Süleyman Hacıbektaşoğlu’nun kaleme aldığı yazıya göre, ünlü sanatçı Volkan Konak’ın ani vefatı, sadece müzik dünyasında değil, toplumun genelinde de derin izler bıraktı. Hacıbektaşoğlu, sanatçının yaşamının ve eserlerinin getirdiği zarafeti vurgularken, onun kaybının ardından bazı kesimlerde ölen sanatçıya yönelik yapılan saldırgan söylemleri eleştirdi.
Hacıbektaşoğlu, bir zamanlar Konak’ın okuduğu şiirden uyarlanan “Beni yakın, külümü Karadeniz’e savurun” ifadesinin, sanatçının kişisel ve sanatsal duruşunun bir yansıması olduğunu belirtirken; vefatın ardından bazı çevrelerde ortaya çıkan küfür ve hakaret içeren söylemlerin, toplumda ölüm ve saygı kavramına dair ciddi soru işaretleri oluşturduğunu ifade etti.
Yazının tamamı şu şekilde:
“Külümüzü Karadeniz’e Savurun”
Ama önce dilinizi temizleyin.
Süleyman HACIBEKTAŞOĞLU
Bir insan öldü.
Yani bir sanatçı, bir türkü, bir ses sustu.
Volkan Konak…
Bir zamanlar bir programda okuduğu şiirin dizelerini değiştirerek “Beni yakın, külümü Karadeniz’e savurun” demişti. Şiirle, zarafetle.
Bir sahne esnasında kalp krizinden gitti. Arkasında milyonların sevgisini, bir avuç insanın nefretini bırakarak.
Ama işte tam da burada başlıyor mesele:
Bu ülkede kimsenin ölüsü bile rahat bırakılmıyor.
Çünkü mezar taşına bile küfretmeyi marifet sanan bir karanlık var. Bir nefret dili, bir aşağılık kompleksi, bir vicdansızlık hali…
Bakın, bugün Çatalca Müftüsü Ahmet Mehmetalioğlu ne demiş:
“Sahnede gebermiş. Şimdi bize soracaklar; nasıl bilirdiniz? Cevabımız bu. Böyle bilirdik.”
Yetmemiş, bir de “içen bizim için yanar” buyurmuş.
İnsanın aklı almıyor.
Bu nasıl bir din anlayışıdır? Bu nasıl bir ahlaktır?
Bu kişi kim peki?
Geçtiğimiz yıl sendikalı oldukları için işten çıkarılan Polonez işçilerine saldıran adam.
“Böyle hak aranmaz!” diyerek bağıran, görüntü çeken işçiye müdahale eden adam.
Yani işçiden nefret eden, emekten rahatsız olan, sanattan tiksinen bir zihniyetin temsilcisi.
Bu ülkenin solcuları, sosyalistleri, aydınları bir mesele hakkında konuşurken,
kelimelerini özenle seçer.
Disiplinlidir, zekidir, ironiyle yoğruludur.
Ama bu cenah? Cümleye Allahsız, komünist, kahpe diyerek girer.
İçinde ölüm vardır, işkence vardır, silah vardır, tehdit vardır. Kadın düşmanlığı, linç, nefret ve aşağılamayla bezenmiş bir dil.
Ve hepsi “biz müslümanız” iddiasında.
Oysa müslümanlık, önce kul hakkı demektir.
Sorgulamadan, araştırmadan, bir trol paylaşımına inanarak saldıran birinden ne helallik beklenir ne insanlık.
Volkan Konak’ın sözünü alıp ona vasiyet demişler.
Altına küfürler sıralamışlar.
Ölüsüne saygı duymayanlar, sağa soluna Allah’ı emanet etmiş.
Kendi kinini, inancı zannetmiş. Bu sadece çürüme değil, bu tam anlamıyla ahlaki iflas.
Ve biz hâlâ soruyoruz:
Bu toplumda ahlakı kim temsil ediyor?
Hakkı kim savunuyor?
Dini kim gerçekten yaşıyor?
Cevap ortada.
Biri ölüye saygısızlık ederken, biri hâlâ şarkı söylüyor. Biri işçiye bağırırken, biri hâlâ “Dağların Çığlığı”nı fısıldıyor. Biri linç kusarken, biri hâlâ kelimeyle direniyor.
Evet, bir gün biz de öleceğiz.
Ve biz öldüğümüzde arkamızdan şiir okunsun, türkü söylensin, ama küfür değil.
Bizi yakın, Külümüzü Karadeniz’e savurun.
Ama önce dilinizi arındırın. Çünkü gerçek cehennem, nefretle konuşan dildir.
HABER MERKEZİ