Özel savaş politikaları, iktidarların günümüzde özellikle örgütlü toplum ve yapıları tasfiye etmek amacıyla kullandığı yöntemlerin başında geliyor. Özel savaş, “topluma karşı bir bütün olarak ilan edilmiş bir savaş” olarak tariflendirilir. Özel savaş, politik, sosyal, kültürel, ekonomik ve askeri bütün alanları kapsar. Ancak özel savaşla asıl hedeflenen, toplum ve bireyleri zihnen esir almaktır.
Özel savaşın hedefinde olan kesimlerin başında, toplumun değişimi ve dönüşümünde öncü güç olarak yer alan kadınlar ve gençler gelir. Taciz, tecavüz, fuhuş, uyuşturucu, şiddet ve katliamlarla kadın ve gençler zihnen esir alınmak istenir. Bu durum, bir noktadan sonra fiziki imhaya kadar götürülür.
Şirnex, özel savaş politikalarının yoğun bir şekilde uygulandığı kentlerden birisi. Burada özel savaş politikaların uygulayıcılarının başında, asker, polis, korucu ve bağlı kişiler geliyor. Söz konusu kişilerin bulaştığı suçlar birçok kez açığa çıkmıyor. Gazeteci, avukat ya da farklı bazı çevrelerin girişimiyle ortaya çıkan suçlara dair davalar ise genelde cezasızlıkla sonuçlanıyor. Failin asker, korucu ve polis olduğu davalar ise ya beraatla sonuçlanıyor ya da failler tek bir gün dahi cezaevinde kalmayarak az bir cezaya çarptırılıyor.
Şirnex Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu’nda yer alan avukat Suzan Karagol, özel savaş politikalarıyla hedef alınan kadınların kentte yaşadığı sorunları anlattı.
CEZASIZLIK VE ADALETE ERİŞİM
Kadına yönelik şiddetin arttığına dikkati çeken Suzan Karagol, şiddetin artmasında yargıya erişim noktasında yaşanan zorlukların geldiğini söyledi. Suzan Karagol, şiddet gören bir kadının ilgili mercilere başvurduğunda daha fazla bir mağduriyet yaşamaya başladığına işaret ederek, “Şiddet ve kadın katliamların artmasını iki açıdan değerlendirebiliriz; birinci sebebi kadının adalete erişime yaşadığı zorluk. İkincisi ise devletin uyguladığı cezasızlık politikası. Bir kadın şiddete maruz kaldığında, hakları hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadığından zorluk yaşıyor. Şiddete maruz kaldığında ve bundan kurtulmak istediğinde adli makamlara başvuruyor, ancak adli makamların sergilemiş olduğu tutumlar kadının bundan vazgeçmesine sebep oluyor. Kolluk, kadını şiddet gördüğü eşi ile barıştırmak ya da faile teslim etmekte. Bu nedenle kadın var olan hakkına erişmemiş oluyor” diye kaydetti.
‘İSTATİSTİKLER GERÇEĞİ YANSITILMIYOR’
Bölgede yaşanan kadın katliamlarının ya da şiddetin yeteri kadar gündemleşmediğini söyleyen Suzan Karagol, resmi kurumların şiddete dair verilerinin ise gerçeği yansıtmadığını kaydetti. Suzan Karagol, “Uygulanması gereken hukuk ya geç uygulanıyor ya da fiili olarak hukuka müdahale edildiği için fail yeterince soruşturulmuyor. Ya da fail soruşturmadan uzak tutuluyor. Alması gereken cezayı almıyor. Bizim gördüklerimiz ve yaşadıklarımız ile devletin yayınlamış olduğu istatistikler birbirini tutmuyor. Mesela devletin istatistiklerine göre Şırnak bölgesi şiddetin en az olduğu yer olarak gösteriliyor. Ama uygulamaya baktığımızda böyle olmadığını biz burada yaşayanlar biliyoruz” dedi.
‘KOLLUK GEREKEN CEZAYI ALMIYOR’
Failin asker ve polis olduğu dosyalarda cezasızlık politikasının devreye konulduğuna dikkati çeken Suzan Karagol, “Devlet, bu bölgede uygulamak istediği politikaları kolluk veya yargı üzerinden yürütüyor. Yargı makamları üzerinden politikasını yürütüyor. Yani aslında devlet politikası yargı eliyle yürütülmüş oluyor. Batıda kolluğa verilen görev ile bu bölgedeki kolluğa verilen görev ve güç aynı değil. Ceza dosyalarında asker, polis veya korucu sanki devlet onlarmış gibi yaklaşıyorlar. Kolluk güçleri tutuksuz yargılanıyor ya da soruşturmadan ayrı tutuyorlar. Almaları gereken cezayı almıyorlar. Yaptırım uygulanmadığı için ya da süresinde uygulanmadığı için caydırıcılık faktörünün etkisi azalıyor. Bu bölgede olan kolluk, ‘ben bir kadını katletsem de, şiddet uygulasam da devlet beni koruyacak’ diyor. Yaptırıma maruz kalmadığı için bu gücü kendisinde daha çok görüyor” şeklinde konuştu.
‘YARGI, KATLEDİLEN KADINI YARGILIYOR’
Yargı sürecinde failler yerine mağdur kadınların yargılandığını ifade eden Suzan Karagol, yargının ısrarla kadınlarda “hata” aradığını dile getirdi. Suzan Karagol, “Bir kadın katledildiği zaman failleri yargılanmalı. Ancak maktul olan kadın yargılanan kişi konumuna getiriliyor. Hakim veya savcı neden öldürdüğünü irdeleme başlıyor, ısrarla öldürülen kadının hatası aranıyor. Zaten hak kaybına uğramış kişi kadın. Aslında fail yargılanmıyor, kadın yargılanıyor. Yaptığı şeyi meşrulaştırmaya çalışıyor ve hedef şaşırtıyor. Halbuki adil bir yargılamada failin süreç başladığından beri konuya dahil edilmesi gerekiyor. Özellikle kolluğun fail olduğu dosyalarda fail tutuksuz yargılanıyor, sonraki süreçte ceza indirimine gidiliyor” diye belirtti.
Kadın katliamlarına dair davalara müdahillik taleplerinin de genelde reddedildiğini aktaran Suzan Karagol, “Mahkemenin talebimizi kabul etmeme gerekçesi ‘siz taraf değilsiniz’ oluyor. Ama biz tarafız. Bir kadın mağdur oluyor ve komisyona başvuruda bulunuyor. Biz kadının ailesi adına dosyayı takip etmeye çalışıyoruz” dedi.
ŞİDDET NASIL ÖNLENEBİLİR?
Suzan Karagol, “Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW)” gibi sözleşmelerin uygulanmasıyla şiddet ve katliamların önlenebileceğine vurgu yaptı. Suzan Karagol, sözleşmelerin uygulanması halinde kadınların adalete erişiminin de kolaylaşacağını dile getirdi. Suzan Karagol, şöyle devam etti: “Ancak şiddetin önüne geçmek için yerelden başlamak lazım. Mesela burada nüfusu 50 binin üzerinde olan belediyeler kadın sığınma evleri açabilir. Bu şekilde kadına ulaşmaya çalışabilir. İlkin şiddetin tanımı yapılabilir. Kadının nasıl bir şiddete maruz kaldığının farkında olması gerekiyor. Şiddete maruz kaldığının farkına varmazsa adalete erişme isteği olmaz. Eğer şiddete maruz kaldığını anlarsa şiddetten kurtulmak isteyecek. Bu noktada biz onlarla yürüyebiliriz. Devletin, yargının, baroların ve STK’lerin beraber çalışması gerekiyor. Bir kadın ölmeden önce önlemin alınması gerekiyor. Bunu nasıl sağlayabiliriz; var olan dosyaların adil bir şekilde yürütülmesini sağlayabiliriz. Gerekli cezaları verebiliriz ya da mevzuatta hak ihlalini karşılayacak bir yasa yoksa bir yasa getirilebilir.”
Zeynep Durgut / MA