Süreç bağlamında devletin beklenilen adımları atmaya başlaması gerektiğini belirten HDK İstanbul İl Eşsözcüsü Didem Yılmaz, “Bu noktada güven veren demokratik yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor” dedi.
Kürt Özgürlük Hareketi yönetimi, 26 Ekim Pazar günü Qendîl eteklerinde yaptığı açıklamayla Türkiye’deki güçlerini çekme kararını kamuoyuna deklere etti. Ulusal ve uluslararası kamuoyunun yakından takip ettiği açıklamanın yankıları devam ederken, gözler bir kez daha devlet ve iktidarın atacağı adıma çevrildi.
Ülkenin en çok konuştuğu gündeme ilişkin Halkların Demokratik Kongresi (HDK) İstanbul İl Eşsözcüsü Didem Yılmaz değerlendirmelerde bulundu.
‘DEVLETİN TUTUMU GÜVENSİZLİK YARATIYOR’
Alınan kararın PKK’nin 12’nci Kongre kararlarına bağlılığın göstergesi olduğunu belirten Didem Yılmaz, “Türkiye’den çekilmenin Sayın Öcalan’ın kararı ve onayıyla olduğunun altının çizilmesi yaratılmaya çalışılan tartışmayı da ortadan kaldırmış bulunuyor. Bir yılı aşkın süredir bu süreç yürütülüyor. 27 Şubat çağrısı, Temmuz ayında sembolik olarak yapılan silah yakma töreninin ardından böyle bir kararla PKK bir sonuç açıklamasında bulundu. PKK, Sayın Öcalan’la birlikte ortak bir kararlaşmaya varıp, olması gerekenleri ortaya koyarken, devlet hala izlediği, dinlediği bir boyutta ve hiçbir şey yapmadan bekliyor. Bu tutum güvensizlik yaratıyor. Bu noktada devletin beklenilen adımları atmaya başlaması gerekiyor” diye belirtti.
‘DEMOKRATİK YASAL DÜZENLEMELER ŞART’
Meclis’in açılmasıyla birlikte yasal düzenlemelerin gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizen Didem Yılmaz, “Bu kadar adım atılırken karşı taraftan herhangi bir hamlenin olmaması kafalarda ‘Ne oluyor? Süreç nereye gidiyor?’ sorularına neden oluyor. Devletin bu noktada anayasal düzenlemeyi yapması gerekiyor. Siyasi tutsakların bırakılması, Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) artık kaldırılması ve güven veren demokratik yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Burada demokratik entegrasyon devreye girmeli. Sayın Öcalan, 27 Şubat çağrısında bunun üzerinde çok da fazla durmuştu. Bu süreçte öncelikle Sayın Öcalan’ın baş müzakereci olarak fiziki özgürlüğünün sağlanarak rahat katılım sağlayabilmesi, ikincisi de elbette PKK’den dönüşlerin güvence altına alınabiliyor olması gerekiyor. Burada demokratik siyasete katılım için bir seçim yapılacaksa elbette 50 yıllık mücadelenin yürütücüleri bu siyasetin içerisinde bulunabilmeli ve söz kurabilmeli” ifadelerini kullandı.
‘GÜVENLİKÇİ POLİTİKALAR SÜRÜYOR’
Şimdiye dek herhangi somut bir adım atmayan devlet ve iktidarın “güvenlikçi” politikaları da sürdürdüğünü dile getiren Didem Yılmaz, “Bu, sürece dair güven kırıcı bir tutumda oluşturuyor. Siz bir savaşı bitirmek amacıyla masaya oturuyorsunuz ve silahların bırakılmasını istiyorsunuz. Bir yandan tezkereyi kabul ettiriyorsunuz Meclis’te. Madem savaş bitecek neden böyle bir tezkereye ihtiyaç duyalım? Suriye üzerinden bakıldığı zaman bu da süreci baltalayan ve akamete uğratan bir durum. Türkiye sahasına baktığınızda zaten bir geri çekilme kararı var. Bunu devletin bir sürüncemede bırakma politikası olarak görüyorum ve biraz da kendi içlerindeki anlaşmazlık ortaya çıkıyor. Beklenti devletin demokratik yasalar yapması iken, bu zamana kadar toplumu konsolide etmeye çalıştıkları politikaların ortadan kaldırılması gerekirken, yeni bir politika ortaya koyuyorlar. Bu çelişkilerle sürecin yürümesi zor görünüyor ama Sayın Öcalan’a olan güvenimiz var” diye belirtti.
‘BARIŞ HERKESİN MESELESİ’
Tüm toplumsal güçlerin ve kesimlerin sürece dahil olması gerektiğini söyleyen Didem Yılmaz, şöyle devam etti: “Herkesin süreçle ilgili ‘Bu mesele sadece Kürtlerle ilgili bir mesele değil’ cümlesini kurabilmesi gerekiyor: Bu meselenin Edirne’den Qers’a kadar yaşanan toplumsal boyutları var. Herkesin topyekun bu barış sesini ve istemini artırabilmesi gerekiyor. Bu mesele herkesin meselesi. Bu mesele bir ekonomi meselesi, çocuklarımızın geleceği meselesi, kadınların meselesi. Savaş politikalarına baktığımızda kaybettiğimiz yılları düşündüğümüzde herkesin bir arada tutunabileceği bir ortak noktayı bulabiliyoruz. Dolayısıyla toplumsal güçlerin bu noktada hareket etmesi lazım. Meclis komisyonundaki görüşmelerden yola çıkarsak, orada her kesimden insanlar konuştu ve şu ana kadar ‘barış istemiyoruz’ diyen bir kesime de rastlanmadı. Ama barışı istemek yeterli mi? Değil. Her kesim kendi çevresinden böyle bir çalışmayı başlatabilmeli.”
MA / Yeşim Tükel












