Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 1020’nci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Karanfiller ve yakınlarının fotoğraflarını taşıyan Cumartesi Anneleri’nin eylemine çok sayıda hak savunucusu da katıldı. Bu haftaki eylemde, 1993 yılında Amed’in Pasûr (Kulp) ilçesinde gözaltında kaybedilen 11 köylü için adalet talebinde bulunuldu.
ERDOĞAN’A ÇAĞRI
Cumartesi Annelleri’nden Nuray Çevirmen, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur” sözlerini hatırlatarak, “Türkiye’de cezasızlık algısı değil, cezasızlığı bir yönetim tekniği olarak kullanan iktidar sorunu var. Kayıp yakınlarını sistematik bir inkar ve cezasızlıkla karşı karşıya bırakan, onların sorunlarına çözüm bulma yükümlülüğünü yerine getirmeyenler cezasızlığı ortadan kaldırmaktan söz edemez. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sesleniyoruz: Cezasızlığa son vermek istiyorsanız, önce bizi görün, duyun. İşe, zorla kaybetmeleri bir suç olarak tanımlamakla başlayın, BM Kayıplar Sözleşmesi’ni imzalayarak ve uygulayın” dedi.
11 KÖYLÜNÜN AKIBETİ
Çevirmen, 8 Ekim-25 Ekim 1993 tarihleri arasında Pasûr ilçesi ile Mûş’a bağlı bazı mezralarda 11 köylünün gözaltında kaybettirildiğini hatırlattı. Çevirmen, 11 köylünün kaybettirilme sürecini şöyle anlattı: “8 Ekim -25 Ekim 1993 tarihleri arasında General Yavuz Ertürk Komutasındaki Bolu Tugayı tarafından yürütülen askeri operasyonda Kulp ve Muş’a bağlı dağınık köy ve mezralardan çok sayıda köylü gözaltına alındı. Askerlerin konuşlandığı Kulp Alaca köyü yakınlarındaki alana götürülen köylüler iki hafta kadar süren operasyon boyunca burada tutuldu. Bu süre içinde aileleri onlara yiyecek götürdü. Köylülerden bazıları süreç içinde serbest bırakıldı. Operasyonun son gününe kadar tutulan 11 köylüden ise bir daha haber alınamadı.”
AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKUM ETTİ
Ailelerin yakınlarının akıbetine dair yaptıkları başvurulardan bir sonuç çıkmadığını söyleyen Çevirmen, 29 Nisan 1997 tarihinde dosyada takipsizlik kararı verildiğini söyledi. Çevirmen, “Oysa AİHM, 31 Mayıs 2001 tarihli kararında Türkiye’yi 11 kayıp kişinin ölümünden sorumlu olduğu ve etkili bir soruşturma yürütmediği için mahkûm etti” dedi.
Kepir mezrasında 2004 yılında insan kemiklerinin bulunduğunu, ailelerin ve İHD’nin çabaları üzerine kemiklerin İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildiğini aktaran Çevirmen, kimliklendirme çalışması sonucunda kemiklerin kaybedilen köylülere ait olduğunu anımsattı. Çevirmen, “Yapılan başvuru üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu iddiaları yerinde inceledi. Hazırladığı raporun sonuç bölümünde, ’Komisyonumuz Bolu Komando Tugayı’nın düzenlemiş olduğu operasyon sırasında kimi kişilerin gözaltına alındığına ve daha sonra kaybolduklarına kanaat getirmiştir’ denildi. Ailelerin ısrarlı başvuruları sonucunda 2013 yılında yeniden açılan soruşturmada Diyarbakır Savcılığı’nın düzenlediği iddianame mahkeme tarafından kabul edildi ve Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 11 kez müebbet ve 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Ancak köylülere ait kalıntıların bir toplu mezarda bulunmasına, AİHM’in mahkumiyet kararına, TBMM Raporuna rağmen Ankara 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava 19 Eylül 2018 tarihinde sanığın beraati ile sonuçlandı. Ailelerin istinaf başvuruları reddedildi” diye konuştu.
‘ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
31 yıldır süren cezasızlığa son verilmesini ve sorumluların cezalandırılmasını talep eden Çevirmen, “Kaç yıl geçerse geçsin; Mehmet Salih Akdeniz, Celi Aziz Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin Yerlikaya, Ümit Taş için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” diye kaydetti.
MA