Kurucuları arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın da olduğu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)’nun öncü kadroları olan Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alparslan Özdoğan 31 Mayıs 1971’de, Adıyaman Gölbaşı’na bağlı İnekli köyü yakınlarında öldürdü. Cemgil, Manga ve Özdoğan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmesini önlemek için Malatya Kürecik’teki Amerikan radar üssüne baskın yapmak için hazırlık yapıyorlardı. Bir ihbar sonucu jandarma ile girdikleri çatışmada Nurhak dağlarında katledildiklerinde henüz yirmili yaşlardaydılar. Canlı olarak yakalanabilecekleri halde bilinçli olarak kurşunlandılar, mecburen çatıştılar ve öldürüldüler.
Yükselen işçi sınıfı hareketine eklenen devrimci gençlik hareketini siyasi baskı ve en sonunda da 12 Mart Askeri Darbesi ile ezmeye çalışan iktidara karşı silahlı mücadele direnmeye kararlılığı gösteren, aralarında Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Cihan Alptekin, Hüseyin İnan, Sinan Cemgil gibi dönemin devrimci gençlik hareketinin birçok lider kadrosunun yer aldığı Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), 4 Mart 1971’de Ankara-Ahlatlıbel ABD Radar Üssü’nden dört ABD’li eri kaçırıp, yayınladığı bildiri ile sesini bütün Türkiye’ye duyurur. 9 Mart’ta kaçırılan ABD’li erler serbest bırakılır. 12 Mart 1971’de ordunun yönetime el koymasının ardından THKO kurucuları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Sinan Cemgil Ankara’dan ayrılırlar.
Adıyaman yakınındaki Nurhak’ta kamp kuran Sinan Cemgil ve arkadaşları Mart ayı ortalarında başladıkları gerilla eğitimini, Mayıs ayının sonlarına kadar sürdürdüler. Kendilerine katılması için bekledikleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın yakalanmaları üzerine onları kurtarmak için 31 Mayıs’ta Malatya Kürecik ABD Radar Üssü’ne baskın düzenleyerek oradaki personeli rehin almaya karar verirler. Toplam 22 kişiden oluşan grup ikiye ayrılır. Sinan Cemgil’in komuta ettiği, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga, Mustafa Yalçıner, Hacı Tonak, Metin Güngörmüş ve Ahmet Erdoğan oluşan birinci grup; daha yolun başında İnekli köyü yakınlarında köylüler ve jandarma tarafından pusuya düşürülür.
“Düşman değiliz biz, Jandarmalar dostuz biz. Kardeşiz”
Sinan ve yoldaşlarının yakalanması için başlatılan operasyonu yöneten Emekli Albay Yılmaz Erkekoğlu, 1987 yılında Söz gazetesinde yayımlanan “Nurhak Dağları’nda Altı Ay” başlıklı yazı dizisinde, 31 Mayıs sabahını şöyle anlatır:
“Sinan Cemgil ile Hacı Tonak ovayı ilk gördükleri sırta doğru yürümektedirler. Hacı Tonak önde gitmektedir. Gözleri hep ovada ve onu baştan başa kateden demiryolundadır. Hacı Tonak aşağıdan sırta tırmanan köylüler ile jandarmaları görür ve ‘Hoca’ diye bağırıp kendini yere atar. (Sinan’ın arkadaşları arasındaki lakabı ‘Hoca’dır.) Sinan geriye doğru ani bir dönüş yapar. Bu sebeple tel gözlüğü gözünden fırlar. Sinan ileri derecede miyoptur. Gelenler önce ‘teslim olun’ ihtarı yaparlar, ateş etmezler’’.
“Sinan Cemgil boynuna asılı kalaşnikofu koltuğunun altından öne doğru kaydırıp diz çökünce gelenler ateş ederler. Sinan kısa bir darbe atışı yapar ve vurulur. Atışı gözleri görmediği için rastgeledir. Hacı Tonak kendisini meşeliğe atar.’’
“Silah sesleri ile ayılan meşelikteki beş kişiden Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan sırta doğru koşar, fakat sırtı öte yakadan çıkan köylü ve jandarmanın ateşi ile karşılaşırlar. Mustafa Yalçıner, bulunduğu yerden ateş ederek arkadaşlarını destekler. Bu beş kişiden birisi el bombası atar. Bunun üzerine ortalık iyice karışır. Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan vurularak ölür.”
Albay Erkekoğlu’nun anlattıklarının aksine, çatışmadan sağ kurtulanların anlattıklarına göre ilkin köylüler ateş açar. Amaç onları jandarmanın beklediği dağlara doğru sürmektir. Öyle de olur. Sonra Sinan bir kayanın üzerine çıkarak önlerini kesen jandarmalara seslenir: “Sakın ateş etmeyin. Düşman değiliz biz. Jandarmalar dostuz biz. Kardeşiz. Mehmetlerle biz öz be öz bu yurdun kardeşleriyiz. Bizim sizinle bir davamız yok. Ardınızdaki köylülerle de. Bizi bırakın yolumuzu sürelim…”
Jandarmaların kısa süren şaşkınlığını başçavuşun “Ateş!” buyruğu bozar… Jandarma ve köylülerle çatışma başladıktan yaklaşık bir buçuk saat sonra ilk vurulan Alpaslan Özdoğan olur ve oracıkta can verir. Ardından Kadir Manga göğsünden vurulur ve o da yoldaşı Alpaslan gibi hemen ölecektir. Sinan Cemgil ise bacağından ve omzundan yaralıdır. Bir bomba attıktan sonra siper aldığı kuru bir ağacın arkasında ateş etmektedir. Ancak iki ateş arasında kalan Sinan’ın silahı son bir uzun ateşten sonra susar. Sinan Cemgil de ölmüştür…
“Bir kuyruklu yıldız gibi kayıp gidecek”
Sinan Cemgil’in cenazesini almaya babası Adnan Cemgil ve annesi Nazife Cemgil ile birlikte giden ve ardından “Öldükleriyle Kalmadılar” adlı kitabı yazan yazar Orhan İyiler, Sinan’ın düştüğü anı şu satırlarla anlatır:
“Sinan’ın ateş üstünlüğünü yitirmesiyle yüklenmelerinin amansızlığı arasından çok bir zaman geçmeden Sinan yoldaşı, fikirdaşı Kadir’e on metre, on beş metre daha yaklaşa idi ki kavuşa, alıp kucaklaya ve de bi kenara çeke… İşte zamanın bu can alıcı can verici, her bir şeyin bir böyle, bir öyle olacağı zaman kertesine dek… İzmirli onbaşının ilk kurşunu yiğitler yiğidi ve de bir gelin kadar alımlı Sinan oğlumun tam alnının ortasında patladı. Köylüler, havaya uçacak sandılar… Göğe doğru kanatlanıp sabah bulutları arasından bir kuyrukluyıldız gibi akıp gidecek. Belki de gerçekten böyle olacak idi. Yukarı doğru başını vermiş ağır yavaş ayakları yerden kesilirken ikinci kurşun tam göbeğinden girip sırtından çıkınca… Yere doğru döndü ağır yavaş, bir an herkesler, başını kaldırmış son kez arkadaşlarına bakıyor sandığında, birdenbire Kadir’e doğru yere kapaklanarak yuvarlandı.”
Mustafa Yalçıner ağır yaralı olarak “ele geçerken”, ovaya inip diğer ekiple ilişkiye geçmesi istenilen sivil giyimli ve silahsız iki kişiden biri olan Hacı Tonak saklandığı meşelikte yakalanır. Diğer sivil giyimli kişi olan Ahmet Erdoğan ile Metin Güngörmüş ise çatışma başlarken kaçmayı başardılar. Ancak onlarda birkaç gün sonra yakalanacaklardır.
ODTÜ öğrencisi Sinan Cemgil, yine ODTÜ öğrencisi Alpaslan Özdoğan ve Erzurum Atatürk Üniversitesi öğrencisi Kadir Manga, yoldaşları Deniz’i, Yusuf’u ve Hüseyin’i kurtarmak isterken can verirler…
Onları ihbar eden muhtar ise 68 kuşağının başka bir önderi olan İbrahim Kaypakkaya’nın önderliğinde bir birlik tarafından kendileri yakalanmadan kısa bir süre önce cezalandırıldı.
HABER MERKEZİ