Künye   Hakkımızda
12 Kasım 2025, Çarşamba
Politika Haber
  • GÜNDEM
  • EMEK
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • KADIN
  • GENÇLİK
Tüm Haberler
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Politika Haber
Sonuç Bulunamadı
View All Result
Anasayfa Gündem

Kalkan: Süreçte ikinci aşamaya geçme yönünde çaba var

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Duran Kalkan, "Süreçte yeni bir aşamaya, ikinci aşamaya geçme yönünde bir çaba var" dedi.

12 Kasım 2025
Kalkan: Süreçte ikinci aşamaya geçme yönünde çaba var
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşWhatsApp'ta Paylaş

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Duran Kalkan, Medya Haber TV’de yaptığı değerlendirmede, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin yeni bir aşamaya geçişin gündemde olduğunu belirtti. Kürt Özgürlük Hareketi’nin attığı adımların sürecin ikinci aşaması için gerekli zemini oluşturduğunu ve artık önünde engel kalmadığını dile getiren Kalkan, Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin sürdüğüne işaret ederek, “Önder Apo’nun koşulları değiştirilmeden Kürt tarafı süreci nasıl yürütebilir?” diye sordu.

Kalkan’ın açıklamaları şöyle: “Öncelikle Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin mimarı, Özgürlük Önderi Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. Belirtildiği gibi, süreçte yeni bir aşamaya, ikinci aşamaya geçme yönünde bir çaba var. Bu yönlü tartışmalar da var. Bu çabayı en başta yine Önder Apo sürdürüyor. Bunun için yol haritaları hazırladı, sundu, görüşler belirtti, çözüm yolları önerdi. Pratik olarak da bunun önünün açılması için örgüte, halka çağrılar yaptı. Bu temelde atılan pratik adımlar var. Örneğin, Hareket yönetimimizin 26 Ekim çağrısı önemliydi. 25 gerilla, Kuzey Kürdistan’da bulunan, savaş yürüten gerilla, Medya Savunma Alanlarına geri çekilmişti; onlar açıklama yaptılar. Kritik noktalarda, provokasyona açık, çatışma yaratacak noktalardaki gerilla güçlerinin çekilmekte olduğu, yine sınır üzerinde de benzer durumun düzeltilmesi için çalışıldığını Hareket yönetimimiz açıkladı kamuoyuna. Bu oldukça önemliydi. Tamamen 27 Şubat çağrısının ruhuna uygundu. Yine PKK’nin 12. Kongresinin kararlarının uygulanmasıydı. Bunların bir devamı oldu. 11 Temmuz silah yakma eyleminin de bir devamı oldu. Bunlar oldukça kritik, ciddi, önemli, ön açıcı adımlardı aslında. Herkes de takdir ediyor bunu. Böyle bir adımı 27 Şubat dönümünde Önder Apo açıklama yaptığında, PKK’nin 12. Kongre kararları açıklandığında takdir edenler, 26 Ekim açıklamasını da takdir ettiler. Tarihi olarak buldular. Artık ön açıcı olduğunu, Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin gerektirdiği hukuki işlemlerin yapılması için, komisyonun da çalışmalarını bu yönde geliştirmesi için herhangi bir engelin kalmadığını, kapının tamamen açılmış olduğunu belirttiler. Bu gerçekten de önemli. Kimsenin öyle kolay beklediği, yapabileceği bir durum değildi. Önder Apo bilinciyle, iradesiyle, kararlılığıyla böyle bir süreci geliştirdi, pratik adımları attırdı. Hareket olarak partimiz, parti kadroları, gerilla güçlerimiz, bu çağrıların, kararların gereklerini eksiksiz yerine getirdi, getiriyor.

İKİNCİ AŞAMANIN ÖNÜNDE BİR ENGEL KALMADI

Yani demek ki ortada bir bilinç var, anlayış var. Öyle birilerinin istemiyle ya da bir zorlanma sonucu olmuyor. Bir anlayış, bir strateji hayata geçiriliyor. Ve bunda ne kadar cesur, kararlı olunduğu ortaya konuyor. Bunları Önder Apo, tek yanlı iyi niyet adımları olarak tanımladı. Sürecin birinci aşamasını da böyle ifade etti. Tek yanlı, iyi niyete dayalı adımların atılması… Bunları Önderlik ve Hareket olarak biz attık. Böylece ikinci aşamanın önünde herhangi bir engel kalmadı. Birinci aşama, ikinci aşamaya geçiş için gerekli pratik-askeri durumun yaratılmasıydı. Bu yapılanlar tamamen bunu gerçekleştirdi. Halk da mücadele etti. Bu çerçevede Kürdistan parçalarında da mücadeleler var. Gençler, kadınlar eylem halindeler. Özellikle Rojava’da, kısmen Bakur’da eylemlilikler gelişiyor. Ay başından beri yurt dışındaki Kürtler, dostları Londra’dan Köln’e kadar, süreci Önderlik ve Hareket olarak Kürtlerin tutumunu dünya kamuoyuna bir kere daha herkesin anlayabileceği bir şekilde gösterdiler. Hem coşkuları, heyecanları, kararlılıklarıyla hem de verdikleri mesajlarla… Önder Apo’nun da mitinglere, yürüyüşlere gönderdiği mesajlar vardı. Onlar da oldukça içerikliydi. Sürecin doğru anlaşılması açısından, buna dönük özellikle yurt dışındaki halkın görev ve sorumluluğunun belirlenmesi açısından tarihi ifadelerdi. Bunun da yarattığı coşku, heyecan oldu. Böylece sürecin toplumsallaşması, yine Kürt tarafınca sürecin bir demokratik mücadele olarak ele alınıp geliştirilmesinde de önemli bir düzey oldu. Ben hem gerillanın ortaya koyduğu bu kararlı, inançlı tutumu selamlıyorum, hem de Londra’dan Köln’e kadar yurt dışındaki halkımızın ve dostlarımızın Önder Apo’nun çağrısı ve geliştirdiği süreç temelinde ortaya koyduğu kararlı tutumu Londra ve Köln yürüyüşleri temelinde kutluyorum, selamlıyorum. Bu eylemlere katılan herkesin, Önder Apo’nun da ifade ettiği gibi, gerçekten de sürece öncülük etme konumunda olduğu, tarihsel iş yaptığı tartışma götürmez bir gerçek. Bu bakımdan her zaman selamlanmayı hak ediyor. Ve gerçekten de bunu geliştirmek, sürekli kılmak da gerekiyor. Yani mücadelesiz bir süreç değil.

ÖNDER APO’NUN KOŞULLARI DEĞİŞTİRİLMEDEN SÜREÇ NASIL YÜRÜTEBİLİR?

Bunun dışında neler var; denildiğinde çok yeni bir şey söyleyecek durumda değiliz. Bize gelen bilgiler de, en son aile ve DEM Parti heyetiyle Önder Apo’nun yaptığı görüşmeden yansıyan bilgiler de İmralı’daki duruma ilişkin fazla bir değişikliğin olmadığını içeriyordu. Açıkça söylediler. ‘İmralı’daki durumda herhangi bir değişiklik yok’ dediler. Ki bu çok önemli. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olmadan, çalışma ve yaşam koşulları özgürlük yönünde değiştirilmeden, süreci Kürt tarafı daha nasıl yürütebilir? Önder Apo nasıl yürütebilir? Biraz imkan, fırsat olacak ki, onları demokrasi mücadelesine dönüştürebilsin. Ama bu konuda o kadar ketum davranılıyor ki en son aşamaya konuyor en iyi niyetli olanlarca. Bazıları ise oldukça karşı tutum gösteriyorlar. Ondan sonra da her şeyin kendi istedikleri gibi olmasını da bekliyorlar. Böyle olmaz. Diğer yandan komisyonun çalışmaları yönünde de bir yenilik olmadı. Biraz umut verdiler. O kadar görüşme, tartışma, görüş alışverişi yaptılar. Gerçekten siyasi yaklaşım da gösterselerdi, yani Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde yeni bir hukuki çerçeve oluşturma esası üzerinde görüş alışverişi yapsalar, kamuoyunu yönlendirseler, bilinçlendirseler, birlik yaratmaya çalışsalardı, bu tartışmalar anlamlı olurdu. Onsuz olmaz zaten. Çatışmayla bu iş yürümez. Birlik yaratmak gerekiyor. Fakat sadece bilgi alınıyor, bilgi toplanıyor. Yani sorunun adı da tam konmuyor, hukuki çerçevede ne yapılacağı da belirtilmiyor. Sadece ‘Meclis’e bir tavsiyede bulunacak’ deniliyor. Birçok çevre de diyor. Onun dışında AKP zaten yasalar hazırlıyor. Yani komisyonun çalışmasını hiç beklemiyor. Onun hiç etkisi yok onlar üzerinde. Böyle bir komisyon çalışması çok yerini bulmadı yani. Dahası Önder Apo’yla bile görüşmedi. O bile mesele haline geldi. Geçen hafta işte ‘görüşülecek, görüşülmeyecek, toplantı alıp planlayacağız’ dendi, ertelendi. Şimdi de hala tartışılıyor. Bizim yaptıklarımız karşısında öncekiler gibi bu sefer de MHP liderliği, AKP liderliği olumlu açıklamalar yaptılar, memnuniyet belirttiler. Çok iyi ama her zamanki gibi… Sadece o kadar. Pratik yok. Bunun ötesine geçecek, pratik gerekliliklerini yerine getirecek bir şey yok. Dahası; iktidar kanadı parçalılığını sürdürüyor. AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir şeyler söylüyor, AKP yönetimi bir şeyler söylüyor. AKP’ye yakın basın 180 derece tersini yazıyor, söylüyor. Yani farklı farklı görüşler var. Bir karışıklık yaratıyorlar. Muğlaklaştırma oluyor aslında. Anlamadık.

Gerçekten de Devlet Bahçeli bir çıkış yaptı, sorumluluk üstlendi. Kendisi de ifade etti. Herkes de böyle değerlendirmek istedi. Ama söyleminin gerekleri pratikte yerine gelmiyor. AKP’nin, yönetiminin söyledikleri de yerine gelmiyor. Böyle olunca o söylemler de havada kalıyor. Sadece yapılan kamuoyunda olumlu intiba bırakan, izlenim yaratan gelişmelere ortak olmak gibi bir özellik taşıyor. Bizim yaptıklarımıza ortak oluyorlar. Bizim yaptıklarımıza ‘iyi’ deyip ortak olacaklarına kendileri bir şeyler yapsınlar. İyi şeyler yapsınlar, onların propagandasını etsinler. Kamuoyunda etkinlikleri o temelde gelişsin. Diğeri olmaz. Diğerini biz yapıyoruz. Hiç kimsenin istemi doğrultusunda falan da değil. Herhangi bir zorlanma da yok. Biz her şeyi kendi anlayışımız, teorimiz, stratejimiz temelinde yapıyoruz. Bütün bunların hepsi Kürt özgürlüğüne, Türkiye’nin demokratikleşmesine bağlılığımız, inancımız gereği yapılıyor, atılıyor. Geçmişte mücadelemiz de bunun içindi. Bu değerlere bağlılık vardı. O, savaşmayı gerektirdi. Savaştı. Herkes biliyor. Hiç kimse inkar edemez. Kürt halkı, gençleri, kadınları 41 yıl kesintisiz savaş yürüttü. Varlığı kanıtlamak için, bu sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve sistemi teşhir etmek için, gerçekleri ortaya koymak, yalanların maskesini düşürmek, Türkiye’de Kürt gerçeği ve Kürt sorunu etrafında tam bir aydınlanma, doğru bir bakış açısı ortaya çıkartmak için…

TÜRKİYE SİYASETİ İYİ BİR SINAV VERMİYOR

Biz bunların önemli ölçüde gerçekleştiğine inanıyoruz. Yeni bir süreç olarak; yani anlayışımız, mücadelemiz, stratejimiz neyi gerektiriyorsa, onun gereklerini, koşullara bakmadan, bize ne getirir ne götürür demeden, doğrunun bu olduğuna inanarak, kararlılıkla bu adımı atıyoruz. Bu açık bir durum. Fakat gerçekten de Türkiye siyaseti iyi bir sınav vermiyor. Bu siyaset yakın gelecekte çöker. Bir de mahkum edilir. Açık ifade ediyorum. Sürmez, çöker, mahkûm edilir. Nasıl mahkum edilir? ‘MHP söyledi, yapamadı’ derler. ‘AKP’nin her şey elindeydi, her şeyi iktidarına bağladı’ derler. CHP, ‘Cumhuriyetin kurucu bir partisiyim’ diyor. İyi de, Cumhuriyet kurulduğu zaman nasıldı, şimdi nasıl? Kurulduğu zamanın özelliklerini anlamamış. Şimdi de anlamamış. İktidarla iktidar kavgası, yarışı veriyor. Ortaya bir demokrasi programı, bunun ittifakı ve mücadelesini koyamadı. Yani demokratik cumhuriyet programı koyup onun gereklerine göre hareket edemedi. Bazı partiler var. Bu sürece olumlu yaklaşıyorlar. Gelecek, DEVA partileri falan… Tüm bunlar olumlu; ama pratik olarak yetmiyor. Henüz Türkiye siyaseti cephesinde yeni bir adım yok. Yani yapılan yeni bir şey yok. Çok dar ve yüzeysel bazı şeylerde aşırı tahrik edici tartışmalar var. Oysa koşullar son derece uygun. Bu ikinci aşamayı şöyle tanımladı Önder Apo: Sorunların çözümü için, Türkiye’nin demokratikleşmesi için, Kürt sorununun çözümü için gerekli hukuki adımların atılması, demokratik entegrasyon yasalarının, özgürlük yasalarının çıkarılması.

Dikkat edin, biz kendimiz için bir şey istemiyoruz. Aslında Türkiye’nin demokratikleşmesi için istiyoruz. Demokratikleşen Türkiye’den, Türkiye toplumunun hepsi yararlanacak. Bazıları diyor, işte ‘kendileri için şunu bunu istiyorlar.’ Ne alakası var? Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyoruz. Bunun da yolu Kürt özgürlüğünden geçiyor. Biz söylemiyoruz. Mesut Yılmaz da söylemişti, ‘demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer’ diye. Turgut Özal söyledi. Komisyon dinlerken meclis başkanları söylediler. Bunlar önemli sözlerdi. Fakat böyle bir değişim olmadı. Halihazırda Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin istediği değişiklikleri geliştirmek, gerçekleştirmek için gerekli anlayış, zihniyet değişikliği yönünde adım yok. Devlet Bahçeli’nin bazı temel sözleri var. Onlar günlük politikaya ve uygulamaya dönüşmüyor. Anlamlı sözler. Aslında her birini aldın mı, onun üzerinden yapılması gereken çok şeyin var olduğunu görüyorsun. Ama sadece belirlemeler olarak kalıyor. Onu pratikleştirmek için herhangi bir hareket yok. Dolayısıyla ikinci aşamaya geçme, ikinci aşamanın gereklerini yerine getirmede bir sıkıntı var. Hala sancı var. Önder Apo ve biz kararlıyız. Çalışıyoruz, yani mücadele ediyoruz. Herkes de etmeli, bu durumu görmeli. Şu anlaşılıyor; ikinci aşamanın geliştirilmesi öyle birilerinin karar vermesiyle olmayacak. Sürecin toplumsallaşması ve toplumun mücadele ederek bu engelleri aşmasıyla gerçekleşecek. Onun için herkesi süreci doğru anlamaya da etkin mücadele etmeye de çağırıyorum.

RANTÇI YAKLAŞIM SÜRECİ SABOTE ETMEYE ÇALIŞIYOR

27 Şubat çağrısı ardından geliştirdiğimiz pratik adımlar karşısında gördük ki, Türkiye’nin içinde ve dışında bu Kürt sorunu denen sorundan, onun yarattığı çatışmadan rant elde eden çok fazla bir çevre varmış. Aslında insan şunu iyi anlıyor. Demek ki Kürt sorunu denen sorun, bu rantçılar tarafından ve rant elde etmek için ortaya çıkartılmış. Yüzyıldır da böyle yaşanmış. O kadar çok telaşa düşenler oldu ki, koca koca devletler telaşa kapıldılar. Çünkü yüzyıldır stratejilerini buna göre kurmuşlar, kendilerini yaşatmışlar. Ortadoğu’yu Türk-Kürt çatışmasına dayalı olarak sömürmüşler. Şimdi böyle bir durumla karşılaşınca çatışmasızlık durumuyla nasıl kendilerini değiştirecekler, bu durumdan nasıl çıkacaklar, kaybedecekleri rantı neyle telafi edecekler; onun telaşına girdiler. Süreci sabote etmek isteyenler bunlar aslında. Bakın, geçen programda bunları ifade ettik; hemen peşinden rantçı saldırının her düzeyde geliştiğini gördük. Dıştan bir sürü açıklamalar oldu. Hala baskı sürüyor yani. İçten, Meclis’in başkanlık kürsüsünde, başkan vekiline, Pervin Buldan’a alemin gözü önünde söylemedik sözü bırakmadılar; kimsenin gıkı çıkmadı. Ama Pervin Buldan hak ettiği cevabı verdi rantçıya, saldırgana. Prim vermedi. Gerçekten onu yapan dışında, örneğin komisyona onlar girmediler. Diğer partiler komisyona üye vermişlerdi. Komisyonun bu sorunu çözmesi için güya inanıyorlardı. Öyleydiyse, hep birden onu susturabilmeleri gerekirdi. Ama hiç kimse bir şey yapmadı. Hatta bıyık altından gülenler oldu. Anlaşılıyor ki böyle rantçı çevrelerle özgürlükçü demokratik Kürtleri çatıştırıp, oradan fayda sağlamak isteyenler daha çok varmış. Basında var. Biz belirttik her yerde. Şimdi bu rantçıları iyi anlamamız lazım. Bu rantçı yaklaşım sürece karşı, süreci sabote etmeye çalışıyor. Her yerden provokatif saldırılar geliştiriyor. Tahrik ediyorlar. Basında ne diyorlar, sanatta ne diyorlar, siyasette ne diyorlar, içeride ne diyorlar, dışarıda ne diyorlar? Bunlar Türkiye’nin düşmanları, Kürt’ün düşmanları, insanlık düşmanları, özgürlük düşmanları. Bir defa böyle görmek lazım.

SÜREÇ TOPLUMSALLAŞIYOR AMA BEKLEMEDE OLANLAR DA ÇOK

Diğer yandan mücadele eden halk var. Bunu görüyoruz. Kadınlar, gençler eylemler geliştirdiler. Mücadeleye sahip çıkıyorlar. Bu siyasete kadar da yansıyor. Siyasetin içinde de var. Yani Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin gerekliliğine inanan, başarısına inanan, onun için çaba harcayanlar da var belli bir düzeyde. Belli ölçüde anlamışlar. Gittikçe eyleme giriyorlar. Süreç toplumsallaşıyor. Son kadın ve gençlik eylemleri -Türkiye’de öyle oldu, yurt dışındaki eylemler- süreci toplumsallaşmaya doğru götürüyor. Birçok aydın-sanatçı da işin bu yönüne çağrı yapıyor: Sürecin siyasallaşmasının önemi üzerine… Bir de böyle bir kesim var. Ama arada kalan ikisinin arasında çok geniş bir kesim var; beklemede. Bekle, gör! Onlar sürece dair birbiriyle çelişen ifadeler söylüyorlar, daha çok sessiz duruyorlar. Sol içinde de böyle olanlar var. Şöyle bir yaklaşım var: Bakalım, sonuç nasıl olur; görelim. Ona göre sonuçta eğer Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının gerekleri yerine getirilirse, demokratikleşme yönünde gelişme olursa faydalanırız. Onun yarattığı ortamdan da… Olmazsa ona göre de davranırız. Yani böyle beklemeci bir mantık var, yaklaşım var. Sanki süreci esas anlamayan dediğimiz, muğlaklaştıran bir yaklaşım bu. Geçmişte biraz daha fazlaydı. Yurtsever çevrede de vardı. Fakat Önder Apo’nun çok sınırlı da olsa yaptığı görüşmelerle, görüşmelerdeki açıklamaları, sürece yaklaşımı, kararlılık tutumu, onun yansımaları bu kesimde önemli değişiklik yarattı. Bizde de süreci anlamada zayıflıklar vardı. Yani itiraf edebiliriz. Süreci doğru anlamak ve gereklerini yerine getirebilmek için tartışıyoruz. Çağrıdan, 12. Kongre’den bu yana geçen altı aylık süreç içerisinde hep tartışıyoruz bu durumları. Tartışmalarda önemli sonuçlara ulaştık. Süreci anlamada net hususlar belirledik.

BU SÜRECİN BAŞARISI DIŞINDA BİR GELECEK YOK

Bir defa şunu söyleyelim: Bir: Bu süreç birçok alternatifli yoldan tercih edilen bir tanesi değil. Olmazsa olmaz bir süreç. Yani bu sürecin başarısı dışında Kürtlerin, Türkiye’nin özgür ve demokratik bir geleceği yok. Şunu ifade etti Önder Apo da. Biz de tartışmalarımızda bunun ne demek olduğunu çok iyi anladık: Ya bu sürecin getireceği barış ve demokratikleşmedir -ki bunun Kürt varlığının ve demokrasinin kabul edilmesi temelinde gerçekleşmesidir- ya da felaket. Yani büyük kaybetmedir. İşte bu gerçeği anlamada yetersizlikler var, zayıflıklar var. Siyasi partilerin de iktidar çevresinin de bunu anlamadığı ya da dar iktidar çıkarları için bu tarihsel gerçeklerin üstünü kapatmak istemesi gibi bir durum var. Arada kalan diğer çevrelerden de bu görünmüyor. Sanki bunu biz kendimize bir şey istiyormuşuz gibi algılıyorlar. Verelim mi vermeyelim mi? İşte Kürtlere şunu verelim mi? PKK’ye bunu verelim mi? Yani Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyoruz. Bu demokratikleşen Türkiye’de biz olmayacağız ki sadece. Türkiye toplumunun hepsi yaşayacak. Dolayısıyla kimseden bir şey istemiyoruz. Zorda kalmışız da herhangi bir şey olsun demiyoruz. Öyle anlayanlar yanılıyorlar. Hiç gerçekleri görebilmiş değiller. Tehlikeyi görüyoruz. Önder Apo bu tehlikeyi gördü. Demokratikleşmeyen, bu süreci başarıya götürmeyen Türkiye’nin başına gelecekleri gördü. Bu gözler önünde işte; geliyor. İşte Gazze’yi ne hale getirdiler. Lübnan anlaşmayı kabul etti. Yarın Suriye ve Türkiye’ye dayatacaklar. Geçen sefer dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak dedik. Bir sürü çevre, ‘Bu ne demektir, ne anlama geliyor?’ dedi. Şu anlama geliyor: Türkiye öyle rahat bir gidişatta değil. Üçüncü Dünya Savaşı, birinci ve ikinci dünya savaşlarının bir sonucu olarak Türkiye’ye vuracak. Çünkü Türkiye Birinci Dünya Savaşı’ndan böyle çıkmadı. Çok beğendikleri, sıkı sıkı sarıldıkları, içinde yürümeye ant içtikleri sistemleri kendilerini kabul etmiyor. Bu Türkiye’ye yer yok bu sistemde. Bakın Ortadoğu’da da dünyanın değişik yerlerinde de Sovyetler Birliği’nin varlığı temelinde ortaya çıkan gelişmelerin hepsini değiştirdiler. Kapitalist modernite sisteminin, yani ulus üstü sermayenin çıkarlarının gereğine göre yeniden düzenlediler. Sovyetler Birliği’ne dayalı olarak var olan ilk devlet, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bu mevcut Türkiye’dir. Kürt sorunu da böyle oluştu bunun sonucunda. CHP’liler ilginç; cumhuriyet de cumhuriyet, ‘kurucu partiyiz’ diyorlar. Kurucu partisin de, nasıl kuruldu? O Cumhuriyet’i kuran parti hangi siyasetleri yürüttü? Koşullar neydi? Şimdi de aynı koşullar mı var ki sen aynısını tekrarlayıp duruyorsun? Halbuki hiçbir şey kalmamış ortada. Durum böyle. Biz hiç kimseyi korkutmak da istemiyoruz. Hiç kimseden öyle bir şey beklediğimiz, istediğimiz de yok. Ama Kürtler ve Türkiye felaketle karşılaşmasın istiyoruz. Yani ağır sonuçlar yaşamasınlar. Zaten yüz yıl-yüz elli yıldır yaşadılar. Bundan bir kurtuluş olsun. Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin sağlam durmasının, ayakta kalmasının tek yolu var: Kürt özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesi. Önder Apo’nun sunduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının başarı kazanması. Bu bir tercih değil; bir zorunluluk. Demokratik gelecek için bir zorunluluk. Bunun ötesi felaket! Sonunun ne olacağı belli olmayan bir çelişki ve çatışma yumağı! Bunu görmek çok zor mudur? Biraz gözlerini açsınlar, kafayı çalıştırsınlar. Bu kadar körlük çok fazla. Süreç böyle bir süreç.

SÜRECİN BAŞARISI İÇİN NE GEREKİYORSA YAPACAĞIZ

Neyi söylemek istiyorum bu durumda? Yani bu süreç bir tercih süreci değil. ‘Bunu tercih ettik, olmazsa ötekini de tercih ederiz’ diye bir durum yoktur! Tek süreç! Ya başarıya gidecek ya başarıya gidecek! Başarıya gitmezse felaket olacak! Bu nedenle biz kararlıyız bu konuda. Bu sürecin başarısı için ne gerekiyorsa yapacağız. Her türlü mücadeleyi yürüteceğiz. Artık gerisi yok! Eskiye dönüş olacağını bekleyenler hayal görüyorlar. En büyük bu olumsuzluklarla onlar karşılaşacaklar. Böyle ‘Duralım, bekleyelim, olur mu, olursa ondan yana oluruz. Eskiye dönülürse eskiden yana oluruz’ diye bekleyenler, en çok kaybedenler olacak. Rantçılar, evet düşmanca saldırıyorlar. Mücadele edenler, süreci anlayanlar kazanacaklar. Kesinlikle geleceği onlar yaratacaklar. Ama bu bekle görcüler tutumlarını değiştirmezler, bu sürecin başarısına katılım göstermezlerse felaketin yaratıcısı olacaklar. Ondan sonra da hiç kimseye diyecekleri bir sözü olmaz. ‘Bakın başarılı olmadı’ diyemezler. Çünkü kendileri engellemiş olacaklar. Vebal onların üzerinde olacak! Bu bakımdan da bir kere daha ifade ediyorum. Yani biz anlayışımız gereği, Türkiye’nin demokratikleşmesine, Kürt sorununun özgürlük çözümüne, demokratik entegrasyon çözümüne, Önder Apo’nun 27 Şubat çağrısına inandığımız için, onu doğru gördüğümüz için gereklerini yapıyoruz. Bu temelde mücadelemizi sürdüreceğiz. Hiç tereddütsüz bu süreci başarıya götüreceğiz. Barış ve Demokratik Toplum Süreci zafer kazanacak, başarıya ulaşacak. Bunu sağlayacağız da. Kim ne yaparsa yapsın.

İkincisi: Süreç, duran bir süreç değil, statik bir süreç değil. Bir müzakere, pazarlık süreci değil. Önder Apo defalarca ifade etti. Biz de söyledik. Fakat tam anlama ve örgütleyip gereklerini yerine getirme olmadı. Süreç, mücadele sürecidir. Kendiliğinden olmayacak, anlaşmalarla olmayacak. Birileri birilerine bir şey vermeyecek. Mücadeleyle kazanılacak. Barış ve Demokratik Toplum Süreci, demokratik siyasi mücadele sürecidir. Bu mücadeleyi örgütleyip geliştirirsen kazanacaksın. Böyle bir mücadeleyi yürütüp kazanma dışında da bir çare yoktur. O halde ‘şu veriyor, şu vermiyor; şu adım atıyor, bu atmıyor’… Bazıları da diyor; PKK adım atıyor, birileri atmıyor. Evet, atarsa o yapmış olur, o kazanır. Bekleyen kazanmaz. Adım atmıyorsa attırmak lazım. Önder Apo ne dedi? ‘Toplum sahip çıkarsa sürece, mücadele ederse adım atmayanlara adım attırabiliriz.’ Özellikle gençler, kadınlar, halkımız, Türkiye halkları, demokratik sosyalist güçleri bu gerçeği iyi görmeliler. Mücadele edilerek bu adımlar attırılabilir. Mücadele etmek gerekli. Bunun için sürece sahip çıkmak lazım. Daha fazla sürecin gerektirdiği örgütlenmeleri geliştirmek gerekli. ‘Demokratik Toplum Süreci’ dedi Önder Apo. Demokratik toplum örgütlülüğünü her yerde geliştirmeliyiz. Örgütlemek için seferber olmalıyız. Ev ev, insan insan, sadece tanınan, var olan yurtsever, demokratik çevreleri arada bir sokağa döküp bir eylem yaptırmak değil de her eylemde onu ikiye katlamak, bir eylemden bir eyleme kadar yürütülecek propaganda, örgütlenme çalışmalarıyla gücü ikiye katlamak, üçe katlamak, yurtseverlerin ve demokratların sayısını çoğaltmak, bunu Kürdistan’da yapmak, Türkiye’de yapmak kesinlikle gerekli. Böyle bir örgütlenme ve mücadele gerçekliği olarak görmeliyiz süreci. İşte son eylemler bunu biraz çağrıştırıyor, bu yöne evrilmeyi gösteriyor. Onun için şöyle diyoruz: Toplum anlamaya başladı, sürece daha fazla sahip çıkmaya başladı. Sürecin toplumsallaşması bu biçimde gelişiyor. Bu geliştikçe, öngörülen ikinci aşamaya geçilebilir. Toplum, eylemiyle sürecin ikinci aşamasının gelişmesini sağlayabilir. Birileri verir vermez beklentisi-tartışmasından ziyade, mücadeleyle bunu gerçekleştirmek lazım.

SOSYALİST TEORİ VE PRATİĞİ GELİŞTİRECEĞİZ

Sosyalizm Yeniden Konferansı’nı biz de basından izledik. Henüz ayrıntılarını bilemiyoruz. Bugün sonuçlanıyor. Sonuçları da umarız basına açıklanır. Açıklandığı zaman göreceğiz, değerlendireceğiz. Her şeyden önce ifade edelim; adı önemli. Sosyalizm Yeniden. Bu şu anlama gelmiyor. Bir: Öncekini reddeden. İki: Öncekini olduğu gibi devam ettiren. Biz şöyle anladık: Eskiden dersler çıkartarak, hata ve eksikliklerinin derslerini çıkartıp gerekli değişimi, dönüşümü, düzeltmeleri yapıp yenilenerek, yeni bir sosyalist bakış açısı, yeni bir program, yeni bir strateji ve eylem, örgüt ve eylem geliştirmek olarak anladık. Eğer doğru anlamışsak, yanlış anlamamışsak, önemlidir, önemsiyoruz. Önder Apo da Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nda ve bu temelde geliştirdiği manifestoda, en fazla sosyalist hareketin yeniden geliştirilmesine vurgu yaptı. Programda yer verdi. ‘Hem sosyalist teori ve pratiği geliştireceğiz, bunu Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu koşullarında örgütleyip pratikleştireceğiz; hem de küresel düzeyde yeni bir sosyalist enternasyonalin oluşması için çalışacağız’ dedi. Komünal Enternasyonal çağrısı yaptı. ‘Yeni bir enternasyonalizm oluşturalım’ dedi. Bunlar çok önemliydi. Biz de Hareket olarak bunları anlamaya çalışıyoruz. Değerlendirdik, değerlendiriyoruz. Bu temelde kendimizi yenilemeye, anlayışlarımızı düzeltmeye, bunun gerektirdiği örgütlenme ve çalışma düzeylerini geliştirmeye çaba harcıyoruz. Bu yönlü tartışmalar da yürüttük. Belli çabalar içerisine de girdik. Umut ediyoruz, sonuç olumlu olacak. Yanlış yapmamaya, hata yapmamaya dikkat ediyoruz. Eğer yanlış, hata yapmaz, doğru anlarsak ve bir de yaratıcı bir biçimde pratik içine girersek, gelişme olacak. Umudumuz o yönlüdür. Şuradan umutlanıyoruz: Buna açık bir dünya var. Buna açık bir Ortadoğu var. Türkiye zemini de buna açık zaten. Türkiye için şunu söyleyebilirim. Evet, Sovyetler Birliği çözüldü. Öncesinde de dogmatizm, şekilcilik, kalıpçılık çok fazlaydı. Sovyet sistemi çöktükten sonra belli tartışmalar olsa da, dar-dogmatik yaklaşımlar yine de çok etkili oldu. Daraldı, yeni gelişmeyi sağlayamadı sosyalist hareketler, örgütlenmeler. Fakat bir ısrar da oldu. Kendini yenileyememe, yeni hamle yapamama yaşandığı gibi, bunun tersi olarak çökme olmadı. Var olanı sürdürmede de bir ısrar oldu. Bir damar var. Ta geçen yüzyılın başından gelen, Mustafa Suphilerden gelen, Mahir Çayanlarla yeni hamle yapmış olan önemli bir sosyalist damar var. Bunu yaratıcı bir biçimde yenileyip, yeni hamleye dönüştürmek mümkün olmadıysa da, bunu sahiplenme ve bundan vazgeçmeme, bunda ısrar etme de yaşandı. Bu tabii yeterli bir durum değildi. Ama yine de üzerinde hareket etmek için umut verici bir durumdu. Diğer yandan küresel düzeyde de şunu görüyoruz. 35 yıl önce Sovyetler Birliği’nin çözüldüğü süreçteki karamsarlık, kötümserlik, sosyalizmden kaçış şeyi bitmiş bir defa. O aşıldı. Giderek kapitalist modernite sisteminin sömürü çarkları daha çok arttı, daha fazla vahşileşti. Hem başta kadınlar olmak üzere işçi-emekçilere, toplum üzerindeki sömürüyü geliştirme hem de doğaya dönük saldırıları, endüstriyalizm saldırıları, ekolojik saldırılar çok arttı. Toplumu ve doğayı sömürmek için, azami karı geliştirmek için çok daha derinleştirdiler sömürü yöntemlerini. Bu durumlar aydınları, sosyalist aydınları, siyasetçileri yeni arayışlara itiyor. Böyle bir arayış var. Parçalı olsa da, artık Sovyetler Birliği niye çözüldü diyerek kara bağlayan ya da savrulup kopup ondan liberalizme savrulup giden bir tutum yok. Onu anlamaya, neden o hale geldiğini sorgulayıp, kendini oradan çıkartarak yenileyip, yeni dönemin gereklerine göre sosyalist teori ve pratiği örgütü geliştirmeye yönelik arayışlar var. Toplumlarda da kadınlar, gençler, işçi ve emekçilerde de arayış çok. Baskı ve sömürü fazla olduğu için kurtuluş arayışı çok fazla. Kısaca, doğru bir sosyalist anlayış teorisiyle, programıyla, strateji ve taktikleriyle geliştirilir ve bu temelde örgütlenme ve eylem çalışması yürütülürse, dünyanın değişik alanlarında sosyalist bilinç gelişir. Dünyadaki gelişmelere bakınca insan bunu rahatlıkla gözleyebiliyor. Bundan dolayı Önder Apo’nun çağrısı, bunları artık pratiğe geçirmek üzere bir çağrı oldu. Değerlendirmeleri tamamen bu zemine dayanıyor ve biz de bu zemini tartışıp, değerlendirerek, bu çalışmaların başarı kazanacağına dair umudumuzu ve inancımızı ortaya çıkardık. Bu oldukça güçlü.

Önder Apo, geçmiş özgürlükçü tüm akımlara, tarih boyunca ortaya çıkan hakikat arayışçılığına, özgürlük arayışçılarının pratiklerinin derslerini çıkartmaya dönük çabaları, yine 150 yıllık sosyalist hareketin tarihine dönük değerlendirmeleri, bu tecrübe birikiminin eleştirel, öz eleştirel bir yaklaşımla süzgeçten geçirilip, derslerini çıkartarak içinde bulunduğumuz sürecin gereklerine göre bir sosyalist bilinç, teori, program, strateji ve taktik geliştirme yönünde çok önemli çalışmalar yürüttü. Tarihi önemde çalışmalar yürüttü. Yani sadece sosyalist hareket açısından değil; tarihin bütün özgürlükçü akımları açısından başarının yolunu, paradigmasını ortaya koydu. Geçmiş süreçteki bütün büyük çabalar, eşsiz cesaret ve fedakârlığa rağmen neden başarılı olamadı? Hatta Ekim Devrimi gibi başarı kazanan, onlarca yıl yaşayanlar neden çözüldüler, sorularını sordu ve başarı kazanamayanın başarı kazanacağı, kazandığı başarıyı koruyamayanın koruyacağı bir zihniyeti, bakış açısını, teori, program, strateji ve taktiği ortaya çıkardı. Demokratik Modernite Kuramı bunu ifade ediyor. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigması, tamamen böyle bir paradigmadır. Demokratik Sosyalist Modernite çizgisini ortaya koydu. Kapitalist Modernite’ye karşı teori olarak, program olarak, strateji ve taktikler olarak Demokratik Sosyalist Modernite’yi geliştirdi. Böylece bütün ezilenler için örgütlenme ve mücadele etme yolunu, kurtuluş yolunu gösterdi.

ÇALIŞILIRSA KOMÜNAL ENTERNASYONALE ULAŞILABİLİR

Bu temelde çalışılırsa, yeni bir Sosyalist Enternasyonal ortaya çıkabilir, gerçekleştirilebilir. Komünal Enternasyonal’e de ulaşılabilir. Biz buna inanıyoruz. Bu temelde yapılan çalışmalara katılıyoruz, önemsiyoruz. Örneğin, Türkiye’de yapılan Sosyalizm Yeniden toplantısı, -içeriğini bilmemekle birlikte- böyle bir çaba, adım bile çok önemli. Yani bu adım gerçekten de eleştiri öz eleştiriyle geçmişin derslerini çıkarırsa iyidir. Yeni süreçte yoldaşça ideolojik mücadele yürütmeyi öngörürsek iyidir. Yani hemen hepimiz aynı düşünceye ulaşamayız. Ama yoldaşça tartışabilmeliyiz. Düşünce farklılıkları bizi hemen politik örgütsel kavgaya götürmemeli, ayrılığa götürmemeli. İdeolojik olarak yoldaşça tartışma, politik olarak kapitalist modernite sistemine karşı ortak mücadele, demokratik sosyalizmi geliştirme ve her alana yayma mücadelesi. Yani önümüzdeki süreçte, değişik bölgelerde ve küresel düzeyde inanıyoruz ki, en çok gelişen mücadele olacak. Biz de buna tüm gücümüzle katılacağız. Gerçi bazı hareketler bizi sol sosyalist şeyden saymadılar, saymıyorlar. Eskiden beri hep “ulusal hareket” falan dediler. Bunlar yanlıştı. Evet, bir dönem ulusal kurtuluş çizgisi öne çıkartıldı, mücadele o temelde yürütüldü. Bir Gereklilikti o. Ama PKK, Önder Apo, oraya sosyalist bilinçten gitti. PKK’nin doğuşu, gruplaşması sosyalizm üzerinde oldu. Kürt sorunundan sosyalizme gelmiyor. Aslında sosyalizmden Kürt sorununa gitti. Kürt sorununun çözümü için örgüt, mücadele, düşünce geliştirdi. Şimdi Kürt sorununun çözüm sürecini, aynı zamanda demokratik sosyalizm mücadelesinin her alanda gelişmesi, güçlenmesi mücadelesi haline getirmek istiyor. Ben selamlıyorum bu çabaları yürütenleri. Başarılar diliyorum.

MA

İlgili Haberler

Erdoğan ve Bahçeli bir araya gelecek
Gündem

Erdoğan ve Bahçeli bir araya gelecek

12 Kasım 2025
Gazeteci Sevda Perihan Erkılınç hakkında tahliye kararı verildi
Gündem

Gazeteci Sevda Perihan Erkılınç hakkında tahliye kararı verildi

12 Kasım 2025
ABD’li siyaset uzmanı Krainer: Ukrayna, Rusya’nın yörüngesine dönmek zorunda kalacak
Gündem

ABD’li siyaset uzmanı Krainer: Ukrayna, Rusya’nın yörüngesine dönmek zorunda kalacak

12 Kasım 2025
Akdeniz’de 5.2 büyüklüğünde deprem
Gündem

Akdeniz’de 5.2 büyüklüğünde deprem

12 Kasım 2025
Ankara sokaklarından bütçe tepkisi
Gündem

Ankara sokaklarından bütçe tepkisi

12 Kasım 2025
Madagaskar, İngiltere, Fransa ve ABD’den paralı askerler Ukrayna ordusuna katıldı
Gündem

Madagaskar, İngiltere, Fransa ve ABD’den paralı askerler Ukrayna ordusuna katıldı

12 Kasım 2025
Politika'dan Günün Yorumu
Barış ile demokrasinin öncülüğünü kim yapacak?
Politika'dan Yorum

Barış ile demokrasinin öncülüğünü kim yapacak?

Politika Haber
9 Kasım 2025
Politika'dan Söyleşi
Sosyalist cumhurbaşkanı adayı Osman Zorba:  Burjuva güçler için çözümsüzlük en iyi çözümdür.
Politika'dan Söyleşi

Sosyalist cumhurbaşkanı adayı Osman Zorba: Burjuva güçler için çözümsüzlük en iyi çözümdür.

Politika Haber
26 Ekim 2025

EN SON HABERLER

Erdoğan ve Bahçeli bir araya gelecek

Erdoğan ve Bahçeli bir araya gelecek

12 Kasım 2025
Gazeteci Sevda Perihan Erkılınç hakkında tahliye kararı verildi

Gazeteci Sevda Perihan Erkılınç hakkında tahliye kararı verildi

12 Kasım 2025
ABD’li siyaset uzmanı Krainer: Ukrayna, Rusya’nın yörüngesine dönmek zorunda kalacak

ABD’li siyaset uzmanı Krainer: Ukrayna, Rusya’nın yörüngesine dönmek zorunda kalacak

12 Kasım 2025
Akdeniz’de 5.2 büyüklüğünde deprem

Akdeniz’de 5.2 büyüklüğünde deprem

12 Kasım 2025
Ankara sokaklarından bütçe tepkisi

Ankara sokaklarından bütçe tepkisi

12 Kasım 2025
Madagaskar, İngiltere, Fransa ve ABD’den paralı askerler Ukrayna ordusuna katıldı

Madagaskar, İngiltere, Fransa ve ABD’den paralı askerler Ukrayna ordusuna katıldı

12 Kasım 2025
Hopa eski belediye başkanı: Süreçte Karadenizliler de aktör olmalı

Hopa eski belediye başkanı: Süreçte Karadenizliler de aktör olmalı

12 Kasım 2025
Politika Haber

© Tüm hakları saklıdır
Politika Haber'de yayımlanan yazı, haber, fotoğraf ve videoların her türlü telif hakkı Mustafa Suphi Vakfı'na aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden alıntılanamaz.

Bizi Takip Edin

Kurumsal

Künye

Hakkımızda

Çerez Politikası

Gizlilik Politikası

Kullanım Koşulları

Politika Haber, MA ve SPUTNIK abonesidir.

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!

Sonuç Bulunamadı
View All Result
  • Politika’dan Yorum
  • Politika’dan Söyleşi
  • Gündem
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kadın
  • Gençlik
  • Göçmen
  • Emeklilik
  • Eğitim
  • Doğa
  • Tarih
  • Kültür
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Spor
  • Video Haber
  • Foto-Galeri
  • Tüm Haberler

© 2025 Politika Haber - Büyük İnsanlık İçin Politika!