Türkiye’de bütçe tartışmaları sürüyorken İktisatçı Mustafa Durmuş, kaleme aldığı yazıda dünyada devletlerin bütçe yapım süreçlerini inceledi. Bütçe yapımı yoluyla yeniden bölüşümü eşitlikçi bir şekilde yapmanın önünde kapitalist sistemin büyük bir engel olduğunu belirten Durmuş, bu uygulamaların başarılı olmaları halinde dahi uzun ömürlü olamadığını kaydetti.
Durmuş’un “Adalet Perspektifinden 2026 Bütçesi” yazısının tamamı şu şekilde:
Bir önceki bölümde, adil bir bütçe politikasına ilişkin konuların dört başlıkta ele alınabileceğini belirtmiş ve bu konuda ilk olarak mali reformlar ve vergi adaletini ele almıştık. Bugünkü yazımızda geri kalan üç konu başlığını inceleyeceğiz: Kaynak tahsisi ve harcama etkinliği, kamusal hizmet sunumu ve performansı, bütçe açığı, borç ve finansman. Ancak öncesinde bütçe ve maliye politikaları konusunda yeni bir yaklaşımdan söz etmekte yarar var.
‘Araçsal İlişki Yaklaşımı’
Bu yaklaşıma göre, bütçe politikalarının başında gelen maliye politikası hak ve özgürlüklerin hayata geçirilebilmesinde kilit bir araçtır. Bu bağlamda bu politikaların klasik işlevleri, insan haklarının tam olarak gerçekleştirilmesine erişmek olarak yeniden yorumlanmalıdır.
Böylece maliye politikalarının “yeniden bölüşüm” işlevine göre örneğin vergiler mükelleflerin ödeme gücüne göre alınmalıdır. Vergi sistemi yeterli kaynağı sosyal ihtiyaçlar için harekete geçirirken, eşitsizlikleri azaltmaya yardımcı olmalıdır. Diğer yandan kamusal harcamalar herkes için iyi bir yaşamın temel araçlarını sunmalıdır. “Tahsis fonksiyonu” açısından, kamusal kaynakların nereye tahsis edileceği insan haklarının garanti edilmesi üzerinde etkili olacaktır. Bu nedenle de maliye politikası hakları güvence altına almak için yeterince teşvik edici olmalı ve kamusal hizmet sunmalıdır. “İstikrar sağlama” işlevi ile ilgili olarak maliye politikası ise insan haklarının hayata geçirilmesi üzerinde olumsuz etkiye neden olan iktisadi döngüleri yumuşatabilir, krizleri önleyebilir. (1)
Böylece bir bütçe politikası aracı olarak maliye politikası insan haklarının yerine getirilmesinde önemlidir. Öyle ki insan hakları konusundaki anayasal taahhütler adil vergi sistemleri ve adil bütçelerde yeterince yer bulmalıdır. Çünkü bir hükümet yasal ve demokratik olarak karar verilen (sadece bütçenin uygulanmasıyla sınırlı değil) hakları uygulamadığında, bu durum insan haklarının yerine getirilmesi için gerekli olan kamusal politikaların meşruiyetini de zayıflatır.
Bu bağlamda örneğin toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir bütçe politikası, herkes için iş ve aile arasında daha fazla dengeyi vurgular ve kadınlar ile erkekler arasında ücretli faaliyetlerin ve bakım hizmetlerinin yeniden dağıtılmasını ve ayrıca bakım sorumluluklarının kamusal ve özel alanlar arasında dağıtılmasını gerektirir.
Eşitlikçi bir tutum kadınların işgücüne katılımını teşvik eden bir dizi politika ve hizmet için ayrılan ödenekleri yansıtır. Bu siyasi tutum, devletin çocuk, yaşlı ve engelli bakımı konusunda daha fazla sorumluluk üstlendiği ve bakım hizmetlerini sağlamak ve ücretlendirmek için uygun kaynakları ayırdığı kolektif bir yaklaşımı benimser.
İklim adaleti
Adil vergileme ve iklim krizi birçok yönden birbiriyle bağlantılı olduğundan, bütçenin kendisinin iklim adaletini nasıl etkilediği önemli bir husustur. Ancak bütçenin daha yeşil bir gelecek yaratabileceği konusunda yeterince değer verilmeyen bir alan ise vergilerdir. Oysa dünyayı kirletenlerin neden oldukları zararı ödemeleri iklim adaletinin bir gereğidir. Küresel ölçekte bu, tarihsel olarak daha fazla kirlilik yaratan ülkelerin, aşırı hava koşullarından en çok etkilenen ülkelerin kayıp ve hasar fonlarına katkıda bulunması anlamına da gelir.
Örneğin devletler yüksek karbonlu faaliyetleri “günah” vergilerine tabi tutabilirler. Bu vergiler, kamu gelirlerini artırmanın yanı sıra zararlı davranışları caydırma gibi ikili etkiye sahiptir. Bu vergiler arasında özel jetlere, sık uçan yolculara ve süper yatlara uygulanan ÖTV gibi vergiler yer alabilir. Bu tür vergiler, düşük gelirli sürücüler için regresif olabilen temel karbon fiyatlandırmasının aksine yalnızca en zenginleri etkileyeceğinden göreli olarak adil vergilerdir.
Keza artan oranlı bir servet vergisi de iklim dostu bir vergidir. Çünkü dünyanın en zengin yüzde 0,1’lik kesiminden bir birey, faaliyetleri ve yatırımları yoluyla bir günde kabaca en yoksul yüzde 50’lik kesimin bir yıl boyunca toplu olarak yaydığı karbon kirliliğinden daha fazlasını üretebiliyor. (2) Yani serveti vergilendirmek, zenginleri cezalandırmak veya sırf vergi almakla ilgili olmaktan ziyade, daha eşitlikçi, daha temiz ve daha yeşil bir geleceğe sahip bir ülke inşa etmek için atılan bir adım olarak düşünülebilir.
Kaynak tahsisi ve harcamalar
Kaynak tahsisi ve harcama ile ilgili konular, bütçe adaletiyle ilgili olarak en çok araştırılan konuların başında gelir. Nitekim kaynakların belirli (genellikle yoksullara ve engelliler gibi dezavantajlı kesimlere) ne kadar tahsis edildiğine odaklanan, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme ve çocuklar için bütçeleme üzerine yapılan yaygın çalışmalar söz konusudur.
‘Eşitlik Beyanı’ ve ‘Maliye Politikası İnsan Hakları İlkeleri İnisiyatifi’
Örneğin İskoçya, eşitlik üzerindeki etkileri açısından bütçe kararlarını değerlendirmek için sistematik bir yaklaşım geliştirdi. Buna göre, her yıl bütçe kanun teklifinin yanı sıra sektör ve nüfus grupları bazında eşitsizliği gidermek için atılan adımları detaylandıran bir “Eşitlik Beyanı” yayınlıyor. (3)
Latin Amerika’daki ‘Maliye Politikası İnsan Hakları İlkeleri İnisiyatifi’ ise hükümetler ve finansal kurumlarca uygulanan bütçe politikalarına uygulanabilecek insan hakkı standartlarını sentezleyen bir özet, ilke ve rehber geliştirmeyi amaçlıyor. Bu çalışmanın amacının insan hakları ilkelerini politika yapıcıları ve uygulayıcıları için daha somut bir rehbere dönüştürmek olduğu ileri sürülüyor. (4)
Kaynakların bölgesel dağılımında adalet
Kaynak tahsisinde eşitlik konuları, kaynakların coğrafi dağılımı veya sektörler arası ve sektör içinde kaynak tahsisi söz konusu olduğunda da çok önemlidir. Bazı ülkelerde yapılan araştırmalar, örneğin kamu harcamalarının genellikle bölgesel eşitsizlikleri ele almadığını, kaynakları alt-ulusal bölgesel birimler arasında var olan sosyoekonomik eşitsizlikleri hesaba katmadan dağıttığını gösteriyor. Nitekim Türkiye bu konuda somut bir örnektir.
Keza bütçe uygulamaları (bütçelerin genellikle “uygulandığından daha iyi yapıldığı” görüldüğünden), giderek artan bir ilgi gören bir başka alandır. Çünkü bütçe uygulamaları sırasında, kamu kaynakları genellikle şeffaf olmayan yeniden tahsis uygulamaları yoluyla asıl amaçlarından saptırılıyor, bu da yılsonu uygulama raporlarının orijinal olarak onaylanmış bütçelerden oldukça farklı görünmesine neden oluyor. (5) Nitekim Türkiye’deki Sayıştay raporları bu tür farklılıkları gözler önüne seriyor.
Kamusal hizmet sunumu ve performansı
Adalet perspektifinden kamusal hizmet sunumunun üç kilit yönü mevcut: Hizmete erişim, hizmet kalitesi ve ortaya çıkan etki.
Öncelikle temel hizmetlere evrensel ve adil erişimin sağlanması, ihtiyaçlar ve eşitlik kaygılarıyla ilgili kamu politikasının çok önemli bir yönüdür. Bu nedenle de erişimle ilgili konular, fiziksel erişilebilirliğin çok ötesine geçer. Tüm bu yönlerin net bütçe etkileri vardır. Ancak erişim, hükümetlerin sağladığı hizmetlerin kalitesinde bağlantılı iyileştirmeler olmaksızın sınırlı bir amaca hizmet eder. Ücretsiz evrensel ilköğretim, eğitimin kalitesi düşükse pek bir şey ifade etmeyebilir (örneğin okul altyapısı zayıf, öğretmenler yeterli eğitimden yoksun iseler).
Kısaca, kamu harcamalarının kalıcı kalkınma etkisini garanti edebilecek olan şey sadece erişim ve kalitenin bir birleşimidir. Kamu hizmetlerine erişim, kalite ve etkisine odaklanmak, kaynak tahsisine yönelik basit odaklanmaya faydalı bir alternatif sağlayabilir ve odağı kalkınma sonuçlarına ulaşmada kamu harcamalarının etkinliğine kaydırabilir. Bununla birlikte, analiz kapsamının temel bütçe politikaları ve süreçlerinin ötesinde planlama, insan kaynakları yönetimi ve performans yönetimi gibi diğer kamu yönetimi alanlarına genişletilmesini gerektirir.
Bütçe açığı, borç ve finansman
Son olarak, bütçe açıklarının boyutu ve finansmanı ve dolayısıyla devlet borcunun boyutu ve bileşimi ile ilgili kararların adalet açısından önemli sonuçları vardır. İlk olarak, açığın boyutu genellikle “mali alan” veya hükümetlerin kamu maliyesinin yönetiminde aradığı manevra alanı için kilit bir belirleyicidir. Büyük bir açığı hedefi daha fazla harcamaya ve dolayısıyla daha fazla hizmetin sunulmasına izin verebilir.
Bu nedenle bu tartışmanın önemli bir yönü, hükümetlerin kabul edilebilir açık düzeyinin ne olduğunu, ek kaynakların hangi amaçla kullanılacağını ve bunun ne ölçüde hükümetin gelecekteki borçlarına ödeme yapmasına izin verecek gelirler yaratabileceğini belirlemek için ne tür kriterler kullandığıdır.
İkinci olarak, bugünün mali açıkları, gelecekte bir noktada geri ödenmesi gerekecek olan yarının borçlarıdır. Bu, gelecek nesiller için potansiyel bir yüktür. Yani bütçe politikalarının uzun vadeli sürdürülebilirliği ile ilgili daha kapsamlı konuların yanı sıra, bütçe politikası seçimlerini tartışırken nesiller arası eşitlik konuları basitçe bir kenara atılamaz.
Adalet perspektifinden bütçelemenin zorlukları
Adaletin sağlanması bütçeler için temel bir öneme sahip olsa da bu perspektiften bütçeleme yapmanın (özellikle de) pratikte karşılaşılan çok sayıda zorluk söz konusudur.
– ”İhtiyaç ve eşitliğe” odaklanan bütçe tartışmaları çoğu zaman akademisyenlerin ve aktivistlerin katkılarıyla sınırlıdır, hükümetlerin katılımı ise ya hiç yoktur ya da çok yetersizdir. Bu özellikle de kriz zamanlarında uygulanan kemer sıkma uygulamaları söz konusu olduğunda kendisini gösterir.
– Adaletin çeşitli tanımları çözülmesi zor tartışmalar ve anlaşmazlıklar yaratabilir. Bazıları devlet bütçesinde geliştirilmesi gereken adaletin en önemli ve ihmal edilen tanımlarının “ihtiyaç ve eşitlikle” ilgili olduğunu düşünürken, diğerleri “çaba ve verimliliğin” daha önemli olduğunu savunabilir.
– Aynı anda birden fazla adalet hedefini takip etmek ve ortaya çıkan uzlaşmaları bir adalet çerçevesi kullanarak değerlendirmek politik olarak zor olabilir. Politik olarak uygulanabilir politikalar (örneğin eşitsizliğin artmasına izin verirken), ihtiyaçları karşılayabilir. Örnek olarak, koşullu nakit transferleri yoksulların ihtiyaçlarını karşılayabilir ama artan eşitsizliği karşılamayabilir. Tersinden, bazı politikalar eşitsizliği azaltabilir ancak verimsiz olabilir veya ihtiyaçları karşılamada başarısız olabilir.
– Bütçe politikası tercihlerine adalet kriterlerini uygulamak için gerekli kanıtları oluşturmak, genellikle mevcut olmayan veri ve bilgileri gerektirir. İnsanların ihtiyaçlarını ve bunların en iyi nasıl karşılanabileceğini anlamak ve farklı vergilendirme ve harcama seçeneklerinin bölüşümsel etkisini değerlendirmek kolay bir iş değildir. Zira genellikle ayrıntılı veriler ve karmaşık analitik kapasiteleri gerektirir.
Kapitalist sistem en büyük engel
– Bunların da üzerinde, sosyal sınıflara bölünmüş, dolayısıyla emek sömürüsüne dayalı, bunun dışında kimlikler üzerinden de ezme ve ezilme ilişkilerinin yaşandığı bir toplumda bütçeler aracılığıyla eşitlik ve adaleti sağlayabilmek çok gerekli olsa da bunu gerçekleştirmek zordur. Çünkü bütçeler yeniden bölüşüm aracıdırlar ve kapitalist bir toplumda örneğin vergilemenin yeniden bölüşüm amacı için kullanılmasının önünde ciddi engeller söz konusudur.
Öncelikle, yeniden bölüşüm mekanizmaları uzun ömürlü olmaz. Kapitalizmin son 40 yıllık tarihinde sosyal devletlerin yok oluşu bunun en güzel örneğidir. Keza vergilerin yeniden bölüşüm amaçlı olarak kullanılmasına başta büyük sermayedarlardan olmak üzere ciddi tepkiler söz konusu olabilir. Ekonomik koşullar kötüleştiğinde işler tersine de dönebilir ve dar gelirli emekçiler tembel asalaklar olarak yaftalanabilir. Emek düşmanlığı, ırkçılık, şovenizm ve göçmen düşmanlığı artar. Ayrıca yeniden bölüşüm de maliyetli bir iştir, büyük bir bürokrasiye neden olur.
Son olarak, ulusal ekonomileri kuşatan emperyalist kapitalist bir sistem var ve bu sistem uluslararası finans kapitalin emrinde hareket ediyor. Bu da ulusal ekonomileri yeni krizler, eşitsizlikler ve sosyal çöküşlerle karşı karşıya bırakabiliyor. Böyle durumlarda (şu an Türkiye’de yaşandığı gibi), egemenler emekten yana yeniden bölüşüm politikalarına değil, kemer sıkma politikalarına başvurarak krizleri aşmaya çalışırlar.
Bu yüzden sorunu asıl kaynağında çözmek ve birincil bölüşümün adil ve eşitlikçi olmasını sağlamak daha doğru bir stratejidir. Böyle yapıldığında yeniden bölüşüme olan ihtiyaç da azalır.
Eşitsizlik ve adaletsizliklerin neden değil, sonuç olduğu unutulmamalıdır. Asıl neden bunları üreten kapitalizmin kendisidir, son tahlilde kapitalizme son vermeden adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri ortadan kaldırabilmek mümkün değildir.
Devam edecek…
Anahtar sözcükler: 2026 Bütçesi, Araçsal İlişki Yaklaşımı, Bütçe adaleti, Eşitlik Beyanı, İklim adaleti, Kapitalizm.
HABER MERKEZİ













