Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2014’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan hakkında verdiği “umut hakkı” ihlali kararının üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen Türkiye herhangi bir düzenleme yapmadı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de 15-17 Eylül tarihlerinde verdiği ara kararda, Türkiye’yi düzenleme yapmaya çağırarak, Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na topu attı.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Riha Şubesi Eş Başkanı Yasin Aktaş, AİHM kararının bağlayıcılığına ve ağırlaştırılmış müebbet rejiminin yarattığı hak ihlallerine dikkat çekti. Aktaş, Türkiye’nin Abdullah Öcalan hakkındaki gecikmiş yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.
‘YÜKÜMLÜLÜKLER YERİNE GETİRİLMELİ’
2003’te Abdullah Öcalan’ın avukatlarının, ağırlaştırılmış müebbet infaz rejiminin işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiği gerekçesiyle AİHM’e başvurduğunu hatırlatan Aktaş, bu başvuru sonucunda mahkemenin 18 Mart 2014’te “umut hakkı”nın ihlal edildiğine hükmettiğini anımsattı. Türkiye’nin bu kararın gereğini yerine getirmekle yükümlü olduğunun altını çizen Aktaş, “Bu karardan sonra Türkiye’deki yetkililerin bununla ilgili yeni bir yasal düzenleme yapmaları gerektiği ortaya çıktı. Zira AİHM’in kararları Türkiye açısından bağlayıcıdır. Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler, anayasanın 90’ıncı maddesine göre, sözleşmeyle kanun maddeleri arasında bir çelişki varsa sözleşme esas alınıyor. Şimdi anayasanın bu maddesine baktığımızda, Sayın Öcalan ile ilgili verilen bu kararla ilgili Türkiye’deki yetkililerin bir adım atması gerekiyor. Ama 2014 yılında verilen söz konusu karardan sonra 2025 yılındayız; yaklaşık 11 buçuk yıldır bu karar var. Ancak bu kararla ilgili bir adım atılmadı. Bu kararın gerekçesi de, özellikle ağırlaştırılmış müebbet cezası alan kişilerin tekrardan hayata, dışarıya dönmeye dair umutlarının olmaması, işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında olduğu yönünde bir karardır. Bununla ilgili Türkiye’deki makamların yeni düzenlemeler yapması gerekiyor. Bu düzenlemelerle belli aralıklarla söz konusu infaz rejiminin tartışılarak, koşullu salıverilme imkanlarını yaratabilecek bir zemin oluşturulması gerekiyor” dedi.
‘NET TAVIR ORTAYA KOYMALI’
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin de konuyu defalarca gündemine aldığını, ancak net bir tavır ortaya koymadığını dile getiren Aktaş, “Ne yazık ki bu konuda bir adım atılmış değil. 11 yıllık bir süre çok uzun bir süredir. Bu süre içerisinde en azından bir adım atılması gerekirken, herhangi bir adımın atılmaması gerçekten de hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı. Bununla ilgili Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi birkaç defa toplantı aldı ama Bakanlar Komitesi’nin de bu konudaki tavrı çok net değil. Türkiye’ye ilgili yasaların değiştirilmesiyle ilgili bir yaptırım olmasının gerektiğini söylemesi gerekirken, tekrardan sadece öneride bulunuyor. Bu durumda hukuka ve sözleşmeye aykırı. Bununla ilgili yapılması gereken adımlar, özellikle ağırlaştırılmış müebbet kapsamında, infaz rejiminin düzenlenmesidir” diye konuştu.
‘SÜRECE YÖN VERECEK KİŞİDİR’
Ağırlaştırılmış müebbet rejiminin yeniden ele alınmasının insan hakları açısından zorunlu olduğunu vurgulayan Aktaş, kamuoyunun da bu konuda baskı oluşturması gerektiğini kaydetti. Aktaş, “Mahkum olan kişilerin bir daha dışarıya çıkabilme umuduna sahip olması gerekiyor. Bununla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması için hem kamuoyu baskısı olması gerekiyor; zira hiçbir iktidar kamuoyu baskısının karşısında duramaz. Bu sadece siyasi bir mesele değildir; bu mesele tüm insanların tepki göstermesi gereken bir meseledir. Zira bugün önümüzde bir insanın hala ağırlaştırılmış müebbet cezası alma ihtimali var. Bir insanın hayatı boyunca hapishanede kalması, bütün umutlarını yitirmesine neden olacaktır. Tabi bu konuda Sayın Öcalan’ın umutlarını yitirmediğini, son görüşmelerinde de görüyoruz. Sayın Öcalan fiziki olarak hapishanede olmuş olabilir ama ruhen özgür bir insandır. Hem fikirleriyle hem de önerileriyle Ortadoğu’daki sürece yön verecek bir kişidir” diye konuştu.
‘MEVCUT YASA UYGULANIRSA UMUT HAKKI UYGULANIR’
Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini belirten Aktaş, bu sürecin baş müzakerecisinin Abdullah Öcalan olduğunu vurguladı. Aktaş, “Bu konuda Sayın Öcalan’ın fikirlerini hem Meclis’e hem de kamuoyuna daha rahat paylaşabilmesi için bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılması gerekiyor. Zira Sayın Öcalan’ın çağrısından bu yana fiili çatışma durumu sona erdi. Artık her iki taraftan da ölümlerin olmadığı bir sürece girdik. Toplumun istediği de tam olarak bu; tüm toplumun istediği bir barış düzeni var ve barış içerisinde de kaybedecek tarafın olmayacağı açıktır. Bu nedenle Sayın Öcalan’ın fiziki koşullarının düzeltilmesi, hem Meclis’in komisyonuyla hem de Meclis’te konuşması ve kamuoyuna seslenebileceği ortamların hazırlanması gerekiyor. Sayın Öcalan’ın kamuoyunda ciddi bir etkisi var; yani fiziki olarak kendisinin çağrı yapması çok daha büyük bir etkiye sahip olacaktır. Bu etki de Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne çok olumlu katkılar sunacaktır. Bununla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması çok zor değil, bir günde yapılacak şeylerdir. Aslında yasal düzenlemelerin yapılmasına gerek yok; şuandaki mevcut yasaya göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olduğumuz için, o sözleşmeye uyulursa ‘umut hakkı’ da bu sözleşme kapsamında uygulanabilir” ifadelerini kullandı.
MA / Melik Varol














