İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a artık çok az bir zaman kaldı. Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren kutlanmaya başlanan 1 Mayıs’ta işçilerin, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da pandemi koşulları nedeniyle alanlarda olmaları yasaklandı.
Türkiye işçi sınıfı, 1 Mayıs 2021’e Kod-29 başta olmak üzere çeşitli saldırılarla ve hak gaspları ile giriyor. Pandemi döneminin başlangıcı kabul edilen 11 Mart 2020’den bugüne değin, farklı işkollarında çalışan 177.000 işçi, Kod-29 adı verilen bir uygulamayla işlerinden çıkarıldılar. İş Yasası’nın 25/2. maddesine göre, bir çalışan, işyerinde “Ahlaka ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışlar” gösterirse tazminatsız olarak işten çıkarılabiliyor ve bu işten çıkarma da 29 Kod ile işçinin siciline işleniyor. Ahlaksız olarak damgalanan işçi, tazminat alamadığı gibi yeni bir iş bulmakta da zorlanıyor ve hatta çoğu zaman bulamıyor bile. 177.000 işçinin işten çıkarılması, aileleriyle birlikte düşünüldüğünde 700.000 kişinin yaşamının doğrudan doğruya olumsuz bir biçimde etkilenmesi anlamına geliyor.
İşverenlerin Kod-29 başta olmak üzere, işçi sınıfına yönelen çeşitli saldırılarına ve hak gasplarına karşı birçok farklı işkolundaki pek çok işçi, hali hazırda direnişlerini sürdürüyorlar. Kocaeli’nin Çayırova ilçesinde kurulu bulunan Baldur Süspansiyon işçileri de 1 Mayıs’a direnişle girecek olan işçiler arasında yer alıyorlar.
126 GÜNDÜR SÜREN DİRENİŞ
Baldur’daki süreç, İspanyol sermayesine ait şirketin Çayırova’daki fabrikasında Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın (Birleşik Metal İş) 2016 yılında örgütlenme faaliyeti yürütmeye başlamasıyla gelişiyor. Şirket sahipleri, sendikaya üye olan 35 işçiyi işten çıkardılar. Buna karşılık olarak işçiler mahkemeye başvuruyor ve haklı bulunuyorlar. İşçilerin işe dönmelerinden kısa bir süre sonra yeniden bir işçi kıyımı başlıyor ve içlerinde sendikanın işyeri temsilcisinin de bulunduğu işçiler işten çıkarılıyorlar. İşten çıkarılan işçiler, yeniden mahkemeye başvuruyor ve haklı bulunuyorlar. Ne var ki, işverenin mahkeme kararına itiraz etmesiyle süreç uzuyor.
İşveren, mahkeme sürecini uzatarak işçileri yıldırmaya ve vazgeçirmeye çalışıyor. İşçiler, hem işverenin bu tutumuna, hem de yargı sürecinin yavaş işlemesine tepkililer. Röportaj yaptığımız bir işçi, “Yasalar bizden yana, ama uygulamada hiç de böyle bir durum yok. Artık patronları kollamasınlar, yeter” diyerek bu duruma isyan ediyor.
GREV KIRICILIK, HUKUK TANIMAZLIK, KEYFİYET…
1 Mayıs’a dört gün kala, 27 Nisan Salı günü Kocaeli’nin Dilovası ilçesindeki Baldur Süspansiyon Fabrikası’nda direnişlerini sürdüren işçileri ziyaret ettik. Burada röportaj yaptığımız bir işçi, Baldur patronunun hukuk tanımazlığını, keyfi kararlarını ve devletin ilgili makamlarının kayıtsızlığını bizlere anlattı.
Baldur işçisi ile yaptığımız röportaj şöyle:
“Politika Haber (PH): Öncelikle Baldur’daki süreci kısaca özetler misiniz?
Baldur İşçisi (Bİ): Bu fabrikada beş yıllık bir mücadele var. Birleşik Metal İş’in sendikal faaliyetleri nedeniyle bizden önce işten atılan 35 arkadaşımız var. Yetkili mahkemenin kararından sonra örgütlenme süreci başlatıldı. 29 Ekim itibariyle, ben ve iki arkadaşımız işten atıldık. Burada 126 günlük bir grev ve 57 günlük bir kapı önü direnişi var. Süreç böyle devam ediyor.
PH: Bu süreçte mahkemeler veya devletin diğer yetkili organları, sizin lehinize bir tutum geliştirmediler diyebilir miyiz?
Bİ: Biz o aşamada gerekli itirazlarımızı yaptık. Grev sabahında, grev kırıcı olmak için getirdikleri kişiler vardı ve bu yüzden bazı nahoş tartışmalar yaşandı. Ben ve sendikanın şube başkanı da dahil beş kişi gözaltına alınıp mahkemeye sevk edildik. İki aylık bir denetimli süreç işledi. Sendika avukatlarının yaptıkları itirazlar ile ilgili süreç devam ederken, 16 arkadaşımız daha işten çıkarıldı. Çıkarılan arkadaşların yerine yeni işçi alındı. Buna da mahkemede itiraz edildi. Mahkeme, bu yeni işçi alımlarının yasal olmadığı yönünde bir karar verdi. Lehimize bunun gibi birkaç karar alındı, ama ne yazık ki uygulanmadı. Şirket bu kararlara itiraz ettiğinde, daha önce lehimize karar veren Kocaeli 5. İş Mahkemesi, verdiği kararlardan sadece çimlerin açık bırakılması kararına yeniden hükmetti. Ne yazık ki devletin ilgili kurumları, bizim arkamızda durmak yerine, uğradığımız hukuksuzluğa ortak olmayı seçtiler.
PH: Yani kararlar var, ama uygulanmıyor.
Bİ: Evet, ne yazık ki öyle. Biz gerekli itirazları yaptık. Sendikalı olmak anayasal bir haktır. Ama uygulamaya gelince işverenin keyfi devreye giriyor. Yani sen sendikalı olabilirsin, ama kendi istediğin sendikaya değil, işverenin istediği sendikaya üye olabilirsin. Durum böyleyken anayasal hakkın var olması neye yarıyor ki? Uygulanmayacaksa bu hak niye var?
PH: Geçtiğimiz günlerdeki bir Kod-29 karşıtı eylemde benzer bir sözü direnişteki PTT işçilerinden birisi söylemişti; “Ya yasaları uygulayın, ya kaldırın” diye…
Bİ: Zaten bu sorunları bütün işçi sınıfı yaşıyor hali hazırda. Pandemi döneminde bu sorunlar daha da ağırlaştı. 177.000 işçi, Kod-29 ile işten çıkarıldı. Mesai saatleri uzatıldıkça uzatıldı. Düşünün ki, bir arkadaşımız ortalama 80 saat mesai yapıyor burada. Pandemi koşullarından bahsediliyor, bütün fabrikalar, tezgahlar işliyor burada. Olan yine işçiye, garibana oluyor. Zaten burada esas sorun, yasaların bir türlü uygulanmamasından kaynaklanıyor. Anayasal hakkın var, kullanıyorsun, ama sonra ne olacağı işverenin insafına kalmış. Eskiden Kod-29 vardı. Şimdi onu başka kodlara böldüler. Ama değişen bir tek şey yok. Meclis’te 600 tane milletvekili var, ama bir tanesi bile işçinin sesine kulak veriyor mu derseniz yanıtı ne yazık ki hayır. Burada mesele salt sendikal örgütlenme değil ki. Türkiye işçi sınıfının bir sürü sorunu var. Bu sorunların örgütlenme dışında bir çözüm yolu da yok.
PH: İşçi sınıfının bir toplumsal örgütlenmeye gitmesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Bİ: Evet, aynen onu söylüyorum. Bu düzen böyle devam ettiği sürece ezilen hep işçi sınıfı olacak, emekçiler olacak. Alın işte, 1 Mayıs yaklaşıyor. İşçinin emekçinin bayramı yaklaşırken, işçinin emekçinin durumu bu”.
Konuştuğumuz bir başka işçi ise, milletvekillerinin çoğunun kendilerine kayıtsız kaldığını söylerken, söz bir anda Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı İşkencedere Vadisi’ndeki taş ocağı inşaatına karşı haftalardır mücadelelerini sürdüren köylülere geliyor. Kendisi de Karadenizli olan Baldur işçisi, İşkencedere’deki yıkıma karşı direnen köylülerden bahsederken, köylülerin yanında duran Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Murat Çepni’den övgüyle söz ediyor. Giresunlu olduğunu söyleyen işçi, “Murat Çepni sağ olsun, Meclis’te bizden bahsetti birkaç kez. Onun dışında Meclis’te bizim durumumuza pek değinen olmadı” sözleriyle durumu özetliyor.
HABER MERKEZİ


















