Yeni Özgür Politika’nın yazarı Fuat Ali Rıza, “Türkiye’nin geleceğini artık bu süreç belirleyecek. Her düzeyde katılıp başarısına hizmet edenler, yeni demokratik Türkiye’nin şekillenmesinde yer alacak, sürece katılmayanlar ise kaybedecektir” dedi.
Yeni Özgür Politika’nın yazarı Fuat Ali Rıza, Meclis Komisyonunun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmeyi ve sürece dair “Sürece katılmayan kaybeder” başlığıyla bir yazı kaleme aldı. Yazıda şu ifadelere yer verildi: “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin girişimiyle başlayan ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat Çağrısı ile kimlik kazanan Barış ve Demokratik Toplum Süreci, TBMM’de oluşturulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun üç kişilik heyetinin 24 Kasım günü gerçekleştirdiği İmralı ziyareti ile öyle gözüküyor ki yeni bir aşamaya geçecek. Heyet, Komisyon’a bilgi verecek ve Komisyon çalışmaları bu temelde rapora dönüşüp Meclis Genel Kurulu’na sunulacak.
İMRALI HEYETİ
Bilindiği gibi, İmralı’da Önder Abdullah Öcalan ile görüşmeye giden heyette MHP, AKP ve DEM Parti temsilcileri yer aldı. Kendisini demokrasinin güvencesi olarak gören CHP ile Yeniden Refah Partisi, Komisyon’un karar toplantısına katılmazken, Komisyon çalışmaları boyunca İmralı’ya gitme konusuna hep sıcak bakan Yeni Yol Grubu ise heyete üye vermedi. DP, DSP ve Hüda Par ise İmralı’ya gidilmesine karşı oy kullandı.
Komisyon’un İmralı’ya gitme ve Önder Abdullah Öcalan ile görüşme kararı aldığı “Hayırlı Cuma”dan bu yana hep bu karar, heyete katılanların ve katılmayanların tutumu çok yoğun olarak tartışılıyor. Şimdi bu tartışmaya, İmralı’da yapılan görüşmenin sonuçları da bilindiği ya da tahmin edildiği kadarıyla ekleniyor. Önceki hafta Komisyon’nun hangi kararı alacağının tartışılmasıyla geçmişti. Bu hafta da Komisyon’un aldığı kararın ve İmralı’da gerçekleştirilen görüşmenin tartışılmasıyla geçiyor. Kürtler ve dostları açısından bu tartışmalar, haftanın önemli günleri olan 25 Kasım kadın eylemleri ve 27 Kasım PKK’nin 47. kuruluş yıl dönümü kutlamalarıyla birleşiyor.
SİYASİ TEZLER
Belli ki İmralı’ya gitme kararı ve İmralı’da gerçekleştirilen görüşmenin sonuçları daha uzun süre tartışılacak. Hangi kararın doğru, hangisinin yanlış olduğu çeşitli biçimlerde sorgulanacak. Peki bu doğru-yanlış ayrımları neye göre yapılacak? İşte bu soru temelinde belirlemeler yapmadan önce ölçüyü koymak, söz konusu tartışmaları daha anlaşılır kılacak.
Bu çerçevede adeta siyasi tezler niteliğinde belirtilebilecek temel hususlar kısaca şöyledir:
* Subjektif düşünceler ve niyetlerden bağımsız olarak belirtilebilir ki, Ortadoğu’da yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı ilerledikçe Türkiye’ye ulaşacak, bu temelde yaşanan dış ve iç gelişmelerin zorlamasıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bir biçimde değişim yaşanacaktır. Yeniden yapılanan Ortadoğu’nun, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları temelinde oluşan Türkiye’ye dokunmaması mümkün değildir.
* Türkiye’de farklı birkaç değişim etkeni olsa da bunlar içinde birinci ve belirleyici olan Kürt sorunudur. Yeniden yapılanan Ortadoğu’da geçen yüzyılın esasını oluşturan Kürt halkını inkâr ve imha etme zihniyeti ve politikası, içine girdiğimiz yeni yüzyılda olduğu gibi sürdürülemez. Dolayısıyla yüzyıllık Kürt sorunu denen şeyde önemli değişiklikler mutlaka yaşanacaktır. Burada oluşan soru şöyledir: Yüzyıllık Kürt inkârına dayanan Kürt sorunu nasıl, hangi yönde değişecektir?
* Mevcut haliyle sorulan bu soruya verilen iki cevap vardır: Birincisi; Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt inkârı zihniyet ve siyasetine son verilerek, tarihi Kürt-Türk kardeşliğinin yeni koşullarda yeniden oluşturulmasıdır. İkincisi ise eğer birincisi gerçekleşmezse, başta İsrail olmak üzere İran gibi güçlerin Kürtler ile ittifak yapıp Türkiye’deki Kürtleri kendi yanlarına çekmesi, yani Türkiye’de savaşın ve parçalanmanın derinleşmesidir. Kuşkusuz birinci çözüm Türkiye’nin ve Kürtlerin yararına olandır. İkincisi ise her iki tarafa da ciddi zararlar verir. İşte Barış ve Demokratik Toplum Süreci birinci çözümü ifade etmekte, herkesten çok Türkiye’nin yararına olmaktadır. İmralı’ya gidip gitmemenin, Önder Abdullah Öcalan ile Meclis Heyeti’nin görüşme yapmasının anlam ve önemi burada saklıdır.
KÜRTLERİN BAŞ MÜZAKERECİSİ
Peki bütün bunları burada niçin belirtiyoruz? Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Türkiye için birçok tercihten biri değil de onun için. Bu sürecin başarısı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ikinci yüzyılını belirleyecek de onun için. Bu nedenle devletin İmralı’ya gitmesi ve Kürtlerin Baş Müzakerecisi olan Önder Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapması, kendisi için bir varlık-yokluk meselesidir. Dahası 100 yıldır bir türlü demokratikleşemeyen Türkiye’nin demokrasiye kavuşması da ancak bununla mümkündür. Demek ki karşı karşıya bulunduğu tehlikelerden kurtulabilmek için Türkiye değişmek ve demokratikleşmek zorundadır. Bunun da ancak Kürt varlığını ve demokratik haklarını kabul etmeyle mümkün olacağı açıktır.
CHP CEPHESİNDE DEĞİŞEN CİDDİ BİR ŞEY YOK
İşte söz konusu bu belirlemeler, 21 Kasım günü Meclis Komisyonu’nda alınan karar ve 24 Kasım günü Komisyon Heyeti’nin İmralı’ya görüşmeye gitmesi karşısında takınılan tavır ve gösterilen tutumları tamamen açıklayıcı niteliktedir. Buradan baktığımızda CHP’nin her iki konudaki tavrının da ülkenin ve devletin geleceğini düşünen karakterde olmadığını rahatlıkla görürüz. Bunun, tamamen iktidar odaklı bir karar olduğu ve esas olarak da AKP’ye yaradığı açıktır. Biz CHP’nin yeni yönetiminin, Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminin siyasetini ve rolünü aştığını düşünüyorduk. Artık bu yönetim AKP iktidarına koltuk değneği olmaz, diyorduk ama yanılmışız. Meğer CHP cephesinde değişen çok ciddi bir şey yokmuş. Zaten bu durumu geçen haftaki yazıda da ifade etmiş, CHP’nin her hâlükârda İmralı’ya gitmeye ‘evet’ deyip heyete katılacağını belirtmiştik. CHP’nin yararına olan buydu ama yanılmışız, meğer eski misyon devam ediyormuş!
Geçen Cuma’dan bu yana CHP’nin söz konusu kararının doğruluğunu savunmak için gerekçe üreten epeyce çevre var. O kadar çok çaba harcıyorlar ki, insan şaşıyor. Neden? Çünkü gerekçelerinin doğruluğuna kendileri de inanmıyorlar da ondan. ‘Özürü kabahatinden büyük’ diye bir söz var. CHP’nin yanlış kararına doğruluk gerekçesi yaratmaya çalışanların durumu da buna benziyor. Gerekçeleri, verilen karardan daha da yanlış oluyor.
TABAN TEPKİSİ
Deniyor ki, CHP’yi bu kararı almaya iten önemli taban tepkisi var! Bunu diyenlere biz de şunu söyleyelim: Alınan bu karara da Kürtlerin çok ama çok tepkisi var. Eğer Kürt siyaseti toplumun tepkisinin önüne geçmeseydi, CHP’ye akıl vermeye çalışan bu zatlar tepkinin nasıl olduğunu o zaman görürlerdi. Kaldı ki Kürtler bu durumu not ettiler ve de hiçbir zaman unutmazlar.
Aslında CHP yönetimi de verdikleri kararın doğru olmadığını biliyordu. Bunun içindir ki, kararın hemen ardından “Kürt sorununun demokratik çözümünden yanayız” açıklamasını yapmak zorunda kaldılar ama artık Kürtler de Türkiye toplumu da CHP’nin demokrasiden ne anladığını çok net olarak gördü. CHP o kadar demokrat ki, sorununu çözeceğini söylediği Kürtlerin temsilcisini de kendisi belirlemeye çalışıyor. İmralı’ya gitmemenin nedeni olarak, Önder Abdullah Öcalan’ın “Kırk yıllık savaşın sorumlusu olduğunu” belirtiyor. Elbette barış aranıyor ve bu ancak savaş yapanla gerçekleştirilir. Kürt varlık ve kimlik savaşının sorumlusu olduğu için Önder Apo Kürtlerin temsilcisi ve barışın tarafı haline geldi. Savaşmayanla barış nasıl yapılır, Kürt halkını temsil etmeyenle Kürt sorunu nasıl çözülür? Kürt halkının iradesine saygı göstermeyen ve Önder Apo’yu böyle bir irade olarak görmeyenlerin Kürt varlığını inkâr zihniyeti ve siyasetini sürdürmekte olduğu ortadadır.
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ BU SÜREÇ BELİRLEYECEK
Çok açık ki, CHP kararını savunmaya çalışmak adeta ipe un sürmeye benziyor. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’yle Türkiye, demokratikleşme ve Kürt sorununu çözme sürecine girmiş bulunuyor. Türkiye’nin geleceğini artık bu süreç belirleyecek. Bu nedenle sürece her düzeyde katılıp başarısına hizmet edenler yeni demokratik Türkiye’nin şekillenmesinde yer alacakları gibi, sürece katılmayanlar da kesinlikle kaybedecektir. Başta CHP ve Yeni Yol Grubu olmak üzere yanlış yapanların gerçekleri bu temelde ele alması ve herkesin sürece doğru katılması dileğiyle!..”
MA















