DBP Kadın Meclisi 3 ay boyunca yürüttüğü ve 3 bin 200 kadına ulaştığı “Özel savaşa karşı kadın buluşmaları” atölyelerine dair raporunu açıkladı. Özel savaş politikalarının amaçlara dikkat çekilen raporda “Örgütlü kadınla özgür bir toplumun inşası için mücadelemizi sürdüreceğiz” denildi.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Kadın Meclisi, 3 aydır yürütmüş olduğu “Özel savaşa karşı kadın buluşmaları” atölyelerinin sonuç raporunu açıkladı. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Çewlîg İl Örgütü binasında gerçekleştirilen açıklamaya, DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, DBP Kadın Meclisi Sözcüsü Berivan Bahçeci, DBP Kadın Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin yanı sıra Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad -TJA) aktivistleri katıldı. Açıklamanın yapıldığı salona “Li hemberê şerê taybet em tekoşina xwe mezin dikin/ Özel savaşa karşı mücadelemizi büyütüyoruz”, “Erkek- devlet şiddetine karşı jin, jiyan, azadî” pankartları asıldı.
Kürtçe olarak hazırlanan raporu DBP Kadın Meclisi Sözcüsü Berivan Bahçeci okudu.
TJA’lı kadınlar olarak DBP öncülüğünde 4 Temmuz’dan itibaren “Özel savaşa karşı kadın buluşmaları” başlığı altında düzenledikleri atölye çalışmalarıyla 3 bin 200 kadına ulaşıldığı kaydedilen raporda, Kürt kadın hareketinin, her dönemde olduğu gibi, bu dönemde de çoklu krizlere karşı mücadele ettiği vurgulandı. Krizlerin derinleşmesinin temel nedenlerinden birinin, özel savaş politikalarının yoğun bir şekilde uygulanması olduğuna dikkat çekilen raporda bu farkındalıkla kadınlarla bir araya geldikleri yer aldı.
“BAŞLICA HEDEF GENÇLER OLDU”
Kürdistan coğrafyasında 2015 yılına kadar “sinsice” hazırlıkları yapılan, sonrasında ise daha açık biçimde fuhuş, uyuşturucu, ajanlaştırma ve zorunlu göç gibi yöntemlerle kendini gösteren özel savaş politikalarının merkezinde yoksulluğun bulunduğu vurgulanan raporda, “Mevcut faşist ve tekçi rejim, Kürdistan’da üretim yerine tüketime dayalı bir toplum dizayn ederek, merkezin kontrolünde, bağımlı ve sıkışmış bir yapı yaratmaktadır. Bu süreçte umutsuzluğa sürüklenen kadınlar ve gençler, özel savaş politikalarının başlıca hedefleri arasında yer almıştır. Amaç; tarihsiz, kimliksiz, hafızasız, mücadelesiz ve nihayetinde örgütsüz bir toplumsallık yaratmaktır. Katliamlar, faili meçhul cinayetler, infazlar, sıkıyönetimler, OHAL uygulamaları, gözaltılar, tutuklamalar ve işkenceler, ulus-devlet aklının Kürdistan’da süreklileştirdiği insanlık dışı yöntemlerdir. Tüm bunlarla yol alacağını düşünen sistem, en güçlü direnişi yine Kürdistan’dan görmüştür. Bu direnişi kırmaya kararlı olan devlet aklı, mevcut iktidar ve onun kontra ittifakları eliyle yeni savaş yöntemleri geliştirmeye devam etmektedir” denildi.
73 ATÖLYE İLE 3 BİN 200 KADINA ULAŞILDI
Kadın buluşmalarında, özel savaş politikalarını ve bu politikalara karşı mücadele yöntemlerini ele alındığı kaydedilen raporda, üç aylık süreçte 17 katılımcı ile 15 ilde 73 atölye gerçekleştirildiği vurgulandı. Yaklaşık 3 bin 200 kadınla birebir temas kurulduğu belirtilen raporda, çalışmaların anadillerde (Kurmancî, Kirmanckî) yürütüldüğü ve özel savaşa karşı mücadelede ilk adımın, anadil çalışmalarını çoğaltmaktan geçtiğini vurgulandı.
ATÖLYELERDE ORTAYA ÇIKAN TESPİTLER
Atölyelerde ortaya çıkan özel savaş yöntemleri de raporda şöyle sıralandı:
“- Kadınların yoksulluk üzerinden erkeklere ve erkek-devlet taleplerine muhtaç hale getirilmesi,
– Kolluk güçlerinin, ‘sevgi’ adı altında kurdukları ilişkilerle kadınları kimliklerinden ve mücadelelerinden uzaklaştırması; bu süreçte ses ve görüntü kayıtlarıyla kadınlara şantaj yapılması,
Üniversitelerde genç kadınların ajanlık ve duygusal ilişkiye zorlanması, işbirliğini reddetmeleri durumunda okullarının engellenmesi ya da aileleriyle tehdit edilmeleri,
– Korucuların ve kolluk güçlerinin kadınlara yönelik taciz ve tecavüz olaylarında faillerin cezasız bırakılması,
– Uyuşturucunun Kürdistan’da kolayca dolaşıma sokulması, taşıyıcılık yaşının 7’ye, kullanım yaşının ise 12-13’e kadar düşmesi; buna karşı tedbir alınmaması, aksine teşvik edilmesi,
– Kürdistan’a görevlendirilen memurların, özellikle imamların, din adı altında asimilasyon politikaları yürütmesi,
– Fuhuşun Kürdistan’da özel olarak yaygınlaştırılması ve Kürt kadınlarının buna zorlanması,
– Yoksullaştırılan ve zoraki birlikteliklere itilen kadınların çaresizlik hissiyle intihara sürüklenmesi,
– Keyfi gözaltı ve tutuklamalarla özellikle gençlerin coğrafyalarından koparılması ve göçe zorlanması,
– Bölgenin ekonomik olarak geri bırakılması, iş ve istihdam alanlarının yaratılmaması, bunun sonucunda iktidar partilerine üyelik veya kimliğini inkâr etme gibi durumlara zorlanma,
– Kürt kadınlarının eşitlik ve özgürlük mücadelesinin, feodal zihniyetlerle, tarikat ve cemaatler aracılığıyla etkisiz hale getirilmeye çalışılması,
– Ailelerin çocukları ile tehdit edilerek kadınların örgütlü mücadeleden, kimliklerinden, dillerinden ve hak taleplerinden uzaklaştırılması, bölgenin ekolojik ve tarihsel değerlerinin yok edilmesi…”
Özel savaş politikalarının uygulanmasının ardından siyasi, ekonomik ve sosyolojik hedef bulunduğu vurgulanan raporda da, “Bu stratejilerin temel amacı, toplumsal ve siyasal yapıyı cinsiyetçi, milliyetçi ve dinci eksende kontrol altında tutarak, kapitalist moderniteye karşı bir alternatif olan demokratik ulus inşasını engellemektir. Söz konusu politikalar, toplumda bölünmeler yaratarak kolektif kimlik ve dayanışmayı zayıflatmayı hedefler” diye belirtildi.
ÖZEL SAVAŞ POLİTİKALARININ AMACI
Özel savaş politikalarının uygulanma amaçları raporda şöyle sıralandı:
“- Toplumsal Dayanışmayı Zayıflatmak: Kürdistan’da halklar ve inançlar arasında dayanışmayı zayıflatmak amacıyla kültürel, dilsel ve dini ayrılıklar körüklenmektedir. Toplum içindeki grupların birbirine karşı kışkırtılması, halkın birlikte hareket etme kapasitesini zayıflatır.
– Kürt Kimliğini Zayıflatmak: Kürt kimliği ve kültürel değerler sistematik olarak baskı altına alınmakta ya da asimile edilmeye çalışılmaktadır. Bu kapsamda eğitim, dil ve kültür politikaları özel savaş stratejileriyle şekillendirilmektedir.
– Ekonomik Bağımlılığı Artırmak: Kürdistan coğrafyasının ekonomik olarak merkezi yönetime bağımlı hale getirilmesi, halkın ekonomik gücünü zayıflatmakta ve alternatif ekonomik yapıların kurulmasını engellemektedir. Bu durum, bağımsız hareket edebilme kapasitesini sınırlarken, devletin kontrolünü güçlendirmeye yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilir. Gittikçe yoksullaştırılan halk, çaresizlik hissiyle ‘kolay yoldan para kazanma’ adı altında fuhuş, uyuşturucu ve ajanlaştırma gibi kimliksizleştirici politikalara maruz bırakılmaktadır.
– Psikolojik Operasyonlar ve Propaganda: Medya ve diğer araçlar kullanılarak Kürt hareketi ve demokratik siyaset kurumları hakkında olumsuz algılar oluşturulmakta, toplum demoralize edilerek manipüle edilmektedir. Bu propaganda, halkın kendini güçsüz ve yalnız hissetmesini sağlayarak iktidarın tahakkümünü pekiştirmeyi hedefler.
– Göç ve Demografik Değişim: Bazı bölgelerde göç ettirme, demografik yapıyı değiştirme ve yerleşim düzenlerini bozma politikaları uygulanmaktadır. Bu durum, Kürt toplumunun kolektif hareket kapasitesini zayıflatarak sosyal ve politik bağları koparmayı amaçlamaktadır.
– Şiddet ve Baskı Unsurları: Askeri operasyonlar, gözaltılar, keyfi tutuklamalar ve diğer baskı unsurları, direnişi kırmak ve halkın sesini kısmak için kullanılan yöntemlerdir. Bu tür uygulamalar, günlük yaşamı olumsuz etkileyerek halkın güvenlik ve huzur içinde yaşama hakkını ihlal etmektedir.
– Etnik ve Mezhepsel Çatışmaların Teşviki: Kürdistan’da yaşayan farklı etnik ve mezhepsel gruplar arasında gerilim yaratma ve çatışma teşvik etme, özel savaş stratejilerinin önemli bir parçasıdır. Bu durum, Kürt toplumu içinde ayrışmalara neden olarak ortak hareket etme potansiyelini sınırlamaktadır.”
Raporda, “ Özetle, özel savaş politikaları Kürt toplumunun sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını zayıflatarak, bağımsızlık veya özerklik hareketlerini engellemeyi amaçlamaktadır. Özel savaş politikalarının Kürdistan’da yarattığı yıkımlara karşı, kadınlarla yapılan atölyelerde dinlediğimiz ve tartışarak farkına vardığımız sorunlara etkili çözümler geliştirmek için toplumsal dayanışma, kültürel güçlenme, demokratik katılım ve uluslararası farkındalık gibi alanlarda stratejik adımlar atmak gereklidir” denildi.
ÖNERİLER
Raporun son kısmında sonuç ve öneriler şöyle sıralandı:
“- Toplumsal Dayanışma Ağlarını Genişletmek: Kadın hareketinin başarısı, dayanışma ağlarının gücünden gelir. Bu ağlar, mahalle ölçeğinden başlayarak kadınların sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde genişletilebilir. Sağlık, eğitim, hukuki destek gibi temel konularda kadınlara destek sağlayan dayanışma ağları, kadınların güçlenmesine katkı sunar.
– Ekonomik Özgürlüğü Güçlendirecek Kolektif Projeler: Kadınların ekonomik olarak bağımsız hale gelmesi, toplumsal baskıları azaltmada ve özgüvenlerini artırmada kritik bir rol oynar. Kadın kooperatifleri ve kolektif iş girişimleri gibi modellerle, kadınların üretim süreçlerine katılımı sağlanabilir. Bu projeler, yerel ekonomiyi güçlendirirken kadınlara gelir ve ekonomik bağımsızlık kazandırır.
– Alternatif Eğitim Programları ve Kadın Akademileri: Kadınların farkındalık ve bilgilerini artıracak alternatif eğitim programları geliştirilmelidir. Kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, tarih, dil ve kültürel farkındalık gibi konularda eğitimler düzenlenebilir. Bu eğitimler, hem genç kadınlara hem de yetişkin kadınlara ulaşarak toplumsal cinsiyet farkındalığını artırabilir.
– Medya ve Dijital Platformları Etkin Kullanmak: Özellikle kolluk kuvvetlerinin genç kadınlara sosyal medya üzerinden duygusal ilişki adı altında ulaşmaya çalıştığı bir ortamda, kolektif bir farkındalık yaratmak önemlidir. Medya ve dijital platformlar, örgütlü ve planlı bir şekilde kullanılarak genç kadınları bu tehlikelere karşı uyaran içerikler oluşturulabilir. Bu platformlar, kadın hareketinin görünürlüğünü artırırken, kadınların yaşadığı sorunları daha geniş bir kitleye duyurur.
– Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi: Toplumsal cinsiyet eşitliği, yalnızca kadınlarla değil, tüm toplumun katılımıyla sağlanabilir. Eğitim programları, özgün ve karma olmak üzere her yaştan insana hitap edecek şekilde düzenlenebilir.
– Hukuki Destek ve Hak Bilincini Artırmak: Kadınların haklarını daha iyi savunabilmeleri için hukuki destek ağları ve danışmanlık hizmetleri oluşturulabilir. Bu hizmetler, kadınların haklarını koruma konusunda daha bilinçli ve kararlı olmalarını sağlayabilir. Ayrıca, kadın haklarını savunan avukat ağı gibi yapılar, kadın hareketinin gücünü artırabilir.
– Kadınların Siyasete Katılımını Artırmak: Kadınların siyasi alanda daha fazla yer alması, kadın haklarının toplumsal ölçekte savunulmasında büyük bir adımdır. Örgütlü kadın mücadelesi, mevcut durumda en umut verici güçtür ve toplumsal değişimi gerçekleştirebilme kapasitesine sahiptir. Bu nedenle, kadınların örgütlü mücadelesiyle özel savaş politikalarına karşı öz savunma geliştirilmesi önemlidir. Özel savaş politikaları, kadınları örgütsel mekanizmalardan uzaklaştırmayı hedeflese de, kadınların örgütlü gücü ve iradesi, erkek egemenliğine karşı en etkili savunma aracıdır.”
ÖZSAVUNMAYI GELİŞTİRME KARARLILIĞI
Raporun sonuç kısmında şu ifadelere yer verildi: “Çalışmalarımıza devam ederken, Colemêrg’de ortaya çıkan ve özellikle genç kadınları fuhuşa ve uyuşturucuya zorlayan bir çetenin üyelerinin büyük kısmının AKP yöneticisi ve kolluk güçleri olduğu, bu durumu ifşa eden ailelerin ise savcılar tarafından şikâyetlerinden vazgeçirilmeye çalışıldığı kamuoyuna yansımıştır. Ayrıca, bu hakikati ortaya çıkaran özgür basın emekçisi Rabia Önver’in evine baskın düzenlenmesi, devlet, yargı ve asker arasındaki işbirliğini gösteren önemli bir örnektir. Wan’da iki kadının uzman çavuşlar tarafından taciz edilmesi ve Şirnex’teki benzer bir olayın yaşanması, kadınların özsavunmasını geliştirme kararlılığını artırmıştır. Bu nedenlerle, DBP Kadın Meclisi olarak özel savaş politikalarına karşı çalışmalarımıza devam edeceğimizi ve örgütlü kadınlarla özgür bir toplumun inşası için mücadelemizi sürdüreceğimizi bir kez daha yineliyoruz.”
MA