Özgürlük için Hukukçular Derneği Antalya temsilciliği, Burdur Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde siyasi tutsaklara yönelik işkence ve hak ihlallerine dönük dernek binasında basın toplantısı gerçekleştirdi.
Burada basın metnini okuyan ÖHD Antalya Temsilciliği Hapishane Komisyonu Eş Sözcüsü Ezgi Aktı, Burdur Cezaevi’nde yaşanan ihlallerin “münferit” olmadığını, “süreklileşmiş ve bilinçli bir devlet politikası” olduğunu ifade etti. Ezgi Aktı, “Tutsaklar tekli hücrelerde tutulmakta, hücrelerin karanlık yapısı nedeniyle güneş ışığı ve temiz hava erişimi neredeyse tamamen engellenmektedir. Cam önü bölmelerine yerleştirilen ‘kafes tel’ uygulaması, mahpusların temel haklarını gasp ettiği halde yapılan başvurular cevapsız bırakılmıştır. Tutsakların anlatımına göre belirli memur grupları, ideolojik ve ırkçı bir saldırı politikasını örgütlü biçimde yürütmekte, hapishanenin kör noktalarında yaka kameraları kapatılarak mahpuslar darp edilmekte, hakaret ve tehditler rutin hale getirilmektedir. Tutsaklar, mahkum kabul alanına götürülürken boyunları yere değecek şekilde bastırılarak yürütüldüklerini, bu esnada: ‘Devletin gücünü göstereceğiz’, ‘Burada bizim yasamız geçer’, ‘Ne mutlu Türküm diyene diyeceksiniz’ tarzı açık ırkçı ve ideolojik söylemlere maruz bırakıldıklarını ifade etmiştir. Bu durum cezaevindeki işkencenin bireysel değil, örgütlü ve sistematik olduğunu göstermektedir” diye belirtti.
BAKANLIĞA VE MECLİS’E ÇAĞRI
Adalet Bakanlığı’na ve Meclis’e çağrıda bulunan Ezgi Aktı, “bağımsız, etkin bir idari ve adli soruşturma” başlatılması talebinde bulundu. Ezgi Aktı, söyle konuştu: “Cezaevlerinden yükselen işkence, kötü muameleye ilişkin iddialar artık münferit olaylar olarak geçiştirilemeyecek kadar ciddidir. Siyasal tutsakların hedef alındığı, baskı ve şiddetle kontrol altına alınmaya çalışıldığı bir ülkede demokratikleşme söylemi inandırıcılığını kaybeder. Eğer siyasal iktidar demokratik bir dönüşüm iradesi ortaya koymak istiyorsa, cezaevlerinde yaşanan bu iddiaların derhal ve etkili biçimde araştırılması, işkence ve kötü muamele eylemlerine son verilmesi ve insan onuruna uygun koşulların güvence altına alınması, bunun en net ve en güçlü adımı olacaktır.”
MA











