■ Politika’dan Yorum
CB Erdoğan BM Genel Kurulu vesilesiyle gittiği ABD’de ABD başkanı Trump ile görüştü.
Bilindiği üzere bir önceki başkan Biden’den defalarca denemesine rağmen randevu alamamıştı. İyi bir tüccar olan Trump bu sefer kapıyı kapatmadı. Diplomasiye sığmayan söylemler konusu yazımızın konusu değil. O yanını magazincilere bırakalım.
Bu görüşmede öne çıkan iki önemli konu oldu. Birincisi; Türkiye’nin silahlanması. İkincisi; Ortadoğu. Asıl konulardan biri olan Suriye, Rojava ve Süreç ile ilgili dışarıya yansıyan bir emare olmadı. Ama Erdoğan açısından üzerinde en çok durulan konunun bu olduğundan şüphe yok.
Türkiye’nin silahlanma programı ve buna ayıracağı bütçe sadece ABD’ye verdiği bir rüşvet değil. Aslen Türkiye’nin bölgeye yönelik savaş planlarının bir işareti. Bu olgu Türkiye’nin saldırgan, bölgesel emperyalist emellerinin gereği. ABD açısından ise yarın İran’a karşı ileri karakol ve kamikaze olarak kullanacağı Türkiye’nin rolüne uygun.
Gizli görüşmelerde konuşulanlar ve varılan mutabakatlar konusunda tahminlerde bulunmak doğru olmaz. Bu fal bakmaya benzer. Kısa zamanda bunları öğreneceğiz. Biz açıklananlar üzerinden gidelim.
Suriye ve Rojava Türkiye’nin en büyük güncel karın ağrısıdır. Bu konuda Trump ile anlaştı ise, yani Trump Rojava’ya saldırı konusunda yeşil ışık yaktıysa Barış ve Demokratik Toplum Süreci sonlanır. Kırmızı ışık yaktı ise de süreç bitmez ama bu ABD’nin süreci desteklediği anlamına da gelmez. Bu ABD’nin Türkiye ile İsrail’i daha da yakınlaştırma projesini içerir. Süreç tüm zorlukları ve gel-gitleri ile devam eder.
ABD hiçbir zaman Türkiye’nin Ortadoğu’da kendine biçtiği role uygun stratejiye yol vermez. Ancak Türkiye’yi yanında tutup kullanmak ister. Türkiye de kendi stratejik amaçlarından taviz vermeden ama vermiş gibi gözükerek ABD ile ilişkileri sürdürür. ABD bağımsız ve ekonomik-siyasal anlamda istikrarlı bir Türkiye istemez. Erdoğan da Türkiye’yi istikrarsız ve ekonomik-siyasal krizler, çatışmalar ile yönetegelmiş bir figür. İstikrar Erdoğan’ın işine gelmez. Erdoğan Trump buluşması bu anlamda bir “nikah tazeleme” anlamına gelmiştir.
Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’ın Trump ziyareti öncesi ortaya Türkiye-Rusya-Çin, kısaltılmış olarak TRÇ projesini ortaya atmış olması Erdoğan’ın Trump karşısında pazarlık gücünü artırmaya yönelik bir hamleydi. Tabii Trump da bunu kullanarak Türkiye’nin Rusya’dan petrol ve doğal gaz almasını engellemeye çalıştı. ABD ile Türkiye arasında geniş çaplı bir sıvılaştırılmış doğal gaz anlaşmasını kaş ile göz arasında imzalattı. Erdoğan’ın son seçimler öncesi Karadeniz’de bulunduğunu söylediği 1,5 trilyon dolarlık doğal gaz rezervlerinin ne denli balon olduğu da ortaya çıkmış oldu. Balon böylece patladı.
Toplumsal anlamda işçi sınıfı, emekçiler, siyasal anlamda da barış ve demokrasi güçlerinin dikkat vermesi gereken iki önemli konu olduğunu düşünüyoruz;
Birincisi; Türkiye’nin altına girdiği silahlanma yükünün bedeli zaten ekonomik kriz altında ezilen işçi ve emekçiler için yeni bir yük olacaktır. Türkiye bunun finansmanını yapabilmek için işçi sınıfı ve tüm emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarını daha fazla kısıtlama yoluna gidecektir.
İkincisi; Barış ve Demokratik Toplum sürecinin hem toplumsal hem de siyasal anlamda yakıcılığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Türkiye’nin tüm dünya güçlerine eşit mesafeli, günümüz dünya koşullarında olabildiğince bağımsız gelişimini sağlamak ve işçi sınıfı ile tüm emekçilerin ekonomik, demokratik, siyasal kazanımları için Barış ve Demokratik Çözüm Sürecinin ilerlemesi belirleyici olacaktır.
“Dostum Trump” Türk, Kürt, Türkiye halklarının, işçi sınıfı ve emekçilerinin dostu değildir, dolayısıyla Erdoğan da Trump’ın dostu olduğuna göre o da değildir ve olamaz.