Rojava’dan Rojhilat’a, Bakur’dan Başur’a kadar uzanan geniş bir alanda savaş, baraj projeleri ve askeri politikalar nedeniyle binlerce yıllık kültürel miras alanının yok edildiğini belirten Erdoğan Ödük, yaşananların kültürel soykırım olduğunu söyledi.
Kürdistan’ın dört parçasında son yıllarda tarihin en büyük doğa talanı gerçekleştirildi. Doğa tahribatları sırasında çok sayıdaki tarihi ve kültürel miras alanı da yok edildi. Coğrafyada sürdürülen savaş, devlet politikaları, baraj projeleri ve ihmal nedeniyle de çok miras ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Amed’in Sur ilçesindeki tarihi yerleşim dokusu ve surlar çatışmalar sırasında ağır tahribata uğrarken, Rojava’da Demir Çağı’na tarihlenen Ayn Dara Tapınağı hava saldırıları sonucu büyük ölçüde yıkıldı. Federe Kürdistan’da Nimrud gibi antik kentler ile Êzidîlere ait kutsal mekanlar da saldırıların hedefi olurken, Rojhilat Kürdistanı’nda da Hasanlu Tepe, Ziwiye Kalesi ve Hawraman bölgesindeki geleneksel yapılan tehdit altında.
Kürdistan’da yapılan HES ve barajlar da birçok tarihi ve arkeolojik alanının sular altında kalmasına neden oldu.
DÖRT PARÇADA BARAJLAR
Kürdistan’ın 24 kenti ve 192 ilçesinde, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın verilerine göre, 2 bin 207 Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvurusu yapıldı, 625’i hakkında “ÇED gerekli değildir” kararı verildi. Başvuruların yapıldığı alanlarda maden, baraj, Güneş Enerji Santrali (GES), Rüzgar Enerji Santrali (RES) ve Hidro Elektrik Santralleri (HES) ile doğa talan ediliyor.
Ilısu Barajı projesiyle sular altına bırakılan 12 bin yıllık Êlih’in Heskîf (Hasankeyf) ilçesinde olduğu gibi bugünde yapılan “güvenlik” barajları ve maden çalışmaları ile tarihi mekanlarda hafıza yok edilmeye çalışılıyor. Dört parça Kürdistan’da inşa edilen barajlar nedeniyle çok sayıda arkeolojik alan sular altında kaldı. Başur Kürdistan’da Dukan ve Musul barajlarının oluşturduğu rezervuarlar nedeniyle onlarca antik yerleşim su altında kalırken, Kemune ve Tell Şemşara gibi bazı arkeolojik alanlar yalnızca kuraklık dönemlerinde geçici olarak ortaya çıkabiliyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de bulunan Tebqa Barajı’yla birlikte Mureybet ve Dibsi Faraj gibi önemli Neolitik ve antik yerleşimler tamamen sular altında bırakıldı. Rojhilat’ta da aynı durumlar söz konusu.
Kültürel miras alanlarının yok edilmesine ilişkin Arkeolog ve Wan Ekoloji Derneği Üyesi Erdoğan Ödük değerlendirmelerde bulundu.
Kürdistan’da geniş bir alanda savaş, baraj projeleri ve askeri politikalar nedeniyle binlerce yıllık kültürel mirasın yok edildiğini belirten Erdoğan Ödük, yaşananların kültürel bir soykırım niteliği taşıdığını söyledi.
‘200-300 ARKEOLOJİK ALAN SULAR ALTINDA’
Kürdistan’da yaşanan kültürel yıkımın tekil alanlar üzerinden ele alınamayacağını ifade eden Erdoğan Ödük, Rojava, Rojhilat, Bakur ve Başur’un tamamında benzer bir tablo söz konusu olduğunu söyledi. Ödük, “Kürdistan için belirli bir bölgeyi işaret etmek doğru olmaz çünkü bütün alanlarda kültürel soykırım söz konusu. Öne çıkan örneklerden biri Dicle Nehri üzerine inşa edilen Ilısu Barajı. Bu alanlarda yapılan su barajları nedeniyle yaklaşık 200–300 yerleşim ve arkeolojik alanın sular altında kaldığı yönünde araştırmalar var ama bu araştırmalar ne kadar kapsamlı yürütüldü, tamamına erişilebildi mi, bunu net olarak bilmiyoruz. Baraj inşaatı sırasında kurtarma kazıları başlatılıyor ama çalışmalar tamamlanmadan barajın bitirilmesine öncelik veriliyor. Bu durum hem bilimsel verilerin eksik kalmasına hem de bölge halkının geçmişle bağının kopmasına neden oluyor. Hasankeyf civarında bunu gördük, Muş’ta gördük, Alparslan 1-2 barajlarında da aynı tablo vardı. Bu kazılar bilimsel açıdan daha çok felaket gibi yürütülüyor; bir noktadan alınan veri hızla kapatılıyor ve diğer alanlara geçiliyor, yeterli veri elde edilemiyor” dedi.
‘ETKİLERİ DERİNDEN HİSSEDİLİYOR’
Baraj inşaatları sırasında yürütülen kurtarma kazılarının bilimsel çalışmalar tamamlanmadan sonlandırıldığını vurgulayan Ödük, “Baraj çalışmaları tamamlanmadan faaliyete geçiyor. Benzer bir durum Keban ve Atatürk Barajları için de geçerli; Elazığ’da yapılan barajlarda yüzlerce höyük su altında kaldı ve çalışmalar tamamlanmadı. Halkın sürece dahil edilmemesi, bu alanların bilimsel açıdan ciddi biçimde zarar görmesine yol açtı. Kürdistan’da binlerce yıllık kültürel geçmiş var ve bu hafıza barajlarla yok ediliyor. Güneyde de benzer örnekler var; Başur’da DAİŞ ilk saldırdığı alanlardan biri Musul Müzesi oldu, Suriye’de Palmira kentine saldırılar oldu. Kültürel hafızayı yok ettiğinizde halkın toprakla olan bağını da yok etmiş oluyorsunuz. Ortadoğu’da ve Kürdistan’ın tam merkezinde bu etkileri derinden hissediyoruz. Askeri operasyonlar ve yasaklı bölgeler, arkeolojik çalışmaların yapılmasını engelliyor; yüzey araştırmaları yapılamıyor ve elde edilen veriler eksik kalıyor” ifadelerini kullandı.
‘METALİK VE ARKEOLOJİK VERİLER YOK OLUYOR’
Plansız kentleşme ve hızlıca büyüyen insan nüfusunun da beraberinde kültürel kayıpları getirdiğini söyleyen Ödük, “60–65 bin yıl öncesine dayanan Şanidar Mağarası gibi alanlar bilimsel olarak incelenmeden yok ediliyor. Bu, insanlık tarihinin en önemli alanlarından biri ve onlarcası tespit edilemezken yok edildi. Hızla büyüyen nüfus ve plansız kentleşme, kurumlar arası koordinasyonsuzlukla birleşince, bir kurum alanı korurken diğer kurum imara açabiliyor ve bu da bilimsel ve kültürel kayıpları artırıyor. Halkın yeterince bilinçli olmaması, definecilik ve vandallığın yaygınlaşmasına neden oluyor. Wan bölgesinde Ermeni yapılarının saldırıya uğraması ve geçmişte 1930–1950 yıllarında yapılan yıkımlar, bunun tarihsel arka planını oluşturuyor. Barajlar ve define kazıları bir araya geldiğinde, organik ve metalik arkeolojik veriler yok oluyor; bu kayıpların geri dönüşü yok” diye belirtti.
‘HALKIN GEÇMİŞLE BAĞI KOPARILIYOR’
Kürdistan’da tarihi miras alanlarının yok edilmesinin halkın geçmişle bağanın kopartılmaya dönük olduğunu ifade eden Ödük,”Hasankeyf ve Ilısu Barajı çevresi, 12 bin yıllık bir geçmişe sahipti ve Kürtlerin yerleşim alanlarıydı ama hepsi sular altında kaldı. Barajların ömrü dolduğunda geriye kalacak alanlar üzerinde artık çalışma yapılamayacak. Bu süreçte bilimsel çalışmalar yılda sadece 5-6 ay sürebiliyor, iklim ve güvenlik koşulları bunu daha da kısıtlıyor. Kültürel miras yok edildiğinde barışın kültürel zemini de ortadan kalkıyor. Kürdistan’da yakılan, yıkılan ve sular altında bırakılan tüm alanlar kültürel miras alanı; korunması için halkın bilinçlendirilmesi ve yasal güvence altına alınması gerekiyor. Kültürel hafızayı yok ettiğimizde, halkın geçmişle bağı kopuyor ve bunun telafisi yok” diye kaydetti.
MA / Zeynep Durgut















