Araştırma şirketlerinin son verilerine göre Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne halk desteği yüzde 60 ile yüzde 70 bandında seyrederken oy oranları yüzde bir ile 8 arasında seyreden bazı ırkçı partiler ile ulusalcı kesimin medya organlarında süreç karşıtı söylemleri dikkat çekiyor. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un Amed’de okuduğu Kürtçe şiiri Meclis’in resmi hesabından paylaşması sonrası ulusalcı kesimlerden ırkçı söylemler yükseldi. Yine İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan heyetteki görevi nedeniyle bu kesimlerin hedefi oldu. Bu kesimlerin ana akım medyada süreç karşıtlığı temelinde görünürlüklerinin artması da dikkat çekiyor. Süreç karşıtı kesimlerin tutumuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan gazeteci-yazar Akın Olgun, bu kesimlerin olmasını “olağan” bularak, “Tersi olsaydı, konu Türkiye’de geçmiyor olurdu” dedi.
Asıl sorunun bu kesimlerin tutum ve demagojik söylemlerinin halklar arasındaki bağları zayıflattığını ifade eden Olgun, “barışı” nefret objesine dönüştürdüklerini söyledi. Süreç karşıtı kesimlerin çıkarları olduğuna dikkat çeken Olgun, “Bu noktada iki durumunun üzerinde durmak lazım. İlki, bu ve benzeri süreçlerin siyasette ve toplumsal zeminde büyük değişimlere, dönüşümlere yol açacağı ve eskiyenin tasfiyesinin kaçınılmaz olduğu, 2’ncisi ise devletin yapısal dönüşüme girmesiyle, klikler arasında güç savaşının kızışması ve devlet içinde kalabilmenin yolu olarak tıkayıcı tutumla direnç gösterilmesi. Ulusalcı klik üzerinden söylemek gerekirse İttihatçı geleneğin ideolojik, siyasi ve operasyonel ayağını koruyan bu kesimin en büyük özelliği, sayılarının az olmasına rağmen seslerini yüksek çıkarmayı başarabilmeleridir. Bunu genelde üç yolla inşa ediyorlar. İlki popüler isimlerle toplumun geniş kesimlerine kendi düşüncelerini empoze ederek. İkincisi, daha önce devletin içinde etkin olan; ama bir biçimiyle tasfiye edilen kesimleri aynı politik çıkar doğrultusunda, süreç karşıtlığı argümanında birleştirerek ve üçüncüsü ise iktidarın baskı ve şiddet politikaları karşısında kendisini çaresiz hissedenlerin öfkesini, şoven söylemlerle konsolide ederek. Özetle, süreci tıkar veya bozarsanız size daha fazla ihtiyaç olacak. Süreç bir çözüme doğru yol alırsa kendisine ihtiyaç kalmayacak ve devlet içindeki yerleri pay edilecektir” diye konuştu.
‘SÜREÇ KARŞITI CEPHE İNİSİYATİFİ KAYBETTİ’
Süreç karşıtı kesimlerin süreç karşıtlığını kaşıyabilecek her durumu silah olarak kullandıklarını belirten Olgun, bir halkın dilinin “bölücü” kılmanın basite almamak gerektiğini söyledi. Kurtulmuş’un Kürtçe konuşmasını ve sonrasında yaşananlara değinen Olgun, “Bu bize şunu işaret etti: Sürecin bir adım ileriye doğru gittiğine dair en ufak bir veri bile panik havası yaratıyor. Adeta panik butonuna basıldı ve ulusalcısı, açık ırkçısı, cemaatçisi, sol maskeli şoveni aynı yere hücum etti. Bana sorarsanız, o gün ilk defa barış karşıtı cephe bir anda sürecin gerisine düştü ve inisiyatifi kaybetti. İşte Pervin Buldan’ın bir cümlesi üzerinden koparılan fırtınanın ve algı operasyonun bir sebebi de buydu. Yani, yeniden öne geçmek ve inisiyatifi ele almak. Alabiliyorlar mı peki? Evet, alabiliyorlar. Çünkü önlerinde kocaman bir siyasi boşluk var. Peki, bu boşluğu neden Kürt demokratik siyaseti, barış savunucuları dolduramıyor? İşte asıl sormamız ve üzerine düşünmemiz gereken bu ‘rahatlık’ hali. Bu noktada, Kürt siyasetinin süreci ele alma, demokratik siyasetin gücünü yaratıcılıkla sahaya yansıtma, imkan ve olanakları yine sürece uyumlu kılacak şekilde etkinleştirme, Öcalan’ın paradigmasını çağın gereklerine uygun biçimde iletişim diline aktarma gibi çok başlıklı alanlarda, bir disiplin oluşturması acil gözüküyor. Sürece dair argümanlarınızı, barışın ve kurulan paradigmanın önemini, klasik ezberlere sığınmadan, en yalın şekilde anlatabilecek siyasetçilerinize, herhangi bir ana muhalefet medyasında bile, düzenli şekilde yer bulduramıyorsanız, başarısızsınız ve daha da beteri bunu kabullenmişsiniz demektir” ifadelerini kullandı.
ADIM ATILMAMASI SÜRECİN ALTINA DİNAMİT KOYAR
Olgun, sürecin başarısı ile geniş kesimlerin ekonomik ve demokratik temelli beklentileri arasında uzlaşmaz bir çelişkinin doğması halinde süreç karşıtı kesimlerin toplumda karşılılık bulabileceğine işaret etti. Olgun, “MHP’nin ‘Bahçeli modeli’ olarak tarif ettiği bu süreç, toplumsal anlamda nefes aldırmayan, ekonomik anlamda umut vermeyen, demokratik anlamda huzur üretmeyen bir zeminde yürürse, barış karşıtlarının büyük çabalar harcamasına gerek de kalmayacak. Sürecin altına dinamit koyan ve patlatmaya hazır hale getiren şey, toplumun beklentilerine cevap verecek, asgari düzeyde bile bir adımın henüz atılmamış olması. Toplum, ‘umut hakkına’ dair adım atılmasını ve hukuksuz tüm uygulamalara son verilmesini talep ediyor ki sürecin arkasında durabilsin. Bir ihtimalle iktidar, barış karşıtı cephenin büyümesini, CHP’nin bu cepheye dahil olacak noktaya gelmesini istiyor ve bunu kurguluyor. Böylece, sürecin açılımları başladığında, karşısında olanları Kürtler nezdinde ters köşeye düşürecek ve bunun üzerinden çözümden yana olanlar ve olmayanlar olarak seçim sürecine giden yolda, hamleler geliştirecek. Tüm bu gelişmeler, toplumun sürece ve barışa dair algısını bir parçada olsa umutlu tutmaya devam edecektir ve elbette bu umudun, siyasi kazanımla beslenmesi gerekir” şeklinde konuştu.
‘SÜREÇ HIZLANMAK ZORUNDA’
Komisyonun önemini vurgulayan Olgun, toplumsal beklentileri karşılayacak adımlar atılmazsa komisyonun varlığının boşa düşeceğini ifade etti. Sürecin artık hızlanmak zorunda olduğunu vurgulayan Olgun, şunları söyledi: “Önümüzdeki günlerde hem İmralı’dan hem de devlet cephesinden kimi önemli açıklamaların geleceğini düşünüyorum. Çünkü ne zaman sürecin tıkandığına dair emareler kendini göstermeye başlasa, genelde Öcalan yeni bir modelle, ön açıcı bir rol alarak, devletin elinden bahaneleri alacak şekilde taktik adımlar atıyor. Böylece sürecin bozucu gücünün kendisi değil, karşı taraf olduğunu ortaya koyuyor. Bu tutum, yarının siyaseti için de çok önemli. Başarısızlığı kendisine değil, tıkayıcı olana yüklüyor çünkü. Umarım Öcalan’ın ön açıcı tutumu daha fazla sürüncemede bırakılmaz ve cevap verilir. ‘Umut hakkı’ konusunda adımların atılması, Öcalan’ın toplumsal muhataplığa kavuşması, hasta tutsaklar, Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay gibi sürecin güvenine kapı açacak ve dolayısıyla barışa dair umudu büyütecek özgürlüklerin ivedilikle sağlanması olmazsa olmaz görünüyor. Toplumun beklentisi de bu yönde.”
MA / Uğurcan Boztaş

















