Rojin İçin Adalet Komisyonu ve Wan Barosu Kadın Hakları Merkezi, Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümü ile kadına yönelik şiddete dair baronun Tahir Elçi Konferans Salonu’nda panel gerçekleştirdi. Panele, kentteki kadın örgütü temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi ve yurttaş katıldı.
“Şîdeta li diji jinan û mirina bi guman a Rojîn Kabaiş (Kadına yönelik şiddet ve Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümü)” pankartının asıldığı panelde ilk olarak konuşan Wan Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi Selin Balkış Yağdıran, “Bugün yalnızca bir meseleyi konuşmayacağız, hepimizin içini acıtan toplumun derin yaralarından biri olan kadın cinayetlerini konuşacağız. Kadın cinayetleri bireysel bir öfke patlamasının ya da aile içi tartışmanın sonucu değildir. Bu cinayetler toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en ağır, en yakıcı sonucudur. Yani mesele bir bireyin değil, toplumun sorunudur. Çözümü de ancak toplumsal dayanışmayla mümkündür. 2024 yılında 315 kadın öldürüldü, 248 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bu rakamlar sadece birer sayı değil, her biri bir hayat, bir umut ve bir gelecek demektir. Bir gülüş, bir nefes eksiliyoruz. Bu kayıplar toplumun vicdanında derin yaralar açıyor ve bazen de olaylar şüpheli olarak kapatılıyor” diye belirtti.
ROJİN KABAİŞ DOSYASI
Birçok kadın ölümünün “intihar” olarak kayıtlara geçtiği ve soruşturmaların yüzeysel yapıldığını dile getiren Selin Balkış Yağdıran, “Bu durum kadın cinayetlerinde nasıl ihmal, gecikme ve çelişkilerle karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi olan Rojin kabaiş 27 Eylül 2024 tarihinde kaldığı KYK yurdundan ayrıldıktan sonra kaybolmuş ve 18 gün süren arama çalışmaları ardından 15 Ekim 2024’te cansız bedeni bulunmuştur. Aradan geçen bir yıl boyunca yürütülen soruşturmanın seyri, kadın ölümlerine ilişkin mevcut uygulamaları bir kez daha görünür kılmıştır. Dosyada kısıtlı kararı sürerken, Rojin‘in telefon incelemesi dahi tamamlanmamış, ailenin, vekillerin ve kamuoyunun bilgi erişimi uzun süre kısıtlı kalmıştır. Wan Barosu ve kadın hakları merkezi olarak bir yıl boyunca defalarca kez başvuru yaptık. Rojin‘in vücudunda tespit edilen DNA’ların kime ait olduğunu ve hangi bölgelerde bulunduğunu açıklanmasını talep ettik ancak bu talepler sürekli olarak geçiştirildi” ifadelerini kullandı.
ASKER ŞİDDETİ
Ardından konuşan Rojin Kabaiş İçin Adalet Komisyonu üyesi Hivda Selen, ülkede her geçen gün katledilen kadın sayısının arttığına değindi. Hivda Selen, şöyle devam etti: “Bu coğrafyada kadınlar katlediliyor ve bunun sebepleri değişiyor. Kadınların maruz kaldığı bir de asker şiddeti var. Bunların en başında Gülistan Doku örneğini tartışabiliriz. Dolayısıyla çeşitli bölgelerde biçimleri, nedenleri, değişse de kadınlar katlediliyor. Buna ‘kadın cinayeti’ diyoruz. Şüpheli ölümler yetkin araştırılmadığı için bir kadın cinayeti mi değil mi? sorusunu sorarak yola çıktığımız bir gerçeklik var. Bu dosyalar ‘intihar’ denilerek üzeri kapatılıyor.”
“BÜTÜN DELİLERİ VE İHMALLERİ SORUYORUZ”
Wan’da şüpheli bir şekilde yaşamını yittiren Rojin Kabaiş’in dosyasında aslında çok net görülenin “intihar” algısı yaratmak istendiğinin altını çizen Hivda Selen, “Sosyal medyada çok yoğun bir intihal intihar algısı yaratılması ve şüpheli kadın ölümünün aslında gizlenmeye çalışıldığı gerçekliğini ortaya koyuyor. Şule Çet sürecinde biz Adalet komisyonları olarak yine bugün Rojin için yaptığımız gibi her kentte eylemler düzenledik her kentte birer dedektif olduk gerçekten ve delil aradık delilleri sorduk ve en nihayetinde Şule‘nin katillerini ağırlaştırılmış muhabbet cezası aldırmayı sağladık. Bizler Rojin Kabaiş dosyasında, bütün delileri ve ihmalleri soruyoruz. Bunun içinde etkin bir araştırma, ATK’nin üstüne düşen görevi yerine getirmesini istiyoruz. Bu dosyada gerçeğin açığa çıkması ve adaletin yerini bulması için yetkili bütün kurumların üzerine düşmesi gerekiyor” dedi.
Panel, konuşmaların ardından sona erdi.
MA


















