Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Kürt Özgürlük Hareketi yönetiminin güçlerini Medya Savunma Alanları’na geri çekme kararını ve süreçte gelinen son aşamaya ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda söz alan Bakırhan, Türkiye tarihinin akışının değiştirebilecek anlardan geçtiklerini ifade etti.
Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu an, demokrasiden ve yaşamdan yana olan herkesin emeğiyle doğdu. Uzun bir yürüyüşün kritik dönemecine büyük umutlarla gelmiş bulunuyoruz. Türkiye’nin her bir karış toprağı büyük bedeller ödedi, büyük acılar yaşadı. Dün tarihi bir gelişme yaşandı. Elbette bu önemli eşiğe bir anda gelmedik. Geride bıraktığımız aylara, hatta günlere bir bakalım. 1 Ekim 2024’te Sayın Bahçeli, Meclisimizin çatısı altında ezber bozan bir el uzattı. Ardından 27 Şubat geldi. İmralı’dan yükselen ses, kırk yıldan fazla süren çatışmanın seyrini değiştirdi. Sayın Abdullah Öcalan’ın PKK’ye yaptığı silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı, sadece bir çağrı değildi; tarihin hafızasına kazınan bir dönüm noktasıydı.
YENİ BİR KAPI ARALADI
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın partimizin sıralarına gelerek el sıkışması, barış iradesine olan güveni tazeledi. Ve son olarak 26 Ekim’de, yani dün, ülke olarak çok kritik ve anlamlı adımlardan birine tanıklık ettik. Daha önce fesih kararı alan PKK, tüm güçlerini Türkiye sahasından çektiğini açıklayarak çözüm ve barışta ısrarcı olduğunu dünya kamuoyuna deklare etti. Bu karar, yeni bir aşamanın kapısını ardına kadar açan, çözüme ve barışa imkân sunan bir adımdır.
BU FIRSATI HEBA ETMEMELİYİZ
Bu geri çekilme kararı, barış yolundaki kararlılığın en somut ifadesi, demokratik ve siyasi çözüme olan inancın sarsılmaz bir adımıdır. Yeni bir döneme, yeni bir ruha en güçlü çağrıdır. Dünkü karar, sadece geri çekilme değil, demokratik geleceğe yönelik güçlü bir atılımdır. Bu adım, aynı zamanda gelecek yüzyılı kazanma adımıdır. Yirminci yüzyıl bu topraklarda çatışmaların, acıların, kayıpların, gözyaşlarının yüzyılı oldu. Yirmi birinci yüzyıl ise barışın, kardeşliğin, eşitliğin, ortak geleceğin ve demokratik cumhuriyetin yüzyılı olmalıdır. Tarih bize bu şansı veriyor; bu fırsatı heba etmemeliyiz.
İKİNCİ AŞAMA: SİYASİ VE HUKUKİ ZADIMLAR
Eğer bu süreci doğru yönetirsek; Türkiye, sorunları diyalogla çözen, insanlığa umut veren, geleceğe ışık tutan bir örneği dünyaya armağan edecektir. Çünkü biz şuna inanıyoruz: Artık geçmişin acılarını tekrarlamak değil geleceğin umutlarını inşa etme zamanıdır. Artık kucaklaşma; birleşme ve kardeşlik zamanıdır diyoruz. Gelinen noktada, sürecin birinci aşaması kapanmıştır. Kongre kararları ve silahların yakılmasının ardından, çekilmenin de tamamlanmasıyla yeni bir sayfa açılmıştır. Şimdi çözümü başka bir yerden beklemeden kendi hikayemizi yazma zamanıdır. Çok daha kritik ve hayati olan ikinci aşamaya, yani ‘hukuki ve siyasi’ adımlarla toplumsal barışa geçiş zamanıdır. Bu aşama zorlu olduğu kadar anlamlıdır da.
KOŞULLARI DEĞİŞTİRİLMELİ
Süreç yasalarla, haklarla, özgürlüklerle gelişmeli. Siyaset ve demokrasi dili güçlendirilmelidir. Hukuk barışın; adalet ise geleceğin temeli olmalıdır. Hem dünkü kararın alınmasında hem de diğer adımların önünün açılmasında Sayın Öcalan büyük bir kararlılık ve barış vizyonu ortaya koymuştur. En çetin şartlarda dahi hep siyasi çözümden yana tavır geliştirmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Öcalan’ın çabası, öngörüsü, ısrarı ve barışın inşasındaki rolü belirleyicidir. Bu bakımdan, kendisinin daha fazla inisiyatif alabilmesi, süreçte daha etkin rol oynayabilmesi için yollar açılmalı, imkânlar sağlanmalıdır.
DEVLET ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI
Bu bakımdan bu süreçte sadece bir taraf değil, devlet ve iktidar, güvenlik bürokrasisi, yargı sistemi ve diğer tüm kurumsal yapılar da sorumludur. Herkes elini taşın altına koymalıdır. Herkes barış iradesine uygun hareket etmelidir. Geçmişin olumsuz refleksleri ve söylemleri bırakılmalı, geleceğin demokratik aklı ve dili benimsenmelidir. Düşman algısı değil yurttaş algısı, tehdit tanımı değil hak tanımı yapılmalıdır. Güvenlikçi dil değil özgürlükçü dil; korku politikası değil umut politikası üretilmelidir. Eski düzenin koruyucuları, statükonun sahipleri, çatışmadan beslenen yerel ve uluslararası güçler bu süreci baltalamak isteyebilir. Provokasyonlar tezgâhlanabilir. Korku senaryoları üretilebilir, Karalama kampanyaları olabilir… Ama biz, kararlı duracağız. Barış yoluna devam edeceğiz. Biz, barıştan vazgeçmeyeceğiz. Bunu herkes bilmelidir. Şimdi iktidar, muhalefet, devlet, sivil toplum, medya, akademi ve herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır.”
YENİ BİR EŞİĞİ AŞTIK
PKK’nin çekilmesine dair ilk kez değerlendirmede bulunan Tülay Hatimoğulları ise şöyle konuştu: “Türkiye’nin siyasi tarihinde nadir anlarından birini yaşıyoruz. Bu an, tesadüflerin değil onlarca yıldır süren sarsılmaz bir iradenin ve emeğin eseridir. Bugün yeni bir eşiği geçiyoruz. Şimdi hepimizin görevi bu zemini özenle işleyerek demokratik bir Türkiye’yi birlikte inşa etmektir. Bu sürecin farklı toplumsal kesimler tarafından sahiplenilmesi, ortak ve eşit geleceğin kazanılması için son derece önemli. Ve herkes için tarihi bir sorumluluktur.
GÖREVLER NE?
Cumhuriyetin kurulması elbette çok önemli ve değerli. Ancak Cumhuriyet demokratikleşemedi. Bu nedenle de Türkiye’nin demokrasi sorununu çözemedi. Yüz yıldır büyük sıkıntılar yaşıyor.Artık bu ülkenin bir yüz yıl daha acı çekmeye, geçmiş döngülere, hukuksuzluklara ayıracak ne zamanı ne de sabrı kalmadı. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında adaleti ve hukuku geliştirmek, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak gibi tarihi görevler önümüzde duruyor. Doğru okursak, son bir yılda atılan tarihi adımlar, bize ikinci yüzyılda Cumhuriyeti demokratikleştirmek için en büyük fırsatları veriyor.
Demokratik entegrasyon anlayışıyla barışı inşa etmek, Demokratik Cumhuriyet’e açılan kapının anahtarıdır. Bu süreç yalnızca siyasi değil, kültürel ve toplumsal bir dönüşüm sürecidir. Bilinç ve toplumsal dönüşümle; barışın ve demokratikleşmenin inşasını hep beraber güçlendirebilmeliyiz. Kimse kendisini bu sürecin dışında görmemeli. Bekleyen konumda olmamalı. Düşüncelerimiz ve değerlendirmelerimiz farklı olabilir. Eleştirilerimiz olabilir. Bunlar bizi güçlendirir. Türkiye’deki aydınlara, akademisyenlere, yazarlara çağrımızdır: Türkiye toplumuna karşı sorumluluğumuz gereği; kaygılara, kuşkulara rağmen barışı sahiplenmek çok değerli. Kadınlara ve analara çağrımızdır: Çatışmanın en derin yaralarını taşıyanlar olarak barışın baş mimarı biz kadınlar olmalıyız. Beyaz tülbentlerini barışın simgesine dönüştüren analar! Gencecik evlatlarını toprağa veren kimliği farklı ama acısı aynı olan anneler! Sizlerin barış haykırışını ortaklaştırması barışın en güçlü harcını oluşturur. Gençlere çağrımızdır: En çok bedel ödeyenler olarak barışa sizlerin dört elle sarılacağına inanıyoruz. Barışı kurma sorumluluğu en çok da sizin omuzlarınızdadır.
İKTİDARA VE DEVLETE ÇAĞRI
Bir çağrımız iktidara ve devletedir: Sürecin bu yeni aşamasında siyasi ve hukuki adımların hızla atılması, sürecin ilerlemesi için son derece önemli. Altını tekrar çizerek belirtmeliyim ki toplumun; yürütme erkinden ve yasa yapma iradesi olan Meclis’ten beklentisi ve talebi var. Toplumun sesi artık duyulmalıdır.”
MA














