Aksaçlılar Emekli Hareketi Koordinatörü Salih Yiğit, kaleme aldığı yazıda Türkiye’de dijital medyaya yönelik baskıcı uygulamaları tarihsel bir çerçevede ele aldı. Yiğit, özellikle medya alanındaki yasaklamalara odaklanan değerlendirmesinde, matbaanın Avrupa’da ortaya çıkışıyla bugünün dijital medya ortamı arasında dikkat çekici benzerlikler olduğunu söyledi.
Yiğit, Gutenberg’in 1450’lerde matbaayı icat etmesinin bilgiyi ucuz, hızlı ve erişilebilir kıldığını hatırlatarak, “Bu gelişme egemenlerin bilgi üzerindeki kontrolünü kaybetme korkusunu tetiklemişti. Ardından yasak listeleri, sansürler ve matbaa açma izni gibi engeller geldi. Buna rağmen matbaa Rönesans, Reform ve Aydınlanma’nın önünü açtı” dedi.
Yazının tamamı şu şekilde:
1450’li yıllarda Almanya’nın Mainz kentinde Johannes Gutenberg Matbaayı icat etti. Bu buluş bilgiyi hızlı, ucuz, erişebilir ve çok daha geniş yaymayı mümkün kıldı. Bilgi halka indi. Bu durum başta Katolik Kilisesi olmak üzere egemen çevrelerin bilgi üzerindeki tekel ve denetimlerini kaybetme korkusunu tetikledi. Takiben ‘zararlı’ yayınlara yasak listeleri, sansür uygulamaları hatta matbaa açılmasının izine tabii tutulması art arda geldi. Tüm bunlara rağmen sonuç olarak Matbaa tarihsel süreçte Rönesans, Reform, Aydınlanma ve Modern Bilimin temellerini attı.
Avrupa’daki Reform sürecini adeta bir panikle izleyen Osmanlı Matbaanın gelişini kontrol edememe kaygısı nedeni ancak 270 yıl erteleyebildi ve yaygınlaşmasını engelledi. Neticede Okuryazarlık düşük, bilimsel üretim sınırlı kaldı. Avrupa ile olan entelektüel uçurum büyüdü.
Günümüzde Matbaa ile Dijital Medya karşılaştırıldığında benzer tepkiler de net olarak görülebilmekte. Artık herkes içerik üreticisi olabiliyor. Bilgi yine halka iniyor. Dijital Medya egemen güçlerin ve iktidarların geleneksel ’bilgi kontrolümüzden çıkıyor’ korkusunu tetiklemekte. ‘Toplum yanlış yönlendiriliyor’, ‘ahlak bozuluyor’, ‘gençler zehirleniyor’ ve benzer hezeyanlar ile erişim engelleri, içerik kaldırma, hesap kapatma, algoritma baskısı, Dezenformasyon yasaları, yargılamalar hatta tutuklamalar art arda geliyor.
Dijital Medya resmen yasaklanmıyor ama RTÜK (para cezaları, program kapatma), BTK (site kapatma, URL engelleme, bant daraltma). 5651 sayılı yasa (içeriklerin hızlı kaldırılması), 2022 ‘Dezenformasyon’ düzenlenmesi (Muğlak ‘halka yanıltıcı bilgi yaymak suçu) böylece sansür bir mahkeme kararı olmadan idari tasarrufla uygulanabilmekte. Bilgi en hızlı Dijital Medyada yayılmakta devletin en sert refleksi de bu alanda yaşanmaktadır. Sansür artık sadece devletten değil toplumun kendi içinden de üretiliyor.
Bilimde doğru cevaplar yoktur ancak doğru sorular vardır diyerek şu soruyu soralım: Atılarak camı kıran taş mı yoksa taşı atan mı faildir? Bir vurulma olayında kurşunun çıktığı silah mı yoksa tetiği çeken mi faildir? Bu ve benzeri soruların cevapları bellidir. O zaman şu anda Türkiye’de Dijital Medyaya özellikle yönetim tarafında yapılan ve yaygınlaştırılan suçlamalarda suçlu Dijital Medya mıdır yoksa fail suçu işleyen birey veya bireyler midir? Tarihte enerjiden bomba, kimyadan zehir üreten, bir kitabın sayfalarını ırkçı satırlarla dolduran veya Dijital Medyada çocuk pornografisi yayınlayan her daim insan evladının bizzat kendisi olmuştur. Taş, silah, matbaa. Dijital medya gibi araçları suçlamak yerine Savaşlarda birbirini ve içinde yaşadığı doğayı bizzat kendisi yok eden insan evladının bu ve benzeri kusurlarını maskelemek yerine gidermeye çalışmak ta bir seçenek olabilir.
Tarihsel süreçte sonuç olarak Matbaa engellenemedi, yasaklar kısa vadeli oldu, toplum dönüştü ve iktidar biçimleri değişti. Bu günümüzde Dijital Medya için de geçerli ‘korkuluyor’ ama geri döndürülemez biçimde yayılmakta. Kaçınılmaz sonuç: Matbaa Orta Çağı bitirdi. Dijital Medya da Modern Çağı bitiriyor. Gelecek yıllarda ya kontroller güçlenir yasaklar ve otosansür neredeyse günlük yaşamın olağan bir parçası haline gelir ya da Dijital çeşitlilik artar ve kontroller dağılır. Tarihte aynı su gibi bilgi de her daim kendi yolunu bulur.
HABER MERKEZİ















