11 Mart 2011’de Japonya açıklarında meydana gelen 9 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında oluşan tsunami Tokyo Elektrik Güç Şirketi (TEPCO) tarafından işletilen altı tane reaktörün bulunduğu Fukuşima nükleer santralini vurdu. Tsunami elektrik şebekesine zarar verdi ve santralde bir elektrik kesintisine neden oldu. Santraldeki üç etkin reaktör kapatıldı. Bunu takip eden soğutma eksikliği santralde kısmi erime ve patlamalara neden oldu, altı reaktörün tamamında ve merkezi kullanılmış yakıt tankında sorunlar meydana geldi. Kısa sürede 1, 2 ve 3 numaralı reaktörlerde kısmi erimenin kanıtları ortaya çıktı. Hidrojen patlamaları yaşandı, 4 numaralı reaktörde yangınlar meydana geldi. 1-4 numaralı reaktörlerde saklanan kullanılmış yakıt tanklarındaki su seviyesinin düşmesi sonucu tanklarda aşırı ısınma meydana geldi.
Uzmanlar, Fukuşima nükleer felaketini, Çernobil felaketinden sonra en büyük ikinci nükleer kaza olarak tanımlamaktadır. Radyasyon sızıntısından dolayı santralin etrafındaki 20 kilometre çapındaki alandaki 170 ila 200 bin kişi tahliye edildi. Santraldeki işçiler aşırı radyasyona maruz kaldı. Aradan 11 yıl geçmesine rağmen yasak bölge korunuyor ve civarda yaşayanların çoğu geri dönmüş değil. Ayrıca Tokyo içme sularında radyasyona rastlandı. Patlamanın etkisiyle açığa çıkan radyasyon İzlanda’ya kadar ulaştığı tespit edilmişti.
İki yıl önce Japon medyasında çıkan bazı haberlerde, Fukişima nükleer santralinin radyoaktif maddeler içeren bir milyon tondan fazla atık suyunu okyanusa boşaltma kararı alındığını öne sürüldü. Santralin işletmecisi Tepco şirketi, 2022 yazına kadar santralde atık suların depolandığı tankların tamamen dolacağını açıklamıştı. Santralde günde 170 ton atık su oluşuyor. Çevre örgütü Greenpeace “Suyu Engellemek 2020: Fukuşima radyoaktif su krizi gerçekliği” başlıklı raporunda, kirli suyun tehlikeli düzeylerde karbon-14 içerdiğini, bunun insan DNA’sına zarar verme potansiyeli taşıyan radyoaktif bir madde olduğunu açıkladı.
Japonya’nın bu kararı çevre hareketi ve özellikle Güney Pasifik’teki ada ülkelerin büyük tepkisiyle karşılandı. Radyoaktif suyun Pasifik’e verilmesi büyük ölçüde deniz kaynaklarına bağımlı olan adalıların yaşamlarını ve geçim kaynaklarını tehdit ediyor. Ada ülkelerinin temel ekonomisi kıyı balıkçılığı ve ton balığı gibi pelajik balıkların üretimi ve ticareti. Balıkçılık hem günlük geçim ve gıda güvenliği sağlıyor hem de ada ülkelerin temel ihraç ürünleri.
Pasifik Okyanusu eskiden beri nükleer silahların test edildiği alanlardan bir olduğu için zaten nükleer kirlenme sorunu yaşamaktadır. Bu nedenle Pasifik, radyoaktif atık su için bir çöplük alanı denebilir.
14-18 Şubat tarihlerinde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) tarafından Japonya’ya gönderilen uzmanlardan oluşan bir ekip, Fukushima Daiichi Nükleer Santralinde su örnekleri topladı ve ayrıntılı teknik verileri inceledi. IAEA’nın yaklaşık iki ay içinde bir rapor yayınlayacağı açıklandı.
FELAKETLERE RAĞMEN NÜKLEER BAHAR SÜRÜYOR
Fukuşima’nın ve diğer nükleer felaketlerin ve nükleer atıkların yarattığı ağır tabloya rağmen başta ABD ve Fransa’nın başını çektiği AB ülkeleri nükleer santral projelerinin desteklenmesine karar verdiler. Başkanlık koltuğuna oturur oturmaz 40 devlet lideriyle yaptığı bir online zirve ile birçok konudaki programını açıklayan Joe Biden hükümeti, küçük modüler nükleer reaktörlerin kullanımını desteklemek için ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 5.3 milyon dolarlık ilk yatırımla Küçük Modüler Reaktör Teknolojisinin Sorumlu Kullanımı için Temel Altyapı (FIRST) Programı’nı başlattığını açıklamıştı. AB Komisyonu 3 Ocak oturumunda yoğun eleştirilere ve başta Almanya olmak üzere çok sayıda birlik ülkesinin karşı çıkmasına rağmen hazırlanan taslağı kabul etti. Yeşil Rehber’e alınan fosil gaz ve nükleer projeler 2035 yılına kadar düşük karbonlu, hidrojen gibi gazlara veya yenilenebilir kaynaklara geçmeleri halinde onay damgası alabilecek ve bu santrallara yapılan yatırımlar 2030 yılına kadar “sürdürülebilir” sayılacak.
AKKUYU NES’TE İLK REAKTÖR 2023’TE AÇILMAK İSTENİYOR
ABD ve AB’nin bu adımları, Türkiye gibi, nükleer enerji çalışmalarını, uzun vadede nükleer silahlara sahip olmanın bir adımı olarak gören ülkeleri daha da cesaretlendiriyor.
Türkiye Akkuyu NES’in ilk reaktörünü 2023’te açmak için işçileri en vahşi koşullarda çalıştırarak çalışmaları hızlandırdığı anlaşılıyor. AKP’li Cumhurbaşkanı yeni nükleer santral projeleri için Rusya’ya teklif sunduklarını açıklamıştı. İktidarın bu yaklaşımının yanında, elektrik fiyatlarına yapılan astronomik zamlara karşı sokağa çıkan halkın taleplerine rağmen “ana muhalefet” partileri de, bütün canlı yaşam üzerinde yarattığı riskin yanında elektriğin daha da pahalılaşmasına neden olacak Akkuyu ve nükleer projeler karşısında iktidardan farklı bir programa sahip değil.
HABER MERKEZİ


















