ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Geçici Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmed El Şara’nın 10 Kasım’da Washington’da gerçekleştirdiği görüşme sonrası gözler bir kez daha Suriye’ye çevrildi. Görüşmede alınan kararların sahaya nasıl yansıyacağı henüz belirsizliğini korurken, Suriye’deki entegrasyon sürecinin nasıl ilerleyeceği ve Türkiye’deki Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin bu süreci nasıl etkileyeceği merak ediliyor. Yine QSD ve YPJ’nin entegrasyonu, yıllardır kapalı olan Mêrdîn/Nisêbîn (Nusaybin) ilçesindeki sınır kapısının açılıp açılmayacağı, Kürt partileri arasındaki birlik çabaları, Efrînlilerin geri dönüşleri gibi konular da kamuoyunun gündeminde olan başlıklar.
Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Dışilişkiler Dairesi Eşbaşkanı Îlham Ehmed, gündemdeki gelişmeler ve merak edilen başlıkları Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
Trump ve Şara görüşmesi arasında yakın bir dönemde önemli bir görüşme gerçekleşti. Birçok çevre bu görüşmenin Kuzey ve Doğu Suriye’yi nasıl etkileyeceğini merak ediyor. Bu sorununun yanıtını sizden öğrenmek istiyoruz; nasıl etki edecek?
Suriye, uzun bir sürenin ardından Washington’a böylesi bir ziyaret gerçekleştirdi. Suriye ve Washington’un ilişkileri yeni bir aşamaya geçiyor. Suriye daha önce her zaman ABD’ye karşı cephedeydi. İlişkileri ve istişareleri en düşük seviyedeydi. Hatta yok denecek düzeydeydi. Ancak Baas rejimin yıkılmasının ardından ilişkileri yeni bir aşamaya geçti. Suriye dosyası üzerinde ABD’nin varlığı ve rolü çok belirgin. ABD artık hem siyasi çözüm hem de DAİŞ’e karşı savaşta Suriye ile yeni bir aşamaya geçiyor.
ABD’nin Suriye ilişkileri yeni bir aşamaya geçiyor. Stratejik bir ilişki başlıyor. Bizim de Suriye olan ilişkilerimiz yeni bir aşamaya geçiyor.
Bu esas üzerine stratejik bir ilişki başlıyor. Biz de bunu önemli görüyoruz. Kuzey ve Doğu Suriye’nin hem DAİŞ’e karşı mücadele hem de bölgenin inşasında daha önce de ABD ile bir ilişkisi vardı. QSD ve ABD arasında siyasi açıdan da ilişki vardı. Bundan sonra bizim de Suriye ile yapılacak görüşmeler yeni bir aşamaya geçiyor.
Kuzey ve Doğu Suriye, Suriye’nin bir parçası. Eğer bir koalisyon oluşursa (Şam’ın DAİŞ’e karşı mücadelede koalisyona katılması) Kuzey ve Doğu Suriye zaten geçmişten bu yana koalisyonun içinde. Bunda değişecek bir şey yok. Aksine Suriye üzerinden bu ilişkiyi daha ilerletebiliriz. Yeni bir aşamaya geçebilir.
Görüşmede Kuzey ve Doğu Suriye’nin statüsünün gündeme gelip gelmediğine dair bir bilgi var mı?
Bu konulara girdiklerini sanmıyorum. Çünkü basına da yansıdığı kadarıyla Suriye yönetiminin DAİŞ ve El Kaide’ye karşı uluslararası koalisyona katılması başlıca konu. Bir bölümü bu. Bir de bölgede yaşanan çatışmaları sonlandırmak için hukuk dışında hareket eden gruplara (Hizbullah) karşı da bir karar olduğu anlaşılıyor. Suriye’nin uluslararası koalisyona katılmasını önemli görüyorlar ve esasi bir karar bu. Bir de Suriye üzerindeki cezaların (Sezar Yasaları) kaldırılmasıydı. Bu konuda bir dondurma kararı alınmış. Tamamen ortadan kaldırılması için çabalar sürüyor.
DAİŞ ve El Kaide’nin talepleri ve ideolojisi mevcut yönetimle paralel. Dolayısıyla böylesi bir karar çatışma riski oluşturmaz mı?
Bu Şam Geçici Hükümeti’ne bir sorumluluk yüklüyor. Bu gruplara karşı savaşmak ya da bir şekilde bu duruma dair çözüm üretmek açısından Şam’a sorumluluk yüklü. QSD, DAİŞ ve diğer gruplara karşı mücadele vermiş. Bu devam da edecek. Ancak bu konuda Geçici Hükümet ve uluslararası koalisyonun katılımıyla ortak bir mekanizma etrafında mücadele etmek önemli. Bu gurupların HTŞ içinde olmadıkları söyleniyor. Tabi bu grupların HTŞ’de yer alıp olmadıkları önümüzdeki süreçte belli olacak.
Şam ile bir görüşme programınız var mı?
ABD entegrasyon konusunda rol oynamak istiyor, ağırlığını ortaya koyuyor. Önümüzdeki süreçte görüşmelerin olması ihtimal dahilinde.
Entegrasyon noktasında QSD üzerinde durulduğu belli oluyor. Bize söylenen de; entegrasyon konusu önemi. Biz de önemli görüyoruz. ABD bu konuda rol oynamak istiyor, ağırlığını da ortaya koyuyor. Entegrasyon kapsamında siyasi çözüm için bir mutabakatın olması gerekiyor. Bu devam ediyor. Ancak toplantının olup olmayacağına dair henüz bir tarih belli değil. Önümüzdeki süreçte bunun olması ihtimal dahilinde.
Görüşmelerde hangi konular öne çıkıyor, kamuoyunun da merak ettiği bu noktaya dair neler söylersiniz?
Yapılan görüşmeler ve bu görüşmelerde alınan kararların pratik adımları ağır ilerliyor. Büyük bir sorumluluk Şam’a düşüyor. Bize söylenen, Şam’da küçük bir grup çalışıyor. Bunlar hem dışarıdaki görüşmelerle hem de içerideki işlerle ilgileniyor. Zaman yetmiyor ki hızlıca iletişimi geliştirsin… Ancak biz bunu doğru bulmuyoruz. İletişim ve içerideki sorunlarla uğraşmak, genel bir çözüm için stratejik bir yaklaşım gerekli. Dışarıdaki ilişkiler, içerideki anlaşmayla kalıcı olabilir. İçerisi karışık olsun, dışarısıyla ilişkiler iyi olsun, bu bir çözüm getirmez. Bir süre destek istenir, ancak netice olarak çözüm olmaz. Bundan kaynaklı pratik ilişkilerin gelişmemesinin bir nedeni Şam’ın tutumudur.
Geçici anayasada değişiklikler olmalı. Ulusal haklar ve Suriye’nin demokratikleşmesi konuları hayatidir. Bu konularda anlaşmamız gerekiyor.
Biz önemli bulduğumuz şeyler üzerinde duruyoruz. Geçici anayasada değişiklikler olmalı. Bir konu ulusal haklardır, bir diğer konu Suriye’nin demokratikleşmesidir. Bu konular hayatidir. Bizim bu konularda anlaşmamız gerekiyor. Entegrasyon zaten basına da çok yansıdı. Bu konuda da önümüzdeki günlerde bir mutabakat oluşmasını bekliyoruz.
10 Mart Anlaşması’nın uygulanmasında ne gibi engeller söz konusu?
Birincisi anlayış konusudur. Entegrasyona yaklaşım ve ittifakın nasıl olacağına dair yaklaşım. Her taraf kendine göre düşündükleri var. Bu normaldir de. Nasıl bir Suriye olması noktasında düşüncelerimiz, prensiplerimiz var. Onların da entegrasyona dair bir yaklaşımı var. Bu, 10 Mart Anlaşması’nın bazı maddelerinin uygulanmasında, çözüm önündeki engellerden birisi. Ancak bu hep engel olarak kalırsa iyi olmaz. Eğer bir diyalog varsa artık görüşlerin de birbirine yaklaşması gerekir. Her taraf bir şekilde karşı tarafa karşı bir adım atabilir. Bu çözüme götürür.
Eğer bir diyalog varsa görüşlerin de birbirine yaklaşması gerekir. Her taraf, bir şekilde karşı tarafa karşı bir adım atabilir. Bu çözüm götürür.
Eğer öyle olmazsa, herkes kendi mevzisinde durursa ve “adım atmam” derse bu probleme neden olur. Biz açığız. Onlar da konuşmalarında buna açık olduğunu söylüyor. Ancak mesele zamandır, mesele ilgilenmektir, mesele belli bir program kapsamında bu konuları yürütmektir. Bu da çok önemli. ABD’nin bir ağırlık koyduğu ve baskı oluşturduğunu görüyoruz. Bunu bir şekilde çözüme kavuşturmak istiyorlar.
QSD’nin entegrasyonu nasıl olacak, entegrasyon olduktan sonra kendi yapısını koruyacak mı? Siz bu konuda nasıl bir entegrasyon süreci öngörüyorsunuz?
Suriye’nin bir ordu sistemi var. “Tümen” diyorlar. Diğer güçler nasılsa QSD de öyle olacak. QSD de tümen şeklinde kendini örgütleyecek ve orduya katılacak. Artık bakanlıkta, orduda QSD’nin nasıl yer alacağı yapılacak anlaşmalara bağlı.
Henüz belli değil?
Evet, henüz belli değil.
YPJ’nin statüsü de gündemde, görüşmelerde hiç gündeme geldi mi?
Hayır, gelmedi. Henüz bu konulara dair ayrıntılar gündeme gelmedi. YPJ bir kadın gücü ve bölgede var. Orduda, tümenlerde nasıl yer alacak gibi bir tartışma yürütülmedi.
Suriye’de birçok halk var. Özerk Yönetimi bu haklar ve inançlar konusunda ne düşünüyor? Bunlar hiç gündeme geliyor mu yoksa? Sadece Kuzey ve Doğu Suriye’nin entegrasyonun olması ne gibi risklere neden olabilir?
Suriye çok renkli bir toplum üzerinde kurulmuş. Birçok halk ve ulus Suriye’de var. Baas rejimi döneminde ulusların hakları yok sayılmıştı. Tamamen Arap halkı çatısı altında, Arap dili ve kültürü altında ezilmişti. Bazı uluslar küçük bir seviyede de olsa kendi kültürlerini koruyabilmişler. Tamamen yasaklanmamıştı. Ancak Kürtçe tamamen yasaktı. Hatta sadece Kürtlerin dil ve kültürleri değil, Kürtleri köklerinden koparmaya dönük bir siyaset yürütülüyordu. Köyleri ve toprakları ellerinden alınmıştı. Kimliği alınmıştı. Özellikle Kürtlere karşı çok özel bir politika yürütüldü.
Siyasi açıdan tüm Suriye’de bir yasak söz konusuydu. Baas rejimi bazı partiler kurmuştu ve bu partiler de rejimi desteklesin diye kurulmuştu. Aleviler var; Esad kendisi Aleviydi. Ancak Alevilere dönük baskılar en çok bu aile tarafından uygulandı. Rejim, Alevilerin kendilerini rahatlıkla örgütlemesine, ibadethanelerinde inançlarını serbestçe yaşamasına izin vermedi.
Ulusların hakları, demokratikleşme, merkezi olmayan bir Suriye tartışılıyor. Bunlar anayasada yer almalı.
Dürziler her ne kadar kendileri gibi kalsalar da onlara karşı da engeller vardı. Êzidîler hiçbir şekilde kabul edilmiyordu. İhvan’ı Müslimin çıktıktan sonra Sunnilere karşı da büyük bir darbe oldu. Suriye’de siyasi yaşamda hakların verilmediğini söyleyebiliriz. Geçici Hükümet içerisinde yer alan gruplar tarafından da bu uluslara karşı özel politikalar yürütüldü. Hatta eskiden kalma kinlerini döktüler. Bu da bileşimlere üzerinde ciddi riskler doğurdu. Aleviler, Dürziler, Kürtler… Kürtlere karşı nefret dili halen de devam ediyor. Bunlar da bir bileşimin mazlumluğu üzerinden yapılıyor. Sunniler yıllardır rejimden baskı görmüşler, ancak şimdi ellerine geçen fırsat üzerinden “öçlerini” almaya çalışıyorlar. Büyük bir yanlış yapılıyor. Bundan dolayı ciddi bir risk var.
Eğer yeni bir anayasa yapılmazsa, bütün halkların hakları korunmazsa büyük bir risk var. Bundan kaynaklı ulusların hakları, demokratikleşme, merkezi olmayan bir Suriye tartışılıyor. Bunlar anayasada yer almalı. Ancak halen bu açıdan ciddi bir noktaya gelmedik. Halen yeni anayasada genel prensiplerin ne olacağı noktasında tartışmalar yürütülmesi gerekiyor.
Bunun için çok vakit kaldı mı?
Zaman daralıyor. Ancak ihtiyaç var. Önümüzdeki süreçte olacağını düşünüyorum.
Türkiye ile ilişkileriniz olduğunu açıklamıştınız, bu görüşmeler sürüyor mu, hangi aşamada sürüyor?
Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtlere karşı tutumunu değiştirmeli. Türkiye’ye karşı düşmanlık niyetimiz yok. Aksine ortak çıkarlarımız var.
Türkiye yıllardır buradaki Kürtleri tehlike olarak gördü. Bu da içte Kürtlere karşı yürütülen siyasetle bağlantılı yaşandı. Artık vakit geldi; özellikle Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde, Türkiye de buradaki Kürtlere dönük yaklaşımını değiştirmeli. Biz de bu çabadayız. Biz de Türkiye’nin bu yaklaşımını değiştirmesi için çabalıyoruz. Ne dün ne bugün Türkiye’ye karşı düşmanlık etmedik. Ne de yarın ne Türkiye’ye karşı düşmanlık niyetimiz yok, savaşmak gibi bir niyetimiz yok. Aksine artık ortak çıkarlarımızın olduğunu söylüyoruz. Suriye’nin istikrarı noktasında; sınırdaki istikrar ister istemez Türkiye’yi de etkiler. İlişkiler de bu kapsamda. Önümüzdeki günlerde sürecin de ilerlemesiyle olumlu adımların atılmasını umuyoruz.
Düşük bir seviyede de olsa ilişkilerin devam ettiğini söyleyebilir miyiz?
Doğrudur.
Türkiye’de sizin de bahsettiğiniz gibi Kürt sorununun çözümü için bir süreç sürdürülüyor. Bu süreç Kuzey ve Doğu Suriye ile bölgeyi nasıl etkiliyor?
Bu sürecin olumlu bir etkisi var. Eğer Türkiye’de adımlar atılırsa bunun Kuzey ve Doğu Suriye’ye daha da olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Daha önce savaş vardı, Türkiye de “Suriye tarafından da bana karşı savaş açılacak” diyordu. Şimdi savaş yok, bu da diyalog zemini oluşturdu. Bazı sorunların diyalogla çözülmesine zemin açtı. Gelecekte ortak çıkarlar tartışılabilir. Türkiye’de, Suriye’de Kürtlerin statü sahibi olmaması, hak sahibi olmaması yönünde bir görüş var. Bu durum Şam ile olan diyaloğu da olumsuz etkiliyor. Bu görüşünü Şam ile olan ilişkilerine de yansıtıyor. Türkiye’de çözüme dair atılan adımlar Suriye’nin tamamına olumlu etki ediyor.
Nisêbîn’deki sınır kapısının açılacağına dair tartışmalar var. Sınır kapısı açılacak mı?
Kapıların açılması konusunda Şam ile görüşmelerimiz var. Nasıl açılacağı noktasında görüşmelerimiz var.
Biz kendi açımızdan bunu olumlu görüyoruz. Diğer yerlerde Baas rejimi döneminde kapılar açıktı. Türkiye asla kapılarını kapatmamıştı. Kapıların açılması önemli. Bu konuda Şam ile görüşmelerimiz var. Nasıl açılacağı noktasında görüşmelerimiz var. Türkiye ile de bu konuyu ilerletmeyi istiyoruz.
Efrîn’de dönüşler halen gündemde. 10 Mart Anlaşması’nda da buna işaret ediyordu. Dönüşler var mı yok mu, durum nedir?
Dêrazor ve Raqqa’dan göç edenlerin dönmek istiyorlar. Bunu da haklı bulunuyoruz. Özellikle Efrinlilerin dönüşünü sağlamayı hedefliyoruz.
Bu konu gecikti. Sadece Efrinliler değil, Şehba bölgesinde de 200-250 Kürt köyü boşaltıldı. Bunlar da göç ettirildi. Son dönemde rejimin değişmesiyle birlikte Kürtlere dönük baskılar yeniden başladı. Serêkaniyê ve Grêspîliler halen çadılarda ve kamplarda kalıyor. Dêrezor ve Raqqa gibi diğer bölgeler de halen geri dönmeyenler var. Raqqa ve Dêrazor’da dönmeyenler kimdir? Özellikle silah kullanan kişilerin aileleri. Bunlar da dönmek istiyor. Bunu da haklı buluuoruz. Dönebilirler de. Efrin, Şehla, Grê Spîliler de yerlerine dönmeli. Şam ile bu konuyu konuşuyoruz. Özellikle Efrinlilerin durumu çok kötü. Kış aylarında durumları daha da kötüleşecek. Efrin’deki bazı gruplar oradan çıkmalı. Şimdi dönüşler için hazırlık yapıyoruz. Mutabakat ve istişarelerin sonuçlarıyla kısa bir sürede Efrinlilerin dönüşünü sağlamayı hedefliyoruz.
Nisan ayında Rojava Kürt Birliği ve Ortak Tutum Konferansı yapıldı. Bir heyetin oluşturulup Şam’a gideceği açıklandı. Ancak sonrasında bir gelişme kamuoyuna yansımadı. Birlik çalışmaları ne aşamada?
Heyet oluşturuldu. Birçok kez Şam’dan görüşme talebinde bulunduk. Bu heyet Şam’da Kürtlerin anayasadaki yerini tartışacaktı. Bundan kaynaklı bir toplantı öngörüyoruz. İletişimimiz var. Ciddi zıtlıklar yok. Olsa da diyalog sürüyor ve kanallar açık. Yanlış anlaşılmalar olursa birbirine söyleniyor. İyi bir seviyede bu ittifakın sürdüğünü söyleyebiliriz.
*Ortadoğu gibi bir coğrafyada özellikle diplomatik faaliyet yürüten kadınların sayısı oldukça az. Bu kadar krizin olduğu, kaosun yaşandığı ve ataerkil düşüncenin hakim olduğu bir coğrafyada diplomatik çalışmalar yürütüyorsunuz. Nasıl bir duygu?
Zor bir iş. Bu kadar ağır bir krizde siyaset çok kolay değil. Her soruya yanıt olmak; halkının ve kadınların hakkını savunmak kolay değil. Bu coğrafyada kadına rol verilmemiş, varsa (kadınlar) da hep perde arkasında tutulmuş, kadının gücü kullanılmış.
Başlıca engel zihniyettir. Bir yere kadar yürüyorsun ancak engel çıkıyor. Bu engelleri aşmak için hep bir güç gerekiyor. Bundan kaynaklı kolay değil.
Kadınların karar mekanizmalarında açık bir şekilde yer alması için uzun bir mücadele süreci yaşanmış. Bizim de öyle oldu. En başlıca engel zihniyettir. Yürütülen siyaset, ataerkil sisteme hizmet edecek şekilde yürütülüyor. Tek taraflı yürütülüyor. Bir yere kadar yürüyorsun ancak engel çıkıyor. Bu engelleri aşmak için hep bir güç gerekiyor. Bundan kaynaklı kolay değil. Kadınların bu işi yürütmesinde bilinç ve irade gerekiyor.
Rojava Devrimi sürecinde sizi en çok etkileyen neydi?
En çok etkilendiğin, en çok moral aldığın, en çok seni acıtan anlar… hepsini yaşadık. Kuzey ve Doğu Suriye’nin sistemini biz inşa ettik. Ne biliyorsak, ne düşünüyorsak ve ne halkımızın yararınaysa onu yaptık. Baas rejimine karşı örgütlü toplumu adım adım böyle yarattık. Bundan kaynaklı her yeni adımımız hem psikolojimize hem moralimize etki etti. Halen de bundan etkileniyoruz ve moral alıyoruz.
Kadınların bu seviyeye gelmesi görünce moral alıyorum. Çünkü bu adım burada atılmış. Aynı zamanda bizi çok acıtan süreçler oldu ve halen etkileri derin. Yaşanan saldırılar, ağır şehadetler, kaybettiğimiz bölgeler, halkımızın göç ettiği yerler… Bunlar bizim için tarihi anlar ve zihninize kazınmış. Bundan kaynaklı acı ve sevinç birlikte yürüdü.
Bu nedenle 19 Temmuz Devrimi çok ilginç ve tahmin edilmiyordu. Bir gün kalktık ve Kobanê’de devrim yaptık. Rejimi ortadan kaldırmış, yerine yeni bir yaşamı kuruyorduk. Bu çok önemli bir adımdı. Diğerleri de toplumun örgütlenmesiydi. Küçük küçük adımlarla, bir binayı inşa etmek için üst üste koyduğun taşlar gibi, bunlar da bizi ayrıca etkileyen noktalardı.
Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye ile yöneticilerini tehdit olarak görüyor. Buna dair neler söylersiniz?
Türkiye sadece Kuzey ve Doğu Suriye yöneticileri tehdit görmüyor. Kürtlerin tümünü tehdit olarak görüyor. Türkiye’nin istediği Kürt ölü Kürt’tür. Yani otur dediğinde oturan, kalk dediğinde kalkan, Türkçe konuş dediğinde Türkçe konuşan… Türkiye, böyle Kürtleri tehdit olarak görmüyor. Ancak “kültürüm var, dilim var, haklarım var” diyen Kürtleri tehdit olarak görüyor.
Türkiye, barış süreci öncesindeki pozisyonundan kurtulmalı. Zaman değişti, süreç değişti, yeni bir zihniyete ihtiyaç var. Ortak çıkarlar var.
Rojava yöneticilerinin bir geçmişi var. Bir direniş tarihleri, bir siyasi tarihleri var. Türkiye, bana göre bunları tanıyor. Bunlarla iletişim daha makul olmalı. Bence öyle bakılmalı. Onları anlamak isteyebilir. Bunlarla bir anlaşma yapabilir. Çünkü uzun bir tarih var.
Türkiye, barış süreci öncesindeki pozisyonundan kurtulmalı. Zaman değişti, süreç değişti, yeni bir zihniyete ihtiyaç var. Ortak çıkarlar var. Türkiye bu esaslar üzerinde düşünmeli. Genel bir çözüme biz açığız. Biz de Suriye’nin bir parçasıyız, Suriye’nin bir parçası olarak Türkiye ile istişarelerde bulunabiliriz.
Süreç tamamlanır ve entegrasyon tamamlanırsa sizi ve diğer yöneticileri Türkiye ya da Kuzey Kürdistan’ın bir kentinde görebilecek miyiz?
Bizim umudumuz o. Gelip görüşmeler yapmak, halkı görmek, orada da görüşmeler yapmak… Buna hazırız. Bunun da olacağına inanıyorum.
MA / Azad Altay











