Kürt sorununun çözümü bağlamında barış ve demokrasi tartışmalarının yürütüldüğü bir süreçte basına yönelik sansür ve baskı politikaları hız kesmeden devam ediyor. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) verilerine göre, 27 gazeteci hala cezaevinde. Yine DFG’nin Eylül ayı raporunda, 10 gazetecinin gözaltına alındığı, bir gazetecinin tutuklandığı, 19 gazeteciye soruşturma açıldığı ve 22 gazetecinin devam eden soruşturmalarının davaya dönüştüğü aktarıldı.
Son olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen “casusluk” soruşturması kapsamında TELE1 televizyonunun sahibi olan ABC Radyo Televizyon ve Dijital Yayıncılık Anonim Şirketi’ne 24 Ekim tarihinde kayyım atandı. Aynı günlerde Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümüne ilişkin haber yapan ve sanal medya platformu X üzerinden paylaşım yapan gazetecilere ise soruşturma açıldı. Medyaya yönelik baskı politikalarına ilişkin Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Basın İş Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, değerlendirmelerde bulundu.
‘ÇIKMAMIŞ BİR YASANIN UYGULAMASI’
Gazetecilerin karşı karşıya kaldığı baskılara tepki gösteren Dedeoğlu, daha önce Meclis’e gelen ancak yürürlüğe girmeyen “Etki ajanlığı” suçlamalarına işaret ederek, “Etki ajanlığı nedir? Başka bir ülke adına ajanlık yapmak. Merdan Yanardağ için kullanılan ‘etki ajanlığı’, çıkarılmamış bir yasanın önceki uygulaması oluyor. Merdan Yanardağ’ı İsrail adına casusluk yapmakla suçluyorlar. İfadesi alınmamış, mahkemeye çıkarılmamış ama kişinin kendi kuruluşuna, kendi sermayesiyle kurduğu televizyona kayyım atanıyor” dedi.
‘İKTİDAR ZAR ZOR AYAKTA DURUYOR’
Kayyım uygulamalarının gazetecilerin örgütlenme haklarını ortadan kaldırdığını belirten Dedeoğlu, “Kayyım atandıktan sonra orada çalışan gazeteci arkadaşlarımızın hem örgütlenme özgürlükleri kısıtlanmış oluyor hem de çalışma hakları giderek azalmaya başlıyor. Flash TV’de de bunu gördük. Oradaki pek çok gazeteci arkadaşımızın işine son verildi. Örgütlenmek zaten mümkün değil. Bir sendika üyesi olarak bir gazetecinin orada, TMSF’ye bağlı bir yerde örgütlenmesi mümkün değil. Türkiye’de ifade özgürlüğüne, gazetecilere, özgür basına karşı neden bu kadar yoğun bir baskı var? Çünkü zar zor ayakta duran bir iktidar var” ifadelerini kullandı.
‘DEVLETİN ELİNDEKİ MEDYAYI HALK İZLEMİYOR’
İktidarın ayakta kalabilmesi için elinde bir güç olması gerektiğini söyleyen Dedeoğlu, “En büyük güç ‘dördüncü kuvvet’ dediğimiz medyadır. Devletin medyayı elinde bulundurması gerekiyor ki iktidarını sağlamlaştırabilsin. İktidar, medyanın yüzde 95’ini ele geçirdiği halde yetmiyor. Geri kalanların, Sözcü TV, İlke TV, TELE1, Halk TV gibi kanalların da kontrolü altında olmasını istiyor. Çünkü çok iyi biliyor ki sahip olduğu yüzde 95’lik medyayı halkın yüzde 5’i seyrediyor. Geri kalan halk inandırıcı olan ya da kendilerine göre inandığı o kanalları seyretmeye başlıyor. Siyasi iktidarın derdi de bu. Çünkü artık A Haberi hiç kimse inandırıcı bulmuyor” diye belirtti.
‘GAZETECİLER YILMAYACAK’
Özgür Basın geleneğinin ise yıllardır süregelen tüm baskı biçimlerine karşın mücadeleye devam ettiğini dile getiren Dedeoğlu, şöyle devam etti: “Cezaevlerinde kalsalar da tutuklansalar da yargılansalar da Suriye’de öldürülen arkadaşlarımız gibi öldürülseler de inatla mesleklerini devam ettirmeye çalışıyorlar. İyi ki varlar. Onlar sayesinde pek çok olayı keşfedebiliyoruz. Gazeteci arkadaşımız Van’da helikopterden atılan vatandaşları yazmasaydı kimsenin haberi olmayacaktı. Abdurrahman Gök fotoğraflamasaydı, Kemal Kurkut’un nasıl öldürüldüğünü bilmeyecektik. Korucuların dinamitle, el bombasıyla balık avlamasını haberleştiren gazeteci arkadaşımız olmasaydı korucuların devletin malına nasıl zarar verdiğini bilmeyecektik. Bu arkadaşlarımız bu haberleri yaptıkları için cezaevine girdiler, tutuklandılar, yargılanıyorlar. Siyasi iktidarın baskıları ne kadar artarsa artsın gazeteciler yılmayacak. Yine örgütlenmeye devam edecek.”
MA












