Künye   Hakkımızda
25 Aralık 2025, Perşembe
Politika Haber
  • GÜNDEM
  • EMEK
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • KADIN
  • GENÇLİK
Tüm Haberler
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Politika Haber
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Anasayfa Gündem

GABB Eşbaşkanı Neslihan Şedal: Yerele yetki ülkeyi bölmez, bütünleştirir

GABB Eşbaşkanı Neslihan Şedal, mali ve siyasi olarak yetkilerin yerele devredilmesinin ülkeyi bölmeyeceğini, aksine güçlendireceğini söyledi. Şedal, valiler başta olmak üzere tüm yerel yöneticilerin seçimle belirlenmesi gerektiği görüşünde.

25 Aralık 2025
GABB Eşbaşkanı Neslihan Şedal: Yerele yetki ülkeyi bölmez, bütünleştirir
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsApp'ta Paylaş

Türkiye’deki yerel yönetimler, merkezi idarenin vesayeti altında şekillenen bir model. Her ne kadar yerel yönetimlerin kamu tüzel kişiliğine sahip olduğu kabul edilse de İçişleri Bakanlığı ve valilikler aracılığıyla yerelin kararlarına doğrudan veya dolaylı müdahale ediliyor. Birçok karar onaya tabi, mali özerklik merkezin kontrolünde.

Son yıllarda bu duruma kayyım uygulaması da eklendi. Karar alma süreçlerine müdahale ve seçilmişlerin yerine kayyım atanması gibi uygulamalar, yerel demokrasinin güçlenmesinin önündeki en büyük engel olarak görülüyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nde (DEM Parti) siyaset yapan Neslihan Şedal, 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Abdullah Zeydan ile birlikte yüzde 55,48 oy alarak, Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanlığı görevine seçildi.

Zeydan’ın “memnu haklarının geri alınması” üzerine mazbata, yüzde 27 oy alan AKP adayı Abdulahat Arvas’a verildi. Ancak yükselen tepkiler ve kentteki direniş üzerine geri adım atıldı, mazbata eşbaşkanlara verildi.

Zeydan’ın “örgüte yardım etmek” iddiasıyla yargılandığı davada 3 yıl 9 ay hapis cezası almasının ardından 15 Şubat’ta eşbaşkanların yerine kayyım atandı. Neslihan Şedal ve Abdullah Zeydan, kayyım kararına rağmen kentte aktif bir şekilde çalışıyor. Halk toplantıları ve çeşitli ziyaretlerle halkın sorunlarını dinliyor, kentteki DEM Partili belediyeler üzerinden sorunlara çözüm üretiyor.

Neslihan Şedal, aynı zamanda Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) Eşbaşkanlığı görevini yürütüyor. Özellikle kadın alanında yoğun bir çalışma temposu içerisinde olan Neslihan Şedal ülkedeki yerel yönetimler anlayışı ile kayyım uygulamaları üzerine Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtladı.

Türkiye’deki yerel yönetim anlayışını özetlerseniz eğer neler söylersiniz?

Türkiye’de nasıl bir yerel yönetimler modeli işletiliyor sorusu, ulus devlet aklının ortaya koymuş olduğu yerel yönetimler modelini de tanımlamayı gerektiriyor. Tekçiliğin her alanda kendini gösterdiği, çok kültürlülüğün, kimlikliğin ve inançlılığın neredeyse göz ardı edildiği, bunlara yer olmadığı bir ülkede yaşıyoruz.

Yerellerde yaşayan halkların ihtiyaçları gözetlenmiyor. Bunların (yetkilerin) hepsi merkezden belirleniyor . Mesela yerel yönetimler modelinde neredeyse kadın rengine yer yoktur. Çok inançlılığa yer yoktur. Yerelin ihtiyaçları ve özgünlüğünü gözeten bir anlayış maalesef yok.

Yerelde yönetimde olan tüm muhalefet partileri de bu anlayıştan nasibini alıyor mu yoksa?

Bu anlayışa (iktidar) karşı alternatif ortaya koymak istediğiniz zaman vesayetçi anlayışın engelleriyle karşılaşmış oluyorsunuz. Türkiye’de uzun bir dönem muhalefetin bir kesimi vesayetçi anlayışın ortaya koymuş olduğu yerel yönetimler modelinin “avantajlarından” yararlanabiliyordu.

Ulus devlet aklına karşı çoğulcu, çok kimlikli, çok inançlı, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir yerel yönetimler fikriyatı geliştirmek istiyorsanız, ulus devlet aklının tekçilik anlayışına karşı güçlü bir alternatif ortaya koymuş oluyorsunuz. Bizim ortaya koymak istediğimiz yerel yönetimler modeli böylesi bir model. Bu nedenle uzun bir dönemdir vesayetçi anlayışın ambargolarıyla, politik engelleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Son dönemlerdeki gelişmelere baktığımızda, muhalefet partileri de -CHP olarak tanımlarsak- böylesi saldırılarla karşı karşıya kalmış oldu. Son 1-2 yıl içerisinde de kimi muhalefet belediyelerine kayyum atandığını veya belediyelerin ulus devlet aklının ortaya koymuş olduğu vesayetçi anlayışın engellerine takılabildiğini görebiliyoruz.

Belediyeler özelinde biraz daha somuta indirgersek; belediyelerde kente dair kimi kararlar alınabiliyor ancak birçok yetkinin devlet kurumlarında olduğunu biliyoruz. Bir mahallenin isminin dahi valilik onayına sunulması, bütçe gibi… Bu durum yerel yönetim hizmetlerini nasıl etkiliyor?

Valilerin görevi yerellerde devletin temsilciliğini yapmak ve devletin buradaki yetkilerinin koordinasyonunu sağlayabilmek. Yerel yönetimleri de güçlü bir şekilde bu koordinasyonun bir parçası haline getirmektir valiliklerin görevi. Ancak maalesef yaşadığımız ülke vesayetçi bir anlayışa sahip olduğu için atamış oldukları memurlar da vesayet makamına dönüşebiliyor.

Dolayısıyla yerel yönetimler üzerinden politik ya da siyasi kararlar alabiliyorlar. Yani valilerin görevi bir yerde yerelleri koordine etmekken aslında belediyelerin kararlarının önüne engel olmak değildir.
Bunun üzerinde hukuki denetimi sağlayabilir. Bir kararın hukuka uygunluğunu tartışabilir. Bunu raporlaştırabilir. Ama en nihayetinde belediyenin kararlarının durdurulması ya da hayata geçirilmesi yargısal bir sürece tabidir.

Yani bunun en nihai kararını yine yargı verir. Yani valiler vermez. Ancak maalesef yaşadığımız ülkede bu böyle olmuyor. Belediye meclislerine müdahale etme, kararın geçirilmemesi ve hatta belediye eş başkanlarının yerine geçme… Valilerin sınırsız bir yetkiye sahip hale getirilmesi maalesef antidemokratik bir uygulamayı da beraberinde getirebiliyor.

Hizmetleri de aksatıyor diyebilir miyiz?

Elbette ki hizmeti de aksatabiliyor. Belki biraz somut olması açısından da birkaç örnek vermek gerekir. Mesela biz ekolojik bir hareketiz. Van’dan örnek vermek gerekirse; Van Gölü’ne kıyısı olan kentlerden bir koordinasyon oluşturulmuş ve bu koordinasyonun içerisinde aynı zamanda yerel yönetimler alanındaki ilgili kurumlar da dahil edilmişti. Kayyım süresi içerisinde Van Gölü’nü koruma eylem planı koordinasyonuna AKP’li belediyeler dahil edilirken, bu süreçte biz büyükşehirde yönetimdeyken DEM Partili olduğumuz için bu koordinasyonun dışında tutulduk.

Van Gölü’nü koruma eylem planına AKP’li belediyeler dahil edilirken, DEM Partili olduğumuz için bu koordinasyonun dışında tutulduk.

Kayyım döneminde Van Su Kanalizasyon İdaresi dahil edilmişken bizler bunun dışında tutulabiliyoruz. Siyasi görüşümüzden kaynaklı afet yönetiminden tutalım da yerelin tarihi, kültürel güzelliklerini korunabilmesi için kurulan koordinasyonların dışında tutulabiliyoruz.

Birçok sorumluluğu olan yerel yönetimlerin bu çalışmanın dışında tutulması insanların hizmete erişiminin de önünde engel olmuş oluyor. Kentteki standartların da yüksek bir seviyeye ulaşmasının önüne engel olmuş oluyor.

Söz valiliklerden açılmışken, bir dönem atanmışların da seçimle iş başına gelmesi ve halkın seçtiği kişilerden olması gerektiği tartışmaları vardı. Siz valilerin seçimle seçilmesini istiyor musunuz, bu durum sözünü ettiğimiz süreci daha sağlıklı hale getirmez mi?

Valiliklerin halk tarafından seçilmesi bu merkezi bürokratik engellerin aşılması anlamına geliyor. Valiliklerin halk tarafından seçiliyor olması demokrasi ilkelerinin daha fazla yerele yayılması anlamına da geliyor. Elbette ben de bu fikre katılıyorum.

Valileri de halk seçsin diyorsunuz?

Kesinlikle, valilerin de halk tarafından seçilmesi çok önemli. Bir ülkeyi hangi siyasi parti yönetiyorsa -iktidar anlamında söylüyorum- devletin atamış olduğu memurlar da bu siyasi partilerin birer çalışanı olarak yerellerde icraatını gerçekleştirmiş oluyorlar. Ancak o yerellerde seçilen kişiler halkla doğrudan daha sık temas kurabiliyorlar.

Halk tarafından seçilen kişiler siyasi kimliklerinden arınarak, halkın hizmetlerini yerine getirmeye aday olan da kişilerdir. Dolayısıyla bu siyasi kimliklerden arınan, vesayetçi anlayıştan arınan, sorunları çözme noktasına halkla muhatap olan kişiler/seçilmişler olmalıdır.

DEM Parti olarak nasıl bir yerel yönetim politikasını savunuyorsunuz?

DEM Parti’nin ortaya koymuş olduğu yerel yönetimler modeli, ulus devlet aklının ortaya koymuş olduğu yerel yönetimler modeline alternatif ortaya koyuyor. Kadınların hiç olmadığı bir yerel yönetimler modelinden kadınların özne olduğu bir yerel yönetimler modelini savunuyoruz.

Çok kimlikli, çok kültürlü ve halkçı olmayan bir yerel yöneti mler anlayışından çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı ve yerel değerleri gözeten bir yerel yönetimler modeli savunuyoruz.

Doğayı, toprağı, suyu, her şeyi rant alanına dönüştüren bir yerel yönetimler modeline karşı toprağı koruyan, ekolojik dengeyi sağlayan bir yerel yönetimler modelini savunuyoruz. Katılımcı, şeffaf, toplumun bütün denetim mekanizmalarına açık, eşit temsiliyetin olduğu, kadınların en güçlü irade olduğu bir yerel yönetimler modelini savunuyoruz.

Söz ettiğiniz anlayış kapsamında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için hangi adımlar atılabilir?

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na baktığımızda, bu şartın bir imzacısı da Türkiye. Ancak özellikle yurttaşların seçme ve seçilme hakkının korunması meselesinden bahsettiğimizde Türkiye’nin şerhlerinin olduğu maddeler var.

Başta neler yapılması gerekiyor? Yerel yönetimler modelini bu standartlara yükseltme, tekrardan bu standartlara göre revize etmek gerekiyor. En önemlisi eşbaşkanlık sisteminin yasal güvenceye alınması gerekiyor.

Meclislerin güçlendirilmesi, meclislere daha fazla kararların verilmesi gerekiyor. Meclislere güçlü yetkilerin verilmesi ve halkın katılımının tamamen güvence altına alınması gerekiyor. En önemlisi de kayyum denen meselenin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki şerhler kaldırılmış olursa elbette ifade ettiğim ciz gibi kayyum meselesi de ortadan kalkmış olacak. Halkın iradesine de saygı duyulmuş olacak.

Belediyelerin mali ve siyasi özerkliği neden önemli?

Mali kaynakların dağıtılması da aslında bir yerde bu vesayetçi anlayışa göre belirlenmiş oluyor. Bir yerelin ihtiyaçları nelerdir? Bu ihtiyaçlar için ne kadar bütçe gereklidir?

Bunların hepsi yerelde yürütülecek ve ortaya konulacak, yönetimsel mekanizmalarla ortaya çıkabilecek bir meseledir. Dolayısıyla merkezden belirlenen bütçe yerelin ihtiyaçlarına ve özgünlüklerine karşılık gelmeyebiliyor.

Siyasi görüş olarak muhalefetseniz mali ambargoyla karşılaşıyorsunuz. Hizmete erişimde adaletsizlik var.

Maalesef yaşadığımız ülkede yerelin kendi mali üretim alanlarının oluşturulması önünde çok ciddi bir engel var. Yani siz tamamen mali olarak merkeze bağlısınız. Ve merkezin keyfiyetçi uygulamalarına bağlısınız. Neden ekonomik özerklik olmalı?

Mali özerklik, daha hızlı ve daha uygulanabilir hizmete erişimin kolaylığını sağlayabiliyor. Eğer siz vesayetçi bir yerde yaşıyorsanız ve siyasi görüş olarak muhalefet tarafındaysanız birçok mali ambargoyla karşılaşabiliyorsunuz. Mesela bu ülkede iktidara yakın olan bölgelere giden mali kaynaklarla, kendi karşıtı olan bölgelere giden mali kaynakların aynı olmadığını çok net görebiliyoruz. Hizmete erişimde çok ciddi bir adaletsizlik görebiliyoruz.

Mali özerklik bir anlamda yerel yönetimin ekonomik olarak güvence altına alınmasıdır diyebilir miyiz?

Mali özerklik, kaynakların adil ve adaletli bir şekilde dağıtılması; hiç kimsenin rengine, diline ve fikriyatına bakmaksızın kaynakların dağıtılması anlamına da geliyor.

Yerele yetki devri dünyanın birçok yerinde karşılanmış ve kabul görmüşken, Türkiye’de bazı kesimlerce “bölünme” olarak algılanıyor. Bu kaygılar ne kadar haklı ya da bu durumdan korkulmalı mı?

Yerele yetki verilmesi aslında bir ülkenin bütünlüğünü daha da güçlendirir, bölmez. Çünkü yerele yetki verilmesi aynı zamanda yerelde yaşanan sorunların daha güçlü çözümünü beraberinde getirir. Ekonomik anlamda güçlendirmeyi beraberinde getirir. Sosyal anlamda daha kapsamlı çalışmalar yürütmek, sosyal anlamda bir ülkeyi daha kalkındırabilir bir şekle büründürebilir. Her anlamda bir ülkeyi daha bütünleştirici, daha kapsayıcı hale getirebilir.

Eğer yerel yönetimlerde özerklik meselesi bir sorun olmaktan çıkarsa; ekonomik anlamda tarımsal faaliyetleri yerel yönetimler alanlarıyla çok güçlü destekleyebilirsiniz. Turizm alanlarını ekolojik dengeyi gözetecek şekilde çok ciddi bir eko-ekonomik alan haline getirebilirsiniz. Gençlerin göç edip gitmesinin önüne geçebilirsiniz. Başka metropollere, başka ülkelere göç etmesinin önüne geçebilirsiniz. İnsanların daha refah içerisinde yaşamasını sağlayabilirsiniz.

Dolayısıyla bu böyle olmayınca hayata geçirmek istediğiniz birçok proje merkezi hükümet tarafından engellenmiş oluyor ve yoksulluk daha da derinleşmiş oluyor.

Mesela siz bugün burada kadınların katledilmemesi için, kadınların şiddete maruz kalmaması için açmak istediğiniz her şey her yer aslında bakanlığın onayından geçmesi gerekiyor. Ama siz o onayı alana kadar onlarca kadın katledilebiliyor. Yüzlerce kadın şiddete maruz kalabiliyor.

Bu sebeple bu özerklik meselesi daha hızlı karar alabilme, daha hızlı hayata geçirebilme ve daha hızlı bir şekilde toplumsal sorunları çözebilmeyi beraberinde getirir. Eğer bu sorunlar yerelden çözülürse merkezi olarak da çok güçlü bir yapı ortaya çıkmış olur. Yani bu bölünme değildir. Tam aksine bütünleşmeyi de beraberinde getirir.

Sizce devletin ya da devleti yerelde temsil eden kurumlar ile belediyelerin yetkileri ne olmalı, somut olarak bu yetkileri özetlerseniz eğer neler söylersiniz?

Yerel yönetimlerin yetkileri aslında bellidir, bunu halk belirliyor. Bu seçilmişlerin de toplumsal sorunların çözülmesi noktasında daha hızlı ve daha kolektif bir mücadele yürütmesini istiyor. Elbette ki altyapı, üstyapı, kimi ihtiyaçlar… bunlar dünyanın her yerinde belediyelerin yetkileri olarak belirlenir. Yani yol yapımı, su yapım, park, kanalizasyon vs.

Ancak bir de demokrasi ve halkın yaşamı söz konusu olduğunda siz bunun içerisinde ekonomiyi, eğitimi ve sağlık meselesini de düşünmek zorundasınız. Yani bununla birlikte sosyalite meselesini düşünmek zorundasınız. Bunların hepsi toplumun ihtiyaçlarını gidermeye dönük meselelerdir ve bunların hepsi aslında yerel yönetimlerle alakalı olan şeylerdir.

Şimdi yerel yönetimler bunlarla ilgili politika üretiyorken; (eğitimdir, güvenliktir, kültürel alanlardır…) valiliklerin görevi bunları koordine edebilmektir. Valilikler bunları koordine eder.
Yerel yönetimlerin önünü açar. “Daha güçlü nasıl çalışabiliriz” politikasını üretir. Ancak maalesef biz bunu göremiyoruz. Vesayetçi uygulamalarla karşı karşıya kalmış oluyoruz yerellerde.

Yerinize kayyım atanan bir belediye eşbaşkanısınız; kayyımı tek kelimede özetlerseniz ne söylersiniz?

Kayyımı tek kelimeyle özetlemek çok zor. Ama tek kelimeyle eğer ifade eder misiniz diye sorarsanız ben “sömürge memurları” olarak tanımlarım. Çünkü 100 yıldır bir sömürge politikasıyla karşı karşıya kalan bir halkız. Dilimiz, kültürümüz, inancımız, bütün toplumsal değerlerimiz bu politikalar sonucunda hedef alındı. Son 3 dönemdir sistematik bir şekilde kayyumlarla halkın iradesi gasp ediliyor. Bunu da o sömürge politikalarının, sömürge hukukunun bir uzantısı olarak değerlendirmek istiyorum.

Kayyım sonrası gidip evinizde oturdunuz mu yoksa, yaşamınızda ya da mücadelenizde nasıl bir değişiklik oldu?

Hiçbir zaman bir adım bile geriye atmadan kendi mücadelesine sımsıkı sarılan bir halk gerçekliği var. Bu halk sizi seçiyor. Siz her anınızda bu halka borçlu olduğunuzu hissediyorsunuz. Her anınızı bu halkın toplumsal sorunlarını, yaşamış olduğu sorunların çözümü için harcamak istiyorsunuz. Elbette resmi olarak belki görevden alınmış olabiliriz, ama bunun mücadelesini bir şekilde yürütüyoruz ve yürütmeye devam edeceğiz.

Hiçbir zaman “biz görevden alındık” ruh haline bürünmeden, hiçbir zaman motivasyonumuzu düşürmeden, hatta tam aksine daha fazla enerji harcayan, daha fazla performans ortaya koymaya çalışan bir motivasyonla çalışıyoruz.

Her gün halk buluşmaları, esnaf buluşmaları, aile ziyaretleri yapıyoruz. Halkın sorunlarının ne olduğunu tespit etmeye, bunu gündem yapmaya ve halkın iradesini gasp edenlerin yüzünü teşhir etme çalışmalarını yürütüyoruz. Hem belediye eşbaşkanları olarak hem büyükşehir belediye meclisi olarak ilk gün nasıl çalışmaya başladıysak şu anda da o şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu kentte sorunlar neyse, bu sorunlar tespit ediliyor ve belediyelerimiz üzerinden sorunlar çözülmeye çalışılıyor.

Aynı zamanda GAP Eşbaşkanlığı görevini yürütüyorsunuz; DEM Parti belediyeciliği dair de kimi yerlerde özellikle son sürece kimi eleştirilerin olduğunu görüyoruz. Çöp sorunundan su ve yollara kadar temel hizmetlere dönük eleştiriler var. Yine geçmişi aşan bir noktada yeni projeler ortaya koyamadığınızı düşünen bir kesim de var. Neler söylersiniz?

9 yıllık kayyım tahribatının yaratmış oldukları, vesayetçi anlayışın mali ambargoları ve siyasi baskıları, kayyum tehdidine rağmen ortaya konulan çok kıymetli çalışmalar var. Ancak elbette eksik kaldığımız noktalar da var. Buna dair halkın eleştirileri olabilir. Halkın eleştirilerinin bizi büyüten, bizim önümüzü açan bir şey olduğunu hep ifade ediyoruz. Elbette yetersiz kaldığımız noktalarda halka karşı öz eleştirimizi de veririz.

Demokratik bir toplumun inşasında belediyeler üç ya da yerel yönetimler nasıl rol oynayabilir?

Yerel yönetimler üzerindeki siyasi baskılar ve vesayetçi anlayış kalkarsa; yerel demokrasi ilkelerinin en güçlü şekilde hayata geçirebileceği alanlardır. Halkın sorunlarının çözümü noktasında merkezi konumunu, merkezi önemini hep ifade ediyoruz. Ancak halkın ihtiyaçlarına karşı mekanizmaların oluşturulması ve güçlendirilmesi de çok çok önemlidir.

Burada belediye meclislerine çok güçlü görev düşüyor. Halkın bu meclislere katılımını sağlama, güçlü bir şekilde söz kurabilmesini ve irade olabilmesini sağlamaya dönük çalışmaların yürütülmesi gerekiyor. Bir diğeri ise kent konseylerinin işlevsel kılınması, kentin. bütün dinamiklerinin temsiliyetinin kent konseylerinde yer alması çok hayati bir öneme sahip.

Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde tartıştığımız şey de yeniden komünlerin inşa edilmesi. Komünleri aslında ahlaki politik toplumun özü olarak değerlendiriyoruz.
Ahlaki politik toplum ne demek? Herkesin adil, eşit bir şekilde yaşayabileceği bir kültürü oluşturabilmek, halkın yaşamış olduğu sorunları hızlı, pratik ve kalıcı bir şekilde çözebilmektir. Bunun özü komünleşme ile gerçekleşir.
Komünler, nerede bir toplumsal sorun varsa orada halkın bir araya gelebileceği, o toplumsal soruna karşı söz kurabileceği, politika üretebileceği ve en önemlisi de toplumsal dayanışmanın örebileceği alanlardır. Yerel demokrasiyi güçlendirecek, yerel yönetimleri güçlendirecek en önemli örgütlenme alanı da komünlerdir.

Kadınlar bu sürecin neresinde, yeteri kadar etkili olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Biz demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yerel yönetimler modelinden bahsederken, kadın özgürlükçü sistemi inşa ederek bu modeli hayata geçirebileceğimizi söylüyoruz. Eşit temsiliyet, eşbaşkanlık sistemi, kadınların irade olmasını, kentlerin kadınların aklıyla ve ruhuyla yönetilebilmesi meselesini bizim felsefemizin en önemli ayağı olarak değerlendiriyoruz. Biz kadınlar elbette çok önemli ve çok uzun bir dönemdir toplumsal sorunlara karşı mücadele ediyoruz. DEM Parti olarak da aslında uzun bir dönemdir yerel yönetimler alanında kadın mücadelemizi etkin ve kapsayıcı bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz. Bir yerde kadınlar şiddete maruz kalıyorken, bir yanda kadınlar katlediliyorken ve kaybettiriliyorken elbette ki barışın, demokrasinin, adaletin gelemeyeceğini çok net ifade ediyoruz.

Dolayısıyla yerel yönetimler alanıyla bunun fikriyatını oluşturmaya çalışırken, aynı zamanda toplumsal alanda kurumsallaşmasını da sağlıyoruz. Şimdi sizin de ifade ettiğiniz gibi Barış ve Demokratik Toplum Süreci ve inşası sürecindeyiz. Aslında barışın yeniden tesis edilmesi, toplumun demokratikleştirilmesi süreci.

Biz kadınlar nasıl bir rol oynayacağız? En çok da neden biz kadınlar büyük bir rol ve misyon üstlenmeliyiz? Çünkü savaşların, katliamların en acı yüzüyle karşı karşıya kalan kesimler biziz. Bunu çok somut olarak Rojava’da da gördük. Filistin’de de gördük. Bir alanda savaş başladığında ilk başta bunun hedefi kadınlar oluyor. Dolayısıyla bunun bir tarihsel gerçekliği var. Demek ki kadın hakikatine, kadın varlığına, kadın duygusuna, kadınların yönetim becerisine, yönetim mekanizmalarına müdahale olmuş ki bugün yine bu tarih bize güncel olarak kendini göstermiş oluyor.

Biz de bunun karşısında özellikle yerel yönetimler alanında kadınların güçlü söz kurabilmesi, güçlü bir şekilde örgütlenebilmesi ve kadın komünlerinin inşa edilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Daha güçlü irade olabilmek, daha güçlü söz kurabilmek, hem kendimizi hem kentlerimizi kadınların iradesiyle yönetebilmeyi savunuyoruz. Bu böyle olursa yereller daha güçlü bir şekilde demokratikleşebilir.

Biz bu noktada nasıl bir aşamadayız? Barışın inşa edilmesi noktasında, toplumun demokratikleşebilmesi noktasında daha büyük bir çabaya, daha güçlü bir örgütlenmeye ve daha politik bir hatta ihtiyacımız var. Bu süreç onu gerektiriyor. Daha güçlü bir örgütlenme ve güçlü bir dayanışmanın örülmesi barışı ve toplumun demokratikleşmesinin de önünü açacaktır.

Azad Altay / MA

İlgili Haberler

Kriz, toplumsal çöküş ve direniş: Zibechi’den alternatif bir dünya okuması
Gündem

Kriz, toplumsal çöküş ve direniş: Zibechi’den alternatif bir dünya okuması

25 Aralık 2025
Ercan Yılmaz: Meclis’e sunulan raporlar meseleyi çözme noktasında eksik
Gündem

Ercan Yılmaz: Meclis’e sunulan raporlar meseleyi çözme noktasında eksik

25 Aralık 2025
‘Cezaevlerinde sürece provokasyon’ uyarısı
Gündem

‘Cezaevlerinde sürece provokasyon’ uyarısı

25 Aralık 2025
Ekonomist Döğüş: Asgari ücret yoksulluk sınırına göre tanımlanmalı
Gündem

Ekonomist Döğüş: Asgari ücret yoksulluk sınırına göre tanımlanmalı

25 Aralık 2025
Hastanedeki “hukuksuzluğa” dava açacak savcı arıyor
Gündem

Hastanedeki “hukuksuzluğa” dava açacak savcı arıyor

25 Aralık 2025
Meteoroloji’den çok sayıda il için uyarı
Gündem

Meteoroloji’den çok sayıda il için uyarı

25 Aralık 2025
Politika'dan Günün Yorumu
AKP-CHP iktidar kavgası ve Süreç
Politika'dan Yorum

AKP-CHP iktidar kavgası ve Süreç

Politika Haber
15 Aralık 2025
Politika'dan Söyleşi
Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor
Politika'dan Söyleşi

Sendikacı Nebile Irmak: Asgari ücret yoksulluk ücretidir, yoksulluk da kadınlaşıyor

Politika Haber
18 Aralık 2025

EN SON HABERLER

Durmuş: Gelir dağılımını bozanlar ekonominin büyüdüğü algısıyla gerçekleri örtmeye çalışıyor

Durmuş: Gelir dağılımını bozanlar ekonominin büyüdüğü algısıyla gerçekleri örtmeye çalışıyor

25 Aralık 2025
Kadınlara 4 Ocak çağrısı: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü haykıralım

Kadınlara 4 Ocak çağrısı: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü haykıralım

25 Aralık 2025
Kriz, toplumsal çöküş ve direniş: Zibechi’den alternatif bir dünya okuması

Kriz, toplumsal çöküş ve direniş: Zibechi’den alternatif bir dünya okuması

25 Aralık 2025
Ercan Yılmaz: Meclis’e sunulan raporlar meseleyi çözme noktasında eksik

Ercan Yılmaz: Meclis’e sunulan raporlar meseleyi çözme noktasında eksik

25 Aralık 2025
‘Cezaevlerinde sürece provokasyon’ uyarısı

‘Cezaevlerinde sürece provokasyon’ uyarısı

25 Aralık 2025
Ekonomist Döğüş: Asgari ücret yoksulluk sınırına göre tanımlanmalı

Ekonomist Döğüş: Asgari ücret yoksulluk sınırına göre tanımlanmalı

25 Aralık 2025
Hastanedeki “hukuksuzluğa” dava açacak savcı arıyor

Hastanedeki “hukuksuzluğa” dava açacak savcı arıyor

25 Aralık 2025
Politika Haber

© Tüm hakları saklıdır
Politika Haber'de yayımlanan yazı, haber, fotoğraf ve videoların her türlü telif hakkı Mustafa Suphi Vakfı'na aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden alıntılanamaz.

Bizi Takip Edin

Kurumsal

Künye

Hakkımızda

Çerez Politikası

Gizlilik Politikası

Kullanım Koşulları

Politika Haber, MA ve SPUTNIK abonesidir.

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!

Sonuç Bulunamadı
View All Result
  • Politika’dan Yorum
  • Politika’dan Söyleşi
  • Gündem
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kadın
  • Gençlik
  • Göçmen
  • Emeklilik
  • Eğitim
  • Doğa
  • Tarih
  • Kültür
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Spor
  • Video Haber
  • Foto-Galeri
  • Tüm Haberler

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!