İktidarın ulaşım politikalarına işaret eden DEM Partili vekiller, yapılan veya yapılmayan yolların halkın canına mal olduğuna dikkat çekerek, çözüm çağrısında bulundu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekilleri Sabahat Erdoğan Sarıtaş, Ferit Şenyaşar, Onur Düşünmez, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçelerine dair konuştu.
İlk olarak söz alan Sabahat Erdoğan Sarıtaş, Türkiye’nin ulaştırma politikalarını eleştirerek, “Bu ülkenin ulaştırma politikaları halkın ihtiyaçları için mi yapılıyor yoksa kamu kurumlarını çökerten, emekçiyi yok sayan, bölgesel adaletsizliği derinleştiren bir anlayışın devamı için mi?” diye sorarak tepki gösterdi. İktidarın iktidarı boyunca kara, hava ve demir yolu yanı sıra pek çok ulaştırma konusunda her şeyi eline yüzüne bulaştırdığını belirterek tepki gösteren Sabahat Erdoğan Sarıtaş, PTT’nin özelleştirmesine değindi.
‘ON BİNLERCE ÇALIŞAN MAĞDUR’
Bu nedenle kurum ile çalışanların çok ağır bedeller ödediğini belirten Sabahat Erdoğan Sarıtaş, “PTT’de yaklaşık 38 bin çalışan var ama bu çalışanlar eşit değil. İdari hizmet sözleşmeleri ve on binlerce taşeron işçisi aynı işi yapıyor ancak aralarındaki ücret farkı, sosyal hak farkları ve güvencesizlik çok derin maalesef. Bu parçalı istihdam modeli bir yönetim tercihi değil, bilinçli bir emek sömürüsü politikasıdır. Artan nüfusa ve artan lojistik ihtiyaca rağmen yeni personel alınmamış, mevcut çalışanlar insanlık dışı bir iş yükü altında bırakılmıştır” dedi.
‘ZARAR HALKIN SIRTINA BİNDİRİLDİ’
PTT’nin özelleştirilmeden önce yönetimin PTT’nin zarar ettiğini iddia ettiğini, bu durumu ise çalışanlara bağladığına işaret eden Sabahat Erdoğan Sarıtaş, duruma tepki gösterdi. Sabahat Erdoğan Sarıtaş, “İşte bu zihniyet bir kamu kurumunu tarihin en ağır bilançosuna sürüklemiştir. Son altı yılda biriken zarar ise 8 milyar TL’yi aşmış durumda. Her yıl daha fazla zarar eden bir kurumun faturası ise yine emekçilere ve halka kesilmiştir. Taşeron işçiler bu çöküşün en ağır bedelini taşıyanlar olmuş yine maalesef. PTT’de 17 bin taşeron işçi yok sayılmakta, kadro talepleri duyulmamakta ve hukuksuz baskılarla her gün rutin bir hâlde bu işçiler terbiye edilmeye çalışılmaktadır” diye konuştu.
‘ÖLÜMLERE YOL AÇIYOR’
Kara yollarına da işaret eden Sabahat Erdoğan Sarıtaş, “Karayollarına aktarılan devasa kaynaklara rağmen yollar Avrupa’daki kaliteyi yakalayamıyor ve ‘mega proje’ diye açılan yollar birkaç yıl içinde çöküyor, çukurlaşıyor, yamayla ayakta tutulmaya çalışılıyor. Trafik kazalarının büyük çoğunluğu maalesef bu kalitesiz, mühendislikten uzak kara yollarında gerçekleşiyor. Ağır yük taşımacılığının neredeyse tamamının tır ve kamyonlara yüklendiği bir ülkede kara yollarının bozulması da trafik güvenliğinin çökmesi de kaçınılmazdır. Bu araçlar, maalesef yolları hızla çökertiyor, köprüleri yıpratıyor, iç trafiği de felç ediyor ve binlerce ölümlü kazaya da zemin hazırlıyor” diye kaydetti.
‘SAVAŞ VE RANT DÜZENİ ALTINDA EZİLİYOR’
Söz alan Ferit Şenyaşar, iktidarın politikalarına işaret ederek, gençlerin geleceğinin ellerinden alındığını, ayrıca toplumun savaş ve rant düzeni altında ezildiğini, bu kesimlerin sesi olmak için kürsüye çıktığını söyledi. Türkiye’de adaletin olmadığını ve bu nedenle refahın ve barışın da olmadığını ayrıca bu durumlar nedeniyle halkın gelirinin büyümediğini ifade eden Şenyaşar, bütçeleri görüşülen bakanlıkların bütçelerinin büyük bir bölümünün sermayeye aktarıldığını söyledi.
HALKIN CEBİNDEN ÇIKIYOR
Şenyaşar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hükûmet ulaştırmaya 778,5 milyar TL yatırım yapacağını söylüyor ama aynı bütçede kamu-özel iş birliği projelerine ayrılan 100 milyar TL’nin üzerinde garanti ödemesi duruyor. Halk bu projelerden faydalanmıyor ama faturası halkın cebinden çıkıyor. Ayrıca, kamu-özel iş birliğiyle yapılan yollar ve köprülerde yandaş şirketler daha fazla kazansın diye geçiş ücretleri dolar endeksli olarak artıyor. Bu da taşımacılık hizmeti yapan sektörler üzerine büyük bir yük getirmektedir. Ulaştırma bütçesi de halka değil sermayeye çalışıyor.
OTOYOLLAR NEDEN URFA’DAN İLERİYE GİTMİYOR?
Bu harcamalar arttıkça Kürtlerin yoğun yaşadığı Doğu ve Güneydoğu illerinde ulaştırma ve altyapı yatırımlarına kaynaklar kalmıyor. Burada, Ulaştırma Bakanına soruyoruz: Otoyollar neden Urfa’dan ileriye gitmiyor? İşte, tam da burada makro düzeydeki adaletsizliğin seçim bölgem olan Urfa’da nasıl ete kemiğe büründüğünü çok net görüyoruz. Urfa medeniyetlerin kavşağıdır ama ulaşımda hâlâ yıllardır çözülmeyen sorunlarla boğuşuyor. Urfa-Suruç yolu sadece bir ilçeyi ile bağlayan bir yol değildir. Bu yol aynı zamanda doğuyu batıya bağlayan tarihî İpek Yolu’dur. Yolun tek şeritli olması sebebiyle her yıl yüzlerce ölümlü kaza meydana gelmektedir.
BAŞKA BİR YOL MÜMKÜN
İlçe merkezinden geçen ağır araçlar halkın can güvenliğini tehdit ediyor. Çevre yolu Viranşehir için temel bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığını halkın bu talebini karşılamaya yönelik sorumluluk almaya davet ediyoruz. Bizim anlayışımızda ulaştırma sadece yol, köprü, beton meselesi değildir; ulaştırma, toplumsal adaletin bir parçasıdır çünkü biliyoruz ki barış olmadan yatırım olmaz, yatırım olmadan refah olmaz. Partimiz emek ve barış için, bütçe programı için başka bir yolun mümkün olduğunu gösteriyor.
OTOYOLLAR ÜCRETSİZ OLMALI
DEM Parti olarak otoyol ve köprüler temel bir ulaşım hakkı olması sebebiyle ücretsiz olmasını savunuyoruz. Halkın parasını dövize endeksli garantilere aktarmak değil, kamusal hizmetlere yönelterek bu ülkenin nefes almasını sağlayabiliriz. Başka bir bütçe mümkündür, kaynak vardır; mesele siyasi tercihtir. Urfa’da gençler umutlarını bavula koyup başka şehirlere göç etmek zorunda kalmasın. Çiftçiler mazot parasını, sulama parasını düşünmekten toprağını süremeyecek hâle gelmesin. Esnaf kepenk, ticari araçlar kontak kapatmasın. Bu gidişata hep birlikte ‘Dur!’ demenin zamanıdır. Barış olsun, ekmeğimiz büyüsün, yollar barışa açılsın.”
’10 YILDIR SİSTEM YOK’
Söz alan Onur Düşünmez ise şöyle konuştu: “Bu bütçe, toplumun nefesi, erişimi, hareket özgürlüğüdür. Ulaşımda yaşanan her aksaklık doğrudan yurttaşın yaşam hakkına dokunur. Aletli İniş Sistemi, bir havalimanına iniş yapan uçağın yatay ve dikey eksende doğru hatta ilerlemesini sağlayan teknolojidir. Görüş mesafesi düştüğünde, sis çöktüğünde, kar bastırdığında uçağın piste güvenle inmesini sağlayan hayati bir sistemdir; modern havacılığın en temel emniyet altyapılarından biridir. Bir şehirde ILS yoksa o şehirde hava ulaşımının istikrarı yoktur, uçuş takvimi öngörülemez, iptaller artar, turizmden esnafa kadar herkes etkilenir. Kısacası, ILS bir teknik detaydan ziyade bir kentin dünyaya bağlanma kapasitesidir. 2015’te yapılan Hakkâri Yüksekova Selahaddin Eyyubi Havalimanı’nda ILS sistemi hâlen devreye girmiş değil. Yer tahsisi yapıldı, 171 dönümlük alan hazırlandı, beton yolu çekildi, trafo köşkü kuruldu ama sistem çalışmıyor. Sürekli sis nedeniyle İstanbul ve Ankara uçuşları iptal ediliyor, yurttaş sabaha kadar bekliyor, geri dönüyor, mağdur oluyor.
BÖLGELER ARASI EŞİTSİZLİĞE DİKKAT ÇEKTİ
Bu memlekette bir havalimanı açıp sonra onu fiilen kullanılamaz hâlde bırakmak hangi planlamanın ürünüdür? Ülkenin Hakkâri’sinde insanlar sis bulutlarının üstüne çıkamıyor. Coğrafyanın en çok ihtiyaç duyduğu yerde sistem yok. Üç yıllık Rize-Artvin Havalimanı’nda ikinci ILS devreye alınmış; bir havalimanı üç yılda 2 kez ILS görebiliyorsa Yüksekova on yılda 1 kez bile göremiyorsa burada planlamadan önce bir öncelik sorunu vardır. Bu öncelik sorunu, bölgesel eşitsizliktir. Bu eşitsizlik yalnızca havacılıkta yaşanmıyor. Bölgenin büyük bölümünde yatırımlar hep yolda, hep proje aşamasında, hep kısmi uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Yol projeleri ödenek gerekçesiyle erteleniyor, hızlı tren hatları ülkenin batısına genişlerken doğuda isimleri bile telaffuz edilmiyor. Hava limanlarında ILS bekleniyor, kara yollarında iyileştirme bekleniyor, demir yollarında bağlantı bekleniyor. Hakkâri ve Şırnak başta olmak üzere bölgenin kara yolları insan hayatını tehdit eden bir güvenlik krizine dönüşmüş durumda.
HALK CANI İLE ÖDÜYOR
Beytüşşebap’ta, Uludere’de, Derecik’te her yıl aynı manzarayla karşı karşıya kalıyoruz; dağdan kopan dev kayalar yolu kapatıyor, araçlar uçuruma sürükleniyor, yurttaşlarımız hayatını kaybediyor. Yollarda keskin virajlar, dar şeritler, bariyer eksiklikleri ve mühendislik açısından son derece yetersiz tedbirler bulunuyor. Hakkâri özelinde Sere Solan hattının acil tünel ihtiyacı artık tartışma konusu olmaktan çıkmış, hayati bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bölgenin coğrafi yapısı, iklim koşulları ve yamaç stabilizasyonu sorunları ancak tünel projeleriyle kalıcı biçimde çözülebilir. Bugün alınmayan her kararın bedelini halkımız canıyla ödüyor.
ALT YAPI YOK
Hakkâri’de, Yüksekova’da, Şemdinli’de, Derecik’te yurttaş yüksek hızlı internet hizmetine hâlâ erişemiyor. Ben, kendi ilçemde, kendi mahallemde, kendi evimde altyapı olmadığını biliyorum. Bu çağda internet, yalnızca iletişim aracı değildir, eğitimdir, ticarettir, sağlık hizmetidir. Bir deprem bölgesi olan Hakkâri’de sağlam yol, sağlam iletişim, sağlam havacılık altyapısı bir lütuf olmamalı, devletin yükümlülüğüdür.”
MA












