Barışın kuru bir söz olarak yer almadığına da dikkat çeken Dunayserî, “Kuru bir barışı, Allah emretmez. Barışı, iki taraf arasında adaletle sağlamayı emreder. Adaletin tanımı da yarısı vicdan, geri kalan yarısı da hak hukuk demektir. İki tarafı eşitleyiniz, birbirinizi inkar etmeyin anlamındadır. Allah’u Teala adaletli barışı ve eşitliği emrediyor. Adalet ve eşitliğin barışın iki ana sütunu olarak bize rol, model olarak sunuyor. Ayetler üzerinden baz alırsak, barış sürecine Anadolu’da, İç Anadolu’da, Karadeniz’de bulunan muhafazakar ve dindar kesimler Kur’an üzerine katılmak zorundadır” diye konuştu.
Eşitlik konusunda müzakere eden tarafların da eşitliğinin sağlanması gerektiğini kaydeden Dunayserî, Abdullah Öcalan’ın koşullarının da bu nedenle devlet adına süreci yürütenlerle eşit hale getirilmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Müzakerelerde karşılıklı irade beyanı esastır. Müzakerelerde eşitlik şarttır. Ne taban olacak, ne de tavan olacak. Bunun dinsel arka planı da var. Bütün mabetlerde de bu böyledir. Mesela Göbeklitepe (Girê Miraza) ovaldir. Burada da eşitliği baz almışlardır. Kainatın ana ekseni budur. Ovallik eşitlikten gelir. Siz bir müzakere yürütüyorsunuz, bir güçsünüz. Ama diğer taraftan dört duvar arasında müzakere yürüten bir taraf var. Bu şartlara müzakere denmez. Siz dışardasınız, herkesle iletişim kanalları var. Fikirlerin toplandığı havuzlar var. Değerlendirmeler var. Analizler var. Ama diğer tarafta dört duvar arasında, bir irade beyanı var. Buna eşitlik denmez. Adalet de bu şekilde olmaz. Bunu ayeti kerimede olduğu şekilde Müslüman kesim de idrak etmek zorundadır. Eğer Müslüman iki topluluk arasında bir barış sağlayacaksak, ayeti kerimede belirtildiği şekilde her türlü şartları eşitlemek zorundayız. İrade beyanı ve müzakere koşullarını eşitlemek zorundasınız ki, Allah’ın barışı ihya olsun” şeklinde konuştu.
‘BARIŞIN İNŞASI FARZDIR’
Toplumun barışa ihtiyacı olduğunu ifade eden Dunayserî, toplumda ciddi bir çürümenin meydana geldiğini ifade ederek, bu çürümenin önüne geçebilmek amacıyla da toplumun barış için bütüncül bir şekilde hareket halinde olması gerektiğini söyledi. Özellikle muhafazakar, inançlı kesimin buna öncülük etmesi gerektiğini ifade eden Dunayserî, İslami kesimlerin Kuran’ı baz alarak sürece dahil olması gerektiğini vurguladı. Günümüz koşullarının tarihteki koşulların aynası olduğunu dile getiren Dunayserî, Medine Sözleşmesi’ne dikkat çekerek, şunları söyledi: “Medine Sözleşmesi; farklı inançların, farklı etnik kimliklerin bir arada yaşayabilmesi için ortaya çıkmış, dönemin en demokratik Anayasası’dır. Medine Sözleşmesi; Akdeniz’deki, Ortadoğu coğrafyasındaki gerçeklikleri baz alarak ortaya çıkmış bir sözleşmedir. Burada Hazreti Muhammed’in politik ve siyasi zekası da ön plana çıkıyor. Burada değişik toplulukların hakları, kültürlerini, dillerini tanıma ve tanımanın ötesinde sonrasında koruma vardır. İslam iktidar olduğu halde bu sözleşme ortaya çıkmıştır. En önemli özelliği budur. Günümüzde Medine Sözleşmesi’nin uygulanması için şartlar müsait. İnsanların ontolojik yapılarının kabul edilmesi gerekir. Şunu net olarak bilmek gerekir; camideki huzurlu ibadetimiz, cemevindeki huzurlu ibadetten geçer veya Şengal’de, kilisede huzur içinde yapılan bir ayinden geçer. Ne kadar saygı, ne kadar özgürlük, geleceğin de o kadar teminat altında olması demektir. Medine Vesikası’nın özü aslında budur. Burada barış ayeti kerimeler ışığında açık ve net bir şekilde Allah’u Teala, emri hazırdır. Barışın inşası bütün Müslümanlar üzerinde farzdır.”
MA / Ahmet Kanbal













