“Cemal, Kürdistan’ın kalbindendi, Diyarbakır Liceliydi.” Gençliğinde TKP’de siyasete başlayan Liceli Cemal Izra’yı arkadaşı Devrim Yılmaz Politika Gazetesi için yazdı. Yılmaz’ın yazısının tam hali şu şekilde:
Böyle bir yazıya başlarken bir derdi olmalı insanın. Nedir dert, neden yazdırır insana? İnsan neden dertlenir? Ben bugün Cemal Izra’nın yeniden aklıma gelmiş olmasıyla dertlendim…
Cemal, zaman zaman aklıma gelir. Geçmişin çözülmemiş düğümleri… İnsan yeter ki dert istesin. Onunla Ankara sonbaharında okul önünde tanıştığımızda 18 yaşlarındaydık. 1 Eylül 1987 günü fakültenin kapısına asılı listeye bakıyorduk. Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü kazananların kayıt gününü gösteren isim listesiydi. Kaymakam olmak için mi bu bölümü tercih etmiştik? Öyle değildi herhalde. Siyasete en yakın bölüm buydu sanırım, asıl neden bu olmalı. İçten içe siyasetle ilgilenmek ama henüz kabuğunu kıramamış olmak…
Cemal Izra’yı anlatayım dilim döndükçe… Cemal, Kürdüm diyen ilk Kürt arkadaşım, o yaşıma dek tanıştığım ilk Kürt idi o! O yıllar için az bir şey değildi. Erdemli yaşayan ve hayatına son noktayı koyabilen onurlu bir kuşaktandı Cemal! Sonrasında kuşaklar değişti.
Gümüşhane’de bizim bakkala alışverişe gelen, konuşmalarından Kürt olduğunu anladığımız, Kürt Aleviler vardı ve biz onları dağ köylerinin az sayıda kalan sakinleri bilirdik, şiveleri zaten farklıydı, öyle kodlamıştık. Gene de abim İbo, bu Alevi Kürtleri benimsemişti ve onlar da bizleri. Sanki o küçük kasabada onların akrabaları gibiydik. Yıllarca bizim bakkaldan alışveriş yaptılar. Kasabadaki işlerini birlikte takip ettik. Dostluğumuz yıllarca sürdü.
Cemal, Kürdistan’ın kalbindendi, Diyarbakır Liceliydi. Her daim elindeki tabakadan Lice tütünü sarardı. Bizim devrede tanıdığım en güzel insanlardan biriydi. Lice tütününün içine kokulu pipo tütünü koyup öyle içerdi… Fakültenin kapısından girdiğinizde bu pipo tütününün kokusunu ta kapıdan duyardınız ve onun solcuların mekanı 3. katta olduğunu anlardınız. Hiç kimseyi reddetmez, herkese tütün sarıp verirdi keyifle. Bu onun günlük rutin varoluşu haline gelmişti. Fakültede 3. kat alelade bir kat değildi, öğrenci kulüplerinin ve çay ocağının olduğu solcu buluşma mekanıydı. Şimdi toy hallerimi, yıllarımı düşünüyorum da…
Cemal, bir insan olarak bana hem çok yakın ve hem de çok uzaktı. Onun başka bir vatanı vardı… Kimi zaman şaka içinde bile olsa o çilekeş vatanı ya da onun olmayan o vatanı bize hissettirdiğini hatırlarım. Bir gün birlikte izlediğimiz bir maçta Türkiye milli futbol takımı yenilmişti. Maç bittikten sonra odaya dönerken bana “İyi yenildiniz!” diye espri yapmıştı gülümseyerek. Ben de gülmüştüm bu espriye. Herhalde bu espri Kürt meselesi konusunda benim Cemal’den aldığım ilk politik eğitimim olmalı!
Bu esprili anı-örnek, yeni kuşaklara anlamsız gelebilir ama bunu o günlerin koşullarında düşündüğünüzde derin bir politik mana taşıdığına emin olabilirsiniz. O zamanlar gazetelerin yazmadığı, televizyonlarda ise asla göremeyeceğimiz hak ihlallerini ve sivillere, köylülere yönelik işkenceleri Cemal’den dinlemiştim ilk! Hiç sebepsiz, sadece Kürt oldukları için insanları köy meydanına toplayıp işkence yapıyorlardı güvenlik güçleri! 12 Eylül faşist rejimin hala sürdüğü yıllardı. Kürt’e dair her şey yasaktı! Bu yasaklar döneminde Kürtçe müziği ilk kez gene bir öğrenci evinde dinlemiştim. Ajda Pekkan kaseti içine kaydedilmiş Şiwan Perwer şarkısı ”Kîne Em?“ olduğunu net hatırlarım. O ruhu dolduran ve de donduran etkileyici bir sesti! “Hey! Hey! Kîne Em?” diyerek meydan mı okuyordu, ağıt mı yakıyordu? Ne demekti bu? ”Kimiz biz?” diyordu uzayan tekrarlarda.
Cemal, okulun ilk yıllarında TKP’liydi.(O TKP’nin, bugün Kemal Okuyan şahsında somutlanan TKP ile hiç bir ilgisi yoktu!) 80’lerin TKP’si, ”Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesi gereği, Kürt meselesi konusunda Leninist bir çizgideydi. Cemal’in daha sonra ulusal harekete katılmış olduğunu ancak ölümüyle birlikte öğrendik. Cemal’in TKP’li oluşu Kürt arkadaşlarıyla çetin tartışmalara yol açardı! Bir Kürt nasıl TKP’li olabilirdi? Türkiye solu “Kürt sorununu” genelde devrim sonrasına ertelemeyi tercih etmiştir. Asıl mesele sosyalist bir devrimdir ve ulusal kimlikle ilgili özgürlük ve eşitlik talepleri genelde tali bir sorun olarak teorileştirilip, alanlarda ona yönelik politika üretilmiştir. Bir sömestr sonrası Cemal Ankara’ya döndüğünde kavgaya varacak düzeyde tartıştığı arkadaşına özeleştiri verip ulusal gerçeklikle yüzleşmişti… Cemal o yaz memlekette ne yaşamıştı? Neler olmuştu? Bu soruların yanıtının bir muamma olmadığı tahmin edilebilir. Yükselişe geçmiş bir hareket söz konusuydu ve Cemal’de de keskin dönüşümler yaratmıştı.
“Tokalaşmaları sertçedir, samimidir” diyen Selim Temo’nun “Ah Tamara” şiirinde anlattığı o insanlardan biriydi Cemal…
“Ah Tamara” şiirinden….
….düşümde bir sevda bulurum, adı: Tamara!
uzar, uzar sesim sessizlikte, bıkkınlığında sessizliğin
derken yarına inanmaya başlar birileri
düşlerinde umut bulur
saçlarında bölünmüş bir şefkatin sımsıcak izi
dudaklarında kaçak tütün tebessümü
ve tokalaşmaları sertçedir, samimidir
kendi renginde akar Kızılırmak
Dicle kendi dilinde çalkanır
ansızın hatırlanmış bir şey gibi……
Cemal’in gülen gözlerini görürdünüz tokalaşırken… Sımsıkı kavrardı elinizi, sanki hiç bırakmak istemezcesine. Bir de parmakları ince uzun diye kalmış aklımda. Esmerdi Cemal, koyu bir yüzü vardı. Yüzü, gülüşü, duruşu, tütün sarması hala belleğimde tazedir. Okula mı yoksa birilerine mi küsmüştü, okulu bırakıp gitti. Tekrar haber alamadık. Ta ki yıllar sonra bizim devreden bir arkadaştan onun dağda öldüğünü duyuncaya kadar… Kürt halkı nazarında şehit olmuştu. Toprak için savaşırken toprak olmuştu.
Ölümün yakıştığı bir insan tanır mısınız? Belki bunu düşünmediniz bile. Herkesin hayatında ölüm yakışmayan birileri vardı. Annelere ölüm yakışmaz mesela. Bir anne, ölümü çocuğuna yakıştıramaz. Sevdiğiniz bir arkadaşınıza, ölümü yakıştıramazsınız. Cemal Izra ile muhabbetimizin tam 34 yıllık bir mazisi var ve hala Cemal’e ölümü yakıştıramam! Ömrümüzden kayıp giden 34 yıllık bu zaman aralığında Cemal Izra’nın sıcak gülümsemesine ölümü yakıştıramam. Onda ölümün tam tersi olan her şey vardı. Ailesini tanımam. Anne baba hayatta mı bilmiyorum. Kardeşleri varsa, yeğenleri de vardır belki. Cemal Izra, o coğrafyada yaşamış binlercesinden, hatta on binlercesinden biri… Barışa, adalete, özgürlüğe muhtaç halde bu dünyadan göçüp giden gençlerden biri. Bu dert bize yetmez mi, niye yazdım onu tekrar, bu mazinin bugünde bir yeri olsun istedim. Tarihin derinliklerinde ses, söz olamadan göçüp giden bütün genç çocuklar adına… Yaşımın bu tarihten getirdiği utancı, biraz olsun kaldırmak adına…
Dipnot: Fotoğraf fakültenin 3. katında çekildi, soldaki Cemal Izra yanında Cemalettin Canlı
HABER MERKEZİ














