Türkiye, 2022 bilançosuna göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvurularda birinci sırada yer alan ülke konumunda. AİHM gündemindeki başvuruların 20 bin 110’u Türkiye kaynaklı hak ihlali şikayetlerinden oluşuyor. Söz konusu şikayetler, başvuruların yüzde 26,9’unu oluşturuyor. Başvurulara konu olan ihlallerin yaşandığı yerlerin başında ise cezaevleri geliyor. Cezaevi sayısının 403’e çıktığı Türkiye’de, politik gerekçelerle tutuklanan kişilerin yaşadıkları ihlaller her geçen gün daha da artıyor.
“BAŞAT HAK İHLALİ TECRİTTİR”
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Van Şubesi yöneticilerinden avukat Savaş Avcı, cezaevlerinde yaşanan ihlalleri değerlendirdi. Van Barosu, ÖHD ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Şubesi ile birlikte düzenli olarak cezaevlerini ziyaret ederek tutuklularla görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirten Avcı, cezaevlerinde kronikleşen bir takım hak ihlallerinin yaşandığını söyledi. Hak ihlallerinin son yıllarda artmaya başladığını vurgulayan Avcı, “Bu ihlallerin başatlarından bir tanesi tecrittir. Aslında tecridin nereden başladığı ve neyden kaynaklandığı hepimizin malumudur. Tecrit, İmralı da başlayarak diğer cezaevlerine de yayıldı. Bu bir gerçekliktir” dedi.
“PSİKOLOJİK BASKI HAD SAHFADA”
Mevcut yasal düzenlemelerde, “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların tek kişilik koğuşlarda kalabileceği ve onun dışındaki tutuklu ve hükümlü kişilerin çoklu koğuşlarda kalması gerektiği”nin belirtildiğine değinen Avcı, “Fakat buna rağmen son zamanlarda S Tipi şeklinde tek hücreli cezaevleri yapıldı. Hükümlüleri geçtik, tutuklular dahi bu tek kişilik koğuşlarda tecrit koşullarında tutuluyor. Bunun yanı sıra bir takım işkence iddiaları var. Psikolojik baskı had safhada. Örneğin Ahlat T Tipi Kapalı Cezaevini ziyaret ettiğimiz zaman, cezaevinin yeni olmasına rağmen orada tıraş odası bulunmuyor. Mahpusları koridorda tıraş etmeye zorluyorlar. Birçok mahpus buna tepki olarak tıraş olmayı reddediyor. Bunlar küçük görünen şeyler ama psikolojik şiddeti had safhaya çıkarmak ve cezayı sadece özgürlüğün kısıtlaması boyutundan çıkararak gerçek manada cezalandırma yoluna gitmek için yapıyorlar” diye konuştu.
KÜRTÇEYE TAHAMÜLSÜZLÜK
TV kanallarının, gazete ve dergilerin yasaklanma sorunun da devam ettiğine dikkat çeken Avcı, “Birçok cezaevinde Yeni Yaşam, Evrensel ve Birgün gazetesi alınmıyor. Bu gazeteler, Türkiye’de yasaklı değil fakat cezaevi için yasaklıdır. Bu da haberleşme hakkını ciddi manada ihlal ediyor. Yine Kürtçeye karşı tahammülsüzlüğün hala devam ettiğini görüyoruz. Söz açıldığı zaman hükümet, ‘Kürtçe ile ilgili bütün engelleri kaldırdık’ diyerek propagandasını yapıyor. Ancak cezaevlerine Kürtçe kitaplar, dergi, gazeteler alınmıyor. Hatta Kürtçe mektuplar da alınmıyor. Dolayısıyla Kürtçeye karşı tahammülsüzlük had safhadadır. Bazı cezaevlerinde TRT Kurdi bile yasak. Geçen yıl ziyaret ettiğimiz bir cezaevinde TRT Meclis bile yasaktı. Bunun gerekçesi ise cezaevinde tutuklu bulunan siyasilerin, Meclis’i izlemesini engellemektir. Son bir yıl içinde dışarda yaşanan enflasyonun cezaevine yansıması iki katı daha fazladır. Aileler, cezaevindeki çocuklarına dışardan bir şey gönderdiği zaman, cezaevi yönetimi tarafından, ‘Cezaevi içerisinde satılıyor’ denilerek alınmıyor. Bunun da temel amacı tutsağı ekonomik anlamda zor durumda bırakmak içindir” diyerek cezaevlerinde yaşanan diğer hak ihlallerini anlatı.
“TÜM HAKLAR İHLAL EDİLİYOR”
Yaşan hak ihlallerin dışardan bakıldığı zaman basit gibi görünebileceğini fakat tüm bunlar cezaevi boyutuyla değerlendirildiği zaman mutlak bir tecrit olduğunun altını çizen Avcı, “Türkiye cezaevlerinde maalesef özgürlük dışında birçok hakkın ihlal edildiğini görüyoruz. Türkiye ve Kurdistan cezaevlerinde politik saiklerle tutuklanan ve adli gerekçelerle tutuklanan kişiler arasında da eşitlik ilkesi çiğneniyor. Politik saiklerle cezaevine konulmuş kişilerle adli vakalardan dolayı tutuklanmış kişiler arasında hem uygulamada hem de yasal mevzuatta farklılıklar var. Yasal mevzuatta, tutuklular arasına bir ayırım konulmuş. Politik gerekçelerle cezaevlerinde bulunan kişilerin infaz süreleri bile değişkenlik gösteriyor. Bu başlı başına Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Yine aralarında doktordan İmamına kadar birçok kişinin bulunduğu Ceza Gözlem Kurulları oluşturuldu. Bunlar hukukçu da değil. Bunlar bir tutuklunun durumu hakkında karar veriyor. Bu uygulama sadece politik tutuklular için yapılıyor. Yaşanan bir diğer hak ihlali ise politik tutukluların muhatap bulma noktasıdır. Cezaevinde bulunan tutuklular cezaevi idaresi ile görüşmek için defalarca talepte bulanmasına rağmen hiçbir muhatap bulamazken, adli tutuklu bir kişi istediği takdirde cezaevi idaresinden savcıya kadar herkesle hızlı bir şekilde görüştürülüyor” ifadelerini kullandı.
“DUYARSIZLAŞMAYA BAŞLADIK”
Bir avukat ve insan hakları savunucusu olarak 10 yıldır cezaevlerini ziyaret ettiğini dile getiren Avcı, konuşmasına şöyle devam etti: “Hak ihlalleri giderek artıyor. Bununla birlikte biz, insan hakları savunucuları da duyarsızlaşmaya başladık. Raporlarımızda artık Kürtçe kitabın cezaevine girmemesini hak ihlali olarak yazmamaya ya da önemsememeye başladık. Çünkü o kadar vahim şeyler yaşanıyor ki mesela cezaevleri girişlerinde çıplak arama, ‘otur kalk’ gibi uygulamalar var. Bunlar insan onurunu ayaklar altına alan uygulamalardır. Artık neredeyse iki haftada bir cezaevinden tabutlar çıkmaya başladı. İnsanlar, hastalıklardan dolayı hayatlarını kaybediyor. Sağlığa erişim hakları engellendiği için insanlar yaşamını yitiriyor. Bunun gibi durumlarla karşılaştığımız zaman bir derginin ya da gazetenin cezaevine girip girmemesi artık neredeyse önemsemiyoruz. Çoğu zaman da sormuyoruz. İhlaller o kadar arttı ki artık ağırdan hafife doğru bir sıralama yapmak zorunda kaldık. Maalesef her geçen gün Türkiye’nin insan hakları ihlali sıralaması daha da kötüye gidiyor.”
“YAŞANAN HAK İHALLELİRİ POLİTİKTİR”
Cezaevlerinde yaşanan tüm hak ihlallerinin belli bir politika doğrultusunda yapıldığını kaydeden Avcı, “Cezaevinde yapılan bu uygulamaların bireysel kaygılarla yapıldığını düşünmüyorum. Çünkü bireysel olsaydı bir iki cezaevinde veya belli dönemlerde yaşanırdı, soruşturma ve kovuşturma açılırdı. Fakat bunlar politik bir sürecin öznesidir. Cezaevlerinin durumu Türkiye’de yaşanan siyasi stratejiden bağımsız değildir. İktidarın dışarda yürütmüş olduğu bir baskı var ve bunun bir ayağı da cezaevlerinde yürütülüyor. Çünkü bu hak ihlallerine ilişkin Adalet Bakanlığına başvuru yaptığımız zaman ret cevabı bile verilmiyor” şeklinde konuştu.
Cezaevlerinde insan haklarını savunmaya devam edeceklerini belirten Avcı, “Raporlarımızı yapmaya devam edeceğiz. Çünkü mahpusların gideceği başka bir yer yok. Türkiye’deki bütün hapishane koşullarının bir daha gözden geçirilmeli, bağımsız kurullarca denetlenmeli ve özellikle gözlem kurulu kararıyla ilgili bir değişikliğe gidilmesi gerekiyor” dedi.
Ömer Akın / MA