Türkiye’deki farklı kimlikleri, inançları ve kültürleri bir çatı altında toplamayı, toplumsal barışı sağlamayı, temel hak ve özgürlükler için mücadeleyi hedefleyen Halkların Demokratik Kongresi (HDK), 3 Kasım’da 13’üncü Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. “Umutla, direnişle, hep birlikte özgürlüğe” şiarıyla yapılan genel kurulda, Meral Danış Beştaş ve Ali Kenanoğlu yeni eşsözcüler olarak seçildi.
Yeni Eşsözcüler Meral Danış Beştaş ve Ali Kenanoğlu, yeni dönemde yapacakları çalışmalar ile gündemdeki gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtladı.
HDK, 3 Kasım’da hangi temel başlıklar etrafında yeni kurulunu gerçekleştirdi?
Meral Danış Beştaş: Türkiye’de birçok alanda çok ciddi sıkıntıların yaşandığı, tartışmaların olduğu, özellikle de emekçi kesimin çok ağır koşullarda yaşadığı bir süreçte genel kurulumuzu gerçekleştirdik. Kurulda, Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, kadınların yaşadıkları kırım düzeyine varan politikalar ve sonuçlarını, Türkiye kadın hareketinin mücadelesi en çok konuşulan konu başlıkları arasındaydı. Yine kongrede en çok konuşulan konulardan birisi de barış inşası ve toplumsallaşmasıydı. Çünkü şuanda Türkiye’nin yaşadığı en önemli problemlerin başında eşitsiz bir ortam ve Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü noktasında iktidar blokunun var olan direnci söz konusu.
Kongrede, yeniden yapılanma, yeniden örgütlenme, toplumun farklı kesimleriyle birlikte muhalefeti büyütmek ve birleşik mücadelenin önemi üzerinde çokça söz kuruldu. Çünkü bu dönemde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, yaşanan ekonomik buhrana, özgür olmayan bir ortama, adaletsiz düzene, eşitsiz yaşam koşullarına, inanç kesimleri üzerindeki baskılara dair güçlü ve birlikte bir mücadele. Şüphesiz herkes kendi bulunduğu cepheden bir mücadele ve direniş yürütüyor. Ama bunların birlikte hareket etmesi durumunda daha güçlü neticeler alma olanakları mevcut. En öne çıkan meselelerin başında tabi ki bu kongrenin aynı zamanda kurucu bir kongre, kurucu bir meclis, kurucu bir mücadelenin ilk adımı olarak tasarlandı. Bu yönüyle sorumluluklarımız ağır, bunun farkındayız. HDK aslında hiçbir kesimin karşı çıkmadığı bir fikriyat ve perspektife sahip. Önemli olan bunu yaşamsallaştırmak.
Siz aynı zamanda 31 Mart’ta DEM Parti’nin İstanbul adayıydınız. HDK’nin kendisi gibi “halklar bahçesi” olarak nitelendirdiği bir kentte aday oldunuz. Bu size nasıl bir deneyim kattı ve bu deneyimin HDK’de bir etkisi olacağını düşünüyor musunuz?
Meral Danış Beştaş: İstanbul, Türkiye’nin en büyük şehri olmasının yanı sıra dünyanın da en büyük kenti. 20 milyona dayanmış bir nüfus bakımından hem nicel hem de nitel olarak farklılıkların bir arada yaşadığı bir kent. Vekillik hayatımız boyunca ailevi sebeplerle de en çok gidip geldiğimiz illerden birisi. O nedenle İstanbul’a yabancı değilim tabi ki. Yine Eş Sözcümüz Ali Kenanoğlu da İstanbul milletvekilliği yaptı. Eş Sözcüler olarak İstanbul’u tanıma ve burada çalışma gibi bir sorunumuzun olmaması önemli. Sahadaki sorunları, toplumun farklı kesimlerinin dinamiklerini çokça gördüm. Bu dönem HDK’de bunları yaşama geçirmek açısından bizim için kolaylaştırıcı bir etkisi olacak tabi ki. Ama HDK’ye yönelik kongrede de açığa çıkan en önemli eleştirilerden bir tanesi de İstanbul merkezli çalışıyor olmasıydı. İstanbul tabi ki en önemli merkez, ağırlığımız olabilir, ama sadece İstanbul’da olmayacak. Çukurova’da, Marmara’nın diğer illerinde, Trakya’da, İç Anadolu ve Karadeniz’de de olacak. Yani Türkiye’nin batısının her yerinde örgütleme ve çalışma konusunda bir perspektifimiz ve yaklaşımımız var. Zaten HDK bu demek. Bu yönüyle HDK’nin her yerde varlık göstermesi, mücadele etmesi, toplumsal dinamiklerle buluşmasını hayata geçirmeyi hedefliyoruz.
HDK’nin kuruluşunda yer alan isimlerden birisi olarak siz bu noktada neler söylemek istersiniz?
Ali Kenanoğlu: HDK’nin kuruluşuna giden yola baktığınız zaman, bugüne çok benziyor. Yani baskıların, zulmün ve hukuksuzluğun arttığı, kural tanımazlığın, baskıların çok yoğun olduğu, yine ekonomik göstergelerin dibe vurduğu bir süreci yaşıyorduk. 2013-2015 çözüm süreci öncesine denk gelen bir süreç ve iktidar olanca gücüyle halklara, kültürel yapılar ve inanç gruplarına baskı uyguluyordu. Bugün olduğu gibi belediye başkanlarının kelepçelerle gözaltına alındığı bir süreci yaşıyorduk. O toplumsal süreç halkların birlikte mücadelesini gerektiriyordu. HDK bu koşullar içerisinde kendisini var etti ve çok büyük bir heyecanla ilk çalışmalarını yürüttü. Ardından HDK içerisinde kurulan parti (HDP) de çok büyük oy alarak halkın desteğini kazandı.
Kurulda HDK’nin rol ve misyonunu gerektiği kadar yerine getirmediği eleştirileri yapıldı. HDK’nin rolünü yeteri kadar yerine getirmemesini hangi nedenlere bağlıyorsunuz?
Ali Kenanoğlu: Farklı siyasi gelişmeler ve üst üste seçimlerin yaşanmasından kaynaklı parti (DEM Parti), biraz kongrenin önüne çıktı ve dolayısıyla güç parti etrafında toplandı. Doğal olarak partinin halk nezdinde sembolleriyle, simgeleriyle bilinir olması da gerekiyordu. Bu da bir gereklilik olarak önümüze çıkmıştı. Bütün bu süreçler HDK’yi biraz sönümlendirdi. Şimdi aslında o koşulların zuhur ettiği bir dönemdeyiz. Yine bir süreç olacak mı olmayacak mı tartışmalarının sürdüğü, ekonominin bütün verilerinin en dipte olduğu, emekçilerin yoksulluk içerisinde yaşamaya çalıştığı, doğa katliamlarının tüm hızıyla sürdüğü, kadınlar ve gençler başta olmak üzere toplumun tüm katmanlarına yönelik baskının arttığı bir süreçte HDK, 13’üncü Genel Kurulu’yla kendisini yeniden bir örgütlenme sürecine soktu. Bu da geçtiğimiz bütün süreçlerdeki durumun özeleştirisini beraberinde getirdi. HDK’nin toplumun bütün katmanlarını örgütleyen yapıyı harekete geçirmemesi, bunu yeterince geliştirememesi, sahada uygulayamamasına yönelik eleştiriler vardı. Bu eleştirilerle birlikte önümüzdeki süreçte halkların birleşik mücadelesini öne çıkaracağız. HDP, bu vahşi kapitalizmin altında ezilen bütün emekçilerin, sosyalistlerin, kadınların, gençlerin ve doğanın da bu örgütlü olma zeminini taşıyor bu süreçte. Kongrede bütün bu özeleştirilerle beraber yeniden yapılanma süreci öne çıktı.
HDK, kurulduğu günden bu yana çalışmalarını meclisler üzerinden yürütüyor. Yeni meclislerden birisi de Adalet Meclisi oldu. Bu meclisin neden kuruldu, yeni dönemde nasıl bir sorumluluk üstlenecek?
Ali Kenanoğlu: Cumhuriyet ikinci bir yüzyıla girdi ve biz hep şunu söylüyoruz; Geçmiş yüzyıldan ders alarak, ikinci yüzyılı örgütlememiz gerekiyor. İkinci yüzyılda bir demokratik cumhuriyeti inşa etmek gerekiyor. Aslında tamamıyla bir devletin ve toplumun yeniden inşasından bahsediyoruz. Bu anlamıyla kongre de aslında toplumu ve toplumun örgütsel alanını yeniden inşa edecek bir yapıdır. Tam da bu süreçte arzu ettiğimi gibi; Türkiye’nin demokratik cumhuriyete evirilmesi, geçmiş yüzyılın hatalarının ortadan kaldırılarak, yeni yüzyılın inşası konusunda önemli unsurlardan birisi de adalet alanıydı. Dolayısıyla bu yeni inşa sürecinin bir adalet mekanizmasıyla örülmesi hepimiz açısından elzem bir durum. Dolayısıyla biz bu süreçte HDK’nin bu alanda aktif olması, ikinci yüzyılda demokratik cumhuriyetin adalet, eşitlik ve hukuk temelinde bir zemine oturtmak için böyle bir meclis kurduk. Eminim ki bu meclis de üzerine düşeni yerine getirecek ve önümüzdeki süreçte toplumun bu alandaki ihtiyaçlarına cevap verecek.
Kurulun sonuç bildirgesinde “Bir kez daha yaşadığımız ideolojik, politik ve örgütsel krizlerin aşılmasının yegâne yolunun Kongre paradigmasında buluşmak olduğu ispatlanmıştır” vurgusu öne çıktı. Bunu biraz açar mısınız?
Meral Danış Beştaş: Kongre paradigması aslında Türkiye’nin her tarafıyla temas eden, toplumsal kesimlerle birlikte mücadele eden ve mücadeleyi örgütleyen halk örgütlenmesini esas alıyordu. Birleşik toplumsal mücadele, toplumsal örgütlenmenin aslında bugün ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. İşte son yaşadığımız seçimler, tartışmalar, ekonomik buhran, ülkenin kadın mezarlığına dönüşmesi, çocuklara yönelik suçlarda giderek artan ivme ve yine doğa talanı almış başını gidiyor. Kaz Dağları’ndan Akbelen’e kadar burada muhalefet edenlere yönelik baskının arttığı, muhalefet edenlerin birlikte hareket edemediği bir yaşam soluyoruz. İşte burada kongre paradigmasıyla, mesela bütün çevre savunucularının buluşması, birlikte Cûdî’den Akbelen’e, Akbelen’den Kazdağları’na, Kaz Dağları’ndan Kürt illerden yaşanan herhangi bir kırıma karşı ortak mücadelenin ne kadar belirleyici olabileceğini tespit ediyor. Teorisinde cumhuriyetin demokratikleşmesi, demokratik bir toplum, ortak vatanda birlikte yaşam ve demokratik ulus perspektifiyle bu yaşamın devam ettirilmesi bence kongrenin can damarlarını oluşturuyor.
Ortak mücadele olmazsa olmaz diyorsunuz..
Meral Danış Beştaş: Yani Alevi, Sünni, Hristiyan, Kürt, Laz veya Çerkez… Hangi dil, inanç ve kimlikte olursa olsun hepimiz bu demokratik ulusun bir parçasıyız ve bir arada eşit ve özgür koşullarda yaşayabiliriz. Bunu oluşturmak için de tabi ki bunu söylemek, bunun mücadelesini vermek ve örgütlenmek gerekiyor. Örneğin Alevi toplumuna yönelik ‘Cemevini ibadethane olarak kabul etmiyorum’ denildiğinde Alevi toplumu buna itiraz etmez ve bunun mücadelesini yürütmezse ilelebet böyle kalacaktır. Kürtler ‘anadilimde eğitim görmek istiyorum’ diyor ama maalesef buna ilişkin anayasal bir engel var. Anayasal temelde buna karşı mücadeleyle bu aşılabilir. Kamusal alanda herkesin kendi anadiliyle konuşması o kimliğin ve diğer farklılıklarla beraber mücadelesiyle olabilir. Yani kongrenin en çok heyecan duyduğum bölümlerinden birisi şu; Kürtler, sadece Kürt meselesi için mücadele etmemeli. Yani bir Türk de Kürt meselesinin çözümü için elini taşın altına koyup mücadelesini vermeli. Bir Kürt de Kaz Dağları için mücadele etmeli. Yani herkes ‘kendi derdimin çözümünü istiyorum’ yerine, ‘birlikte bütün dertlerimizin mücadelesini verelim’ demeli. Yoksa herkes kendi alanından mücadele eder ve birbirine değmezse o birlikte mücadele de yürümez. Bu nedenle bu bir farkındalık da yaratıyor aslında.
HDK Genel Kurulu’ndan bir gün önce HDK Kadın Konferansı gerçekleşti. Konferansın sonuç bölümünde birçok başlık öne çıktı. Kadınlar, HDK’yle nasıl bir değişim, dönüşüm ya da toplumsal inşa süreci hedefliyor?
Meral Danış Beştaş: Bir kere kadın örgütlülüğü Türkiye’nin yarısının örgütlülüğü demektir. Biz toplumun yarısıyız ve herhangi bir toplumsal kesim olarak kadın meselesine yaklaşmıyoruz. Diğer toplumsal kesimleri dışlamak açısından söylemiyorum çünkü her toplumsal kesimin kadın boyutu da var. Sonuçta toplumun tüm kesimlerinin yarısı kadınlardır. Bütünlüklü bakmak lazım. Bu nedenle kadın özgün meclis toplantımızı ayrıca alıyoruz. Kadın mücadelesinin siyasi, politik hattı nasıl olacak? Şuanda kadınların bu kadar şiddet görmesini, bu kadar ayrımcılığa uğramasını ve ötekileştirilmesini politikadan, siyasetten ve siyasi yaklaşımdan bağımsız ele alamayız.
HDK bunun toplumsal ayağıyla ilgilenecek. Nasıl? Şuanda bir kadın kırımı yaşıyoruz. Kadın erkek eşitsizliği, kadın mezarlığına dönüştürülmüş bir tablo yaratılmış durumda ve bu konuda Kürt kadın mücadelesi hakikaten dünyanın her tarafında ‘jin, jiyan, azadî’ sloganıyla yankılanıyor. Jina Eminî’den sonra bugün Hindistan’a, Hindistan’dan Avrupa’ya her yerde kadınlar için heyecan verici, sahiplenici bir slogan halini aldı. Ben de bir Kürt kadını olarak bu sloganı yaratanlara, bu mücadeleyi yürütenlerle onur duyuyorum. İşte ‘Jin, jiyan, azadî’ ile, özgür ve eşit yaşam perspektifiyle kadınların mücadelesi HDK’de vücut bulacak. Kadınların her yerde HDK çatısı altında bu mücadeleye dahil olması, kadınların eşitsizlik ve ötekileştirilmiş bir kimlik olarak bunun karşısında duracağına inanıyoruz. Kadın özgün meclis toplantısında bunu çok geniş bir şekilde tartıştık ve çok farklı kimliklerde, dillerde, inançlarda kadınlar HDK Kadın Meclisimizde yer alıyor.
Sonuç bildirgenizde tüm kesimlere çağrıda bulundunuz ve birlikte mücadelenin ortak adresi olarak “HDK” dediniz. HDK, bu konuda ne kadar yol kat etti? Yeni dönemde bu çağrınız doğrultusunda neler yapacaksınız?
Kürt coğrafyasındaki insanların da batı coğrafyasındaki insanların da huzurlu, adaletli, eşit ve onurlu bir şekilde yaşayabileceği bir Türkiye’yi oluşturmak istiyoruz.
Ali Kenanoğlu: HDK’nin, egemen sistemde sorun yaşayan bütün herkesin ortak mücadele örgütü olmasını istiyoruz. Yani HDK bu amaçla yola çıkıp kuruldu. Dolayısıyla Kurdistan’daki halkların kendi yaşadığı özgün sorunlarla batı yakasındaki insanların sorunlarını ortaklaştıramazsak, tek başına kurtuluş mümkün değil. Ben yakın zamanda Kaz Dağları’nda gerçekleşen eylemdeydim. Orada HDK bileşeni olan ve Kürt coğrafyasından gelen çok sayıda insan da vardı. Her birisi oradaki ağaçlara, ormana, börtü böceğe sahip çıkmak için gelmişti. Oraya Cengiz Holding üzerinden atanmış bir kayyım var ve adeta ormanı talan ediyor. Onları oradan def etmek için ortak bir kürsü kuruldu. İşte biz bunu sadece batı yakası için değil, aynı zamanda Cûdî’deki orman talanına karşı da birlikte mücadele hattının olmasını istiyor ve bunu örmeye çalışıyoruz. Bütün insanların sorunlarının ortaklaştırılması ve hepsinin ortak bir cephede mücadele etmesini sağlamak istiyoruz. Kürt coğrafyasındaki insanların da batı coğrafyasındaki insanların da huzurlu, adaletli, eşit ve onurlu bir şekilde yaşayabileceği bir Türkiye’yi oluşturmak. Önümüzdeki ikinci yüzyılın böyle bir Türkiye olmasını sağlamak.
Ülkenin en büyük sorunlarının başında Kürt sorunu geliyor. Sizin de öncelikleriniz arasında. “Yeni süreç” tartışmalarını da göz önünde bulundurursak, HDK olarak Kürt sorununa dair nasıl bir yol haritanız var?
Ali Kenanoğlu: HDK olarak Kürt sorununu batıya aktarma, anlatma ve onu anlaşılır kılmak gibi bir görevimiz var. Kürt sorunu; Kürtler ne diyorsa odur. Biz Kürtler için ‘Sizin sorununuz o veya bu değil, şudur’ deme lüksüne sahip değiliz. Keza Aleviler kendileri açısından sorunu ne olarak görüyorsa sorun odur. Yaşam savunucuları, kadınlar sorun olarak neyi görüyorsa sorun odur. Biraz bu perspektifle bakan bir anlayışa sahibiz. O yüzden alan meclislerimiz var. Herkes kendi alanında çalışıyor ve alanın sorunlarını tespit edip HDK’nin politikalarını ve çözüm yollarını oluşturmaya çalışıyor. Bu anlamıyla Kürt sorunu meselesinde bizim aktarmamız gerekenler batı yakasınadır. Yani bu sorunun varlığını, yakıcılığını, bu sorunun çözülemediği takdirde ülkenin başına gelecek felaketleri, herbirimizin yaşamını nasıl etkilediğini anlatmak gibi bir sorumluluğumuz var. HDK olarak Kürt sorununun tespitiyle değil, sorunun çözümü noktasında batı yakasını bu işin içerisine nasıl katarız durumu bizim için önemli.
Sizce Kürt sorununun çözümü nasıl mümkün? HDK’ye çözüm noktasında hangi sorumluluklar düşüyor?
Bir barışın oluşması noktasında HDK’ye görevler düşüyor. Kendi bekasını düşünen bir iktidarla karşı karşıyayız. Üzerlerinde toplumsal bir baskı hissetmezlerse bu işi keyiflerine göre ya da hiç yürütmeyecekler.
Ali Kenanoğlu: Kürt sorununun çözümü ya da barış dediğimiz şey birkaç insanın barışması meselesi değil. Barışın toplumsallaştırılması meselesi önemlidir. Trakya’da yaşayan insanların da bu barışın Türkiye açısından ne kadar önemli olduğunu bilmesi ve barışması gerekiyor. Çünkü batı yakasında, özellikle 2015 çatışmalı sürecin başlamasından bu yana zehirli bir dil kullanılıyor. Kürt siyaseti ve Kürt halkının neredeyse tamamı terörize edilmiş, şeytanlaştırılmış bir pozisyonda duruyor. İktidar bunu bu şekilde kurdu ve 9 yıldır işletiyor. Dolayısıyla batı yakasında bu dili mahkum edecek bir gelişmeye ihtiyacımız var. Adı konulmamış bir şeyler yaşanıyor ve bu yaşanılan şeyin bir sürece evirilmesini ve devamında bir barışın oluşması noktasında HDK’ye görevler düşüyor. Örneğin toplumsal alanı örgütleyerek, barışın tesisi açısından bir toplumsal baskı kurmak. Çünkü özellikle kendi bekasını düşünen ve seçim kazanmak üzerine politika sürdüren bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla üzerlerinde toplumsal bir baskı hissetmezlerse bu işi kendi keyiflerine göre ya da hiç yürütmeyecekler.
“Yeni süreç” tartışmalarına dair bir kafa karışıklığı söz konusu ya da iktidar uygulamalarıyla böylesi bir tablonun oluşmasını istiyor. İktidarın hedefi ne?
Meral Danış Beştaş: Bence iktidarın da kafası karışık. Tabi 1 Ekim’den bu yana yaşanan gelişmeler çok tartışılıyor ama ben buna bir süreç demem. Ortada bir görüşme, temas, diyalog kamuoyuna yapılan bir açıklama söz konusu değil. Yani bir girişim yok. Sadece Devlet Bahçeli’nin tecridin kaldırılmasına ve Abdullah Öcalan’ın gelip grup toplantısında konuşması yönünde bir çağrısı var. Henüz bu konuda iktidar cephesinden somut bir açıklama gelmemekle beraber ben bu konuda aralarında tabi ki bir temas ve uzlaşı olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin en önemli sorunu, hele hele tecridin 44 aydır sürdüğünü ele alırsak birbirlerinden bağımsız olduğunu düşünmek mümkün değil.
Çatışmasız bir ortamın sağlanması, demokratik siyaset kanallarının sonuna kadar açılması, bu konuda gerekli adımların atılması gerekiyor. Başka bir yol ve çıkış yok.
HDK olarak tabi ki diyalog ve müzakerenin destekçisi oluruz. Toplumun da bunun karşısında tepki değil, desteklemesi gerektiğine inanıyoruz. Desteklemesi için de barışın toplumsallaştırılması ve inşası gibi bir perspektifimiz var. Türkiye’deki bütün problemlerle birlikte barışın da etkili ve belirleyici bir yerde olduğunu not ediyoruz. Yani bunu öylesine söylemiş değiliz. Şuanda evet kafalar karışık, herkes ne oluyor diye bir tartışma yürütüyor. Hem yandaş basın hem de muhalif basın farklı perspektiflerle bunu tartışıyorlar. Ama neticede çatışmasız bir ortamın sağlanması, demokratik siyaset kanallarının sonuna kadar açılması, bu konuda gerekli adımların atılması gün gibi ortada. Yani bu konuda Kürt hareketinin de yaklaşımı uzun yıllardır belli. Öcalan da bu konuda 2013-2015 yılları arasında görüşme notlarındaki yaklaşımının da barıştan ve çözümden yana olduğunu ifade ediyor. Ben de bu koşulların oluşturulması gerektiği düşüncesindeyim. Başka bir yol, başka bir çıkış yok.
Bir yandan “yeni süreç” tartışmaları yürütülürken, diğer yandan belediyelere kayyım atanıyor. Kayyımla Kürt sorunu çözülür mü?
Meral Danış Beştaş: Bunun yolu kayyum atamaktan geçmiyor. 3 dönemdir kayyum atanıyor ve kayyum hakikaten izahı bile güç bir mesele. Halkı reddeden, kararlarını yok sayan, oylarını geçersiz sayan bir darbe. Hatta darbe bile bunu karşılamıyor. Çünkü ortada yaratılan bir zemin üzerinden keyfi bir uygulama var. Savcılar, yargı bağımlı halde. Herhangi bir belediye başkanı hakkında soruşturma açılması hiç öyle günlere de gerek yok saatlere bakar. Bu konuda ‘Yok şunun davası vardı, yok bunun davası vardı’ yönünde yapılan tartışmalar gerçekten çok gereksiz tartışmalar. Davaya gerek yok. Hele hele Adalet Bakanı’nın son yaptığı açıklama; ‘Cezalar kesinleşmediği için belediye meclisi, belediye başkan vekilini seçemiyor. Kesinleşirse belediye meclis üyesi seçebilir.’ Yani ceza kesinleşmediği için halk cezalandırılıyor. Böyle bir değerlendirme olabilir mi? İşte bu yüzden kafaları karışık. HDK, halk iradesinin esas olduğu kanaatindedir ve halk iradesinin aksine bir girişimi ve darbeyi kabul etmez. Bence bugün Yozgat’taki veya Edirne’deki yurttaş da, onun seçtiği belediye başkanı oradan alınıp yerine bir memur gönderildiğinde ne hissedecekse Batman, Mardin ve Halfeti halkı da onu hissediyor. O empatiyi geliştirmek de yaymak da bizim görevlerimiz arasında.
Kürt sorununun çözümü için ilk olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılmasını vurguluyorsunuz. Öcalan, 23 Ekim’de ‘Tecrit hala devam ediyor’ dedi. Öcalan’ın olmadığı bir barış mümkün mü ve tecrit nasıl kaldırılır?
Tecrit olmamalı ve kaldırılmalı. Nasıl kırılabilir? Toplumsal reflekslerle, mücadeleyle, dirençle. Bir görüşmeyle tecrit kaldırıldı diyemeyiz.
Meral Danış Beştaş: Tabi ki tecrit olmamalı, kaldırılmalı ve kabul edilemez. Tecrit bugün uluslararası hukuk mekanizmalarının üzerinde uzlaştığı bir mesele olarak bir işkence yöntemidir ve işkencelerde zamanaşımı yoktur. Ne zaman olursa olsun bu suç olarak not ediliyor. Nasıl kırılabilir? Tabi ki toplumsal reflekslerle, mücadeleyle, dirençle. Bunun hukuksuzluğu, işkence yöntemi olduğu birçok kesim söylüyor. Ayrıca Kürt meselesinin çözümünde Sayın Öcalan’ın belirleyicilik ve muhataplık rolünü birçok kesim söylüyor. DEM Parti’nin bu konuda açıklamaları, etkinlikleri var. Yine DBP’nin kesintisiz bir direnişi ve eylem planlaması var. Çok sayıda miting yapıldı. Tecrit devam ediyor ve bir kere görüşmekle tecrit bitti diyemeyiz. CPT’nin de bu konuda raporları var ve Türkiye yayınlamasına bile olur vermiyor. Yine AİHM’in tecrit adı altında olmasa da umut hakkı kapsamında bir kararı var ve en son BM’nin İşkenceyi Önleme Komitesi’nin bir raporu yayınlandı. Bu komite tecride özel 2 paragraf ayırmıştı. İmralı tecridine, oradaki mahpuslara ve Sayın Öcalan’a dair toplu bir değerlendirme yapmış, bu konuda Türkiye’ye açık çağırıda bulunmuş. Fakat Türkiye’de haber bile olmadı bu. Yani bu yönüyle hukuk açısından da mutlak surette derhal bitmesi gerekiyor.
Yeni dönemde nasıl bir HDK göreceğiz?
Ali Kenanoğlu: HDK, 2011’de büyük bir coşkuyla kuruldu ve kuruluşu da büyük bir coşkuyla karşılandı. Bugün de o coşkuyu yakalayabileceğimiz toplumsal ve siyasal ortam içerisindeyiz. O yüzden şimdi zaman HDK zamanı diyor ve iktidarın zulmüne uğrayan bütün toplumsal kesimleri HDK’de örgütlenmeye davet ediyoruz. Önümüzdeki yüzyılın daha yaşanabilir bir ülke olması açısından HDK’de mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
Meral Danış Beştaş: HDK, en geniş kesimlerle buluşmayı hedefliyor. Bu konuda meclislerimiz ve yürütmemiz aracılığıyla ve en önemlisi de toplumsal katılımla, toplumsal farkındalığı arttırabileceğimize inanıyoruz. Kimse kendisini örgütsüz, çaresiz hissetmesin. Gelsinler birlikte mücadele edelim. El ele verelim, yürek yüreğe bu mücadeleyi yürütelim.
MA / İbrahim Irmak – Ferhat Sezgin