DAİŞ’in, Ankara’da 10 Ekim 2015’te “Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi’ne” düzenlediği ve 103 kişinin hayatını kaybettiği saldırının üzerinden 10 yıl geçti. 10 Ekim Gar Katliamı olarak toplumsal hafızaya kazınan katliamın tanığı Sinan Ok, katliamın hangi atmosferde işlendiği ve o gün neler yaşandığını anlattı. “Çözüm süreci” olarak adlandırılan diyalog sürecinde PKK ve devlet arasında ateşkesin sonlandığı, kendilerinin de barış çabasının sürdürülmesi için alanlara çıktıkları bir dönemde işlendiğini hatırlatan Ok, “Mitingin olduğu gün PKK tekrar ateşkes ilan edecekti. Türkiye tarafında ise demokrasi taraftarı olan kitleler o mitingde isteklerini dile getireceklerdi” dedi.
Bu gerilimli ortamın sonlandırılması için olaydan bir ay önce Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) olarak çalışmalarına başladıklarını söyleyen Ok, barış çabasını destekleyen birçok insanın o gün Türkiye ve Kürdistan’dan Ankara’ya gittiğini anımsattı. Ok, Sabahın erken saatlerinde ‘savaşlar dursun barış süreci sürsün’ diye halaylar eşliğinde sesimizi yükselttik. En büyük isteğimiz demokratik toplumu inşa etmekti. Barış ve demokrasi alanı olan Ankara’da 10 Ekim’de Türk ve Kürt halkı bir olmuş barış istiyordu. Ama onlar ne yazık ki kötü düşünceleri ve karanlık elleri ile büyük bir katliam gerçekleştirdiler” ifadelerini kullandı.
‘AĞIR OLAN SADECE KATLİAM DEĞİLDİ’
Katliamın ardından polisin uygulamalarına dikkati çeken Ok, “Ağır olan sadece katliam değildi. Toplumun ve devletin bize olan yaklaşımları ve düşünceleri de bizi çok derinden yaraladı. Ben orada katliama bizzat şahit oldum. Devlet güçlerinin, kurumlarının ve bakanlarının ‘Ölen kişiler Kürt, bu nedenle çok umursamayın, üzerinde çok durmayın’ diye düşünceleri vardı. Patlama anında yüzlerce kişi yaralandı, ama o esnada bir ambulans bile gelmedi. İnsanlar kendi imkanları ile yaralılara yardım etmek istediler; ama polis onlara gaz ile müdahale etti. Sağlık ekipleri olmadığı için ve polislerin müdahalesi yüzünden yerde kalan yaralı arkadaşlarımız da oldukları yerde yaşamlarını yitirdiler. Katliam esnasında orada sağ çıkan arkadaşlarımız ya da oradaki yaralılara yardım eden diğer siviller hep fişlendi ve işlerinden atıldı. Katliam İŞİD’in katliamıydı, sorumluluk ise devletteydi; fakat mahkemede de devlet hiçbir şey yapmadı” diye konuştu.
‘KATLİAMI YAPANLARIN MİTLE İLETİŞİMLERİ VARDI’
Devlet güçlerinin bu katliamın yolunu açtıklarını söyleyen Ok, “Bu katliamı yapan kişiler önceden de biliniyordu ve Türkiye’nin MİT ile iletişimleri de vardı. Bunlar ispatlandı ve herkes artık bunları biliyor. Ben bu katliamı iki ayrı zihniyet kavgası olarak görüyorum. Bir tarafın demokratik toplumu ve halkların kardeşliğini istemekte ısrarlı olduklarını diğer taraf ise tamamen karanlık olduğunu düşünüyorum. Aslında bu kavga, aramızda bu kavga halen devam ediyor. Ama böylesi savaşlarda barışı ve özgürlüğü savunan taraf kazanır” diye ifade etti
Daha önce de söz konusu olan barış süreçleri olduğunu, o süreçlerin bir tanesi sonuca varsaydı bu tür katliamların meydana gelmeyeceğini belirten Ok, “Bu tür önemli barış süreçlerinin bozulması toplumların güvenini kaybetmemize neden oluyor. Şimdi ise Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan tarafından yeniden bir barış süreci başladı. Devlet güçleri de bu sürece diğerlerine kıyasen daha iyi yaklaştıklarını düşünüyorum. Bizler de bu sürecin iyi ilerlemesini ve sonuca varmasını, Ortadoğu’da Kürt sorunun çözülmesini istiyoruz. 10 Ekim Katliamı’nda aslında oradaki Kürtler hedef alındı. Bunları söylemek utanç verici; ama yaşamını yitiren arkadaşların çoğunluğunun Kürt olmasından bu durum anlaşılıyor. Yani şimdiki barış süreci o katliamları da şeffaflaştırmalı” şeklinde konuştu.
‘DEVLET SORUMLULUK ALMALI’
Katliamın üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen Türkiye’nin herhangi bir sorumluluk almadığını söyleyen Ok, şunları dile getirdi: “Bizler 10 Ekim Katliamı’nın peşini bırakmayacağız. Sonuna kadar peşinden gidip adaleti sağlayacağız. Katliamda yaralanan yurttaşlar ve ailelerinden kayıplar veren yurttaşların hakları savunulmalı ve özürler dilenmeli. Halen katliamların etkisinde kalan arkadaşlarımız var, vücudunda kapatamadıkları yaralar ya da kaybettikleri kolları bacakları var. Devlet ve kurumlar bu konuda sorumluluklarını bilmeli.”
MA
