Ankara merkezli soruşturma kapsamında 25 Ekim’de gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, MA muhabirleri Berivan Altan, Deniz Nazlım, Selman Güzelyüz, Hakan Yalçın, Ceylan Şahinli, Emrullah Acar ile JİNNEWS muhabirleri Habibe Eren ve Öznur Değer, gece yarısı çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Gazeteci Mehmet Günhan ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
9 gazetecinin tutuklanmasına gerekçe olarak sunulan soruşturma dosyasında yer alan soyut gizli tanık beyanları ile gazetecilik faaliyetleri tutuklamaya gerekçe yapıldı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 16 Haziran’da 16 gazetecinin tutuklanmasının ardından Ankara merkezli soruşturmada 9 gazetecinin de tutuklanmasıyla, son 4 ayda 25 Özgür Basın emekçisi, mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanmış oldu.
Tutuklanan 9 gazeteci ile birlikte gözaltına alınan ve 4 günlük gözaltı süresi sonrası adli kontrol şartıyla serbest bırakılan gazeteci Mehmet Günhan, yaşadıkları hukuksuzlukları ve gazetecilere yönelik gerçekleştirilen saldırıları anlattı.
EV ARAMASINDA KAMERA KAYDI YOK!
25 Ekim tarihinde sabah saat 06.00’da Manisa’daki evine polislerce baskın düzenlendiğini aktaran Günhan, polislerin kendisine gözaltı gerekçesine dair bilgi vermediğini ifade etti. Günhan, ev araması sırasında kamera kullanılmadığını belirterek, “Sonrasında bu durumu tutanakla kayıt altına aldırdım” dedi. Ev aramasında kendisine ait olan birçok kitaba el konulduğunu söyleyen Günhan, “Günlüğümü dahi aldılar. Şiir yazdığım defterleri uzun uzun incelediler” diye belirtti.
MUAYENESİZ DOKTOR RAPORU
Gözaltına alındıktan sonra doktor kontrolü için hastaneye götürüldüğü bilgisini veren Günhan, doktora kelepçeli şekilde muayene edilmemesi gerektiğini söylediğini kaydetti. Günhan, doktorun muayene yapmadan rapor hazırladığını belirterek, “İlk hukuksuzluğa orada denk geldim. Bir tıp öğrencisi olarak bu durumu algılayamıyorum. Bir hekim nasıl olur da kendi hastasının iyiliğini düşünmez” vurgusu yaptı.
ANKARA’DA HUKUKSUZLUKLAR ARTTI
“Hak ihlalleri birikerek devam etti” diyen Günhan, Ankara’ya sevk edildikten sonra hukuksuzlukların arttığına dikkat çekti. Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan emniyete götürüldüğü araçta bir polisin tehditlerine maruz kaldığını anlatan Günhan, “‘Sana bir tane çarparım’ tarzında küfrederek konuşmaya başladı. Sonrasında tutumu sertleşti, ‘Siz zaten hepiniz böylesiniz’ ifadelerini kullanmaya başladı. Benden telefonumun şifresi istendi. Şifremi vermeyeceğimi söyleyince, ses tonu ve hitap şekli daha da kötüleşti” diye konuştu.
AYNI POLİS YALÇIN’IN BOYNUNU SIKMIŞ!
Aynı polisin havalimanından emniyete getirilirken gazeteci Hakan Yalçın’ın olduğu araçta bulunduğunu söyleyen Günhan, “Aynı polis Hakan’a da küfretmiş ve boğazını sıkmış. Bilinçli bir şekilde yolu uzatarak, Hakan üzerinde bir tedirginlik hali yaratılmaya çalışılmış” bilgisini verdi.
Ankara’da götürüldükleri nezaretlerin “hücreden farksız” olduğunun altını çizen Günhan, “Ben, Hakan Yalçın, Emrullah Acar ve Deniz Nazlım, bir tane HTŞ üyesiyle aynı nezarethanede tutulduk. Nezaret sistemi öyle bir düzenlenmişti ki biz hiçbir arkadaşımızı ne yemek alırken ne de başka bir süreçte göremiyorduk. İlk gün ne ile suçlandığımızı ve kaç kişi olduğumuzu söylememişlerdi. Bana ‘Neden buradasın’ diye soran polise, ‘gazetecilik faaliyetlerim nedeniyle’ cevabını verdiğimde, ‘zaten kime sorsak hepiniz gazetecisiniz’ dedi” şeklinde anlattı.
GAZETECİ DEĞER’E YÖNELİK İŞKENCE
Ankara’daki ilk gözaltı gününden sonra parmak izi tespiti ve doktor kontrolü için başka bir yere götürüldüğünü söyleyen Günhan, gözaltı sürecinde yaşadıkları işkence ve hukuksuz uygulamaları şöyle anlattı: “O esnada ilk kez beş arkadaşımı gördüm. Onlarla biraz muhabbet ettik. Parmak izi almaya giderken, kendi aramızda hafifçe gülümsedik. Bu bile büyük bir infial yarattı. ‘Siz gözaltındasınız, gözaltında böyle gülemezsiniz, davranamazsınız. Kendinizi bilin, konuşamazsınız’ tarzıyla bize yaklaşımlarını gösterdiler. Parmak izi alınan arkadaşlarımızdan Öznur Değer, benim yanıma oturdu ve kendi aramızda konuşmaya başladık. Polisin biri herhangi bir ikazda bulunmadan, arkadaşımızın ayağına bir tekme attı. Bu kabul edilebilecek bir şey değil. Buna karşı Öznur tepki gösterdi. Bu tepki nedeniyle aramızdan alınıp ters kelepçe ile götürülmeye çalışıldı. Biz getirilirken kadın arkadaşlara düz kelepçe, erkeklere ise ters kelepçe yapılmıştı. Biz ters kelepçenin İstanbul Protokolü’ne uygun olmadığını belirtmemize rağmen bu yapıldı. Kadınlara ise ‘kas kütlesi az’ denilerek düz kelepçe yapılmıştı. Öznur’a ise ‘siz bana bunu yapamazsınız’ dediği için ters kelepçe yapıldı ve üstüne 3-4 kişi çullanarak yere yatırıldı. Zorla ters kelepçe yaptılar. Sonra saçından tutarak, yerlerde sürüklediler. Biz bunun tutanaklara geçirilmesi gerektiğini belirterek, kalem kağıt istememize rağmen ‘duvara yazın’ dediler. Biz İstanbul Protokolü’nü tartışırken, Öznur’un aşağı indirilirken bir kadın polisin onu ölümle tehdit ettiğini bilmiyorduk.
“BİLEĞİM HALA SIZLIYOR”
Öznur darp edilirken ben de yanındaydım. Ters kelepçeli olduğum için darp sırasında bileğim koltuk arasına sıkıştı ve morarmalar meydana geldi. Doktora bu söyledim ama bu konuya değinmeden rapor verdi. Bileğim aradan 3-4 gün geçmesine rağmen hala sızlıyor.”
EMNİYET’İN MİZANSENİ
Savcılık sorgusuna kadar gazetecilerin birbiriyle görüştürülmediğini ifade eden Günhan, “Sorguda da bir mizansen yaratılmaya çalışıldı. Israrla hayır dememize rağmen bize ters kelepçe yaptılar. Bizi 90 metre yürütebilmek için korkunç bir bekleyiş ve dizayna girdiler. Herkese bir adet şapka getirildi ve biz otobüse girene kadar bunun görüntü çekimi yapıldı. Otobüse biner binmez şapkaları aldılar” diye anlattı.
“MEZOPOTAMYA AJANSI ÇİZGİSİNİN NET BİR İFADESİDİR”
Sorgu sırasını beklerken arkadaşlarla hasret giderdiklerini dile getiren Günhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orada yargılanan şeyin gazetecilik faaliyeti olduğu gün yüzüne çıktı. Deniz Nazlım ile Berivan Altan başları eğilerek gözaltına alınma süreci yaşadıklarını söylediler. Bu durumu da ‘gazeteciliğe boyun eğdirmeye çalışıyorlar’ diye ifade ettiler. Bir kişiye değil, gazeteciliğin kendisine boyun eğdirmeye çalışıyorlar ama arkadaşlar da buna direnerek engellemişler. Oradaki tüm arkadaşlar yıllarca hak ihlallerinin haberini yaptılar, bu sefer ise hak ihlalinin öznesi olarak gazeteciliği yapmaya devam ettiler. Orada da bu hak ihlallerini engellemek için çabaladılar. Bu da Mezopotamya Ajansı çizgisinin net bir ifadesidir.”
GAZETECİLERİN MORALLERİ YÜKSEK
Günhan, tutuklanan gazetecilerin cezaevine götürülmeden önce morallerinin yüksek olduğunu belirtti ve kararın açıklanması beklerken espriler yaptıklarını söyledi. Günhan, “Arkadaşlar, ‘cezaevini hep birilerinden duyarak haberleştirdik. Şimdi kendimiz gideceğiz. Haber yapabileceğimiz tek alan cezaevi olacağı için biz de sadece oradan haber yapacağız’ diyorlardı” sözlerini kullandı.
“ÇİZGİNİN DIŞINDA ÖZGÜR BASIN VAR”
Gazetecilerin tutuklanma zamanlanmasının manidar olduğunu aktaran, “Türkiye’de birçok şey tekleştirilmeye çalışılıyor. Bu çizginin dışında ise özgür basın var. Bunu da susturarak tekleştirmeye çalışıyorlar. Basını istedikleri sınırda tutabilecekleri bir yere götürmek istiyorlar. Mezopotamya Ajansı kimyasal silahlarla ilgili haber yapan nadir ajanslardan biriydi. Bunun da onunla bağlantılı olduğunu biliyorum” vurgusu yaptı.
HALKIN HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜ
Son 4 ayda 26 gazetecinin tutuklandığını hatırlatan Günhan, sözlerine şöyle son verdi: “Tutuklanan arkadaşlarım bana gazetecilik adına çok şey öğrettiler. Ben bir vefa borcu olarak Manisa’da öğrencilik yaparken, bundan sonrasında eksik bırakıldığımız bir arkadaşın yerini bir nebze olsa da doldurmak ve Mezopotamya Ajansı’yla dayanışma adına gönüllü muhabirlik yapmak istiyorum. Bir boşluğu doldurmak o kadar basit değildir ve bu sadece kuru bir dayanışma söylemiyle değil, pratikte aşılabilir. Bugün tutuklanan gazeteciler değil, halkın haber alma özgürlüğüdür.”
Fırat Can Arslan / MA