Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin 70 milyar TL olduğunu ve bunun yüzde 90’ının batı kentlerine harcanacağını aktaran DEM Partili Sabahat Erdoğan Sarıtaş, “Bölge illerine ayrılan pay yüzde 5’in bile altında” dedi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçe teklifine dair görüşmeler, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda devam ediyor.
Görüşmelerde söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş Altın, Türkiye’de dillerin kaybolmak ile yüz yüze bırakıldığını söyledi. Bütçede halkların renklerinin, dillerinin, kültürlerinin daha da görünür kılınmasına dair bir kalem olmadığını ifade eden Beritan Güneş Altın, “Kültür politikalarınız şiddet gösterisine dönüşmüş durumda. Cizre’de bulunan Mala Dengbeja’ya gelelim. Tarihi milattan önceye dayanan bu merkez, yıllarca Kürt kültürünün merkezlerinden biriyken şu an kültürel faaliyetlerin engellendiği bir alana dönüşmüş durumda. Buna kültürel kırım demeyelim de ne diyelim? Başka bir yer: Birca Belek. Adını söylerken bile ürperiyorum şu an çünkü binlerce yıl ürettikleriyle tarihi değiştirmiş bu yapı şu an kültür çalışmaları için değil, müze için değil, bir şahsın özel ofisi olarak kullanılmakta. Yazıktır, günahtır, suçtur demek istiyorum. Evet, Birca Belek binlerce yılın tarihî mirası şu anda eski AKP Kadın Kolları Başkanı olan, şimdi de İçişleri Bakanlığından Müfettiş Yardımcısı olan Hatice Atan’ın özel bürosu olarak kullanılıyor” dedi.
‘TARİHİ BOĞMAK İSTİYORSUNUZ’
Beritan Güneş Altın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hani siz tarihî varlıkları koruyordunuz, hani tarihî mirasa sahip çıkıyordunuz? Peki ya, Bakanlığınızın İlk Eser Programı’na dâhil olmak isteyenler için esas kriterin Türkçe olması olarak belirlenmesi ayrımcılık değil mi? Belki ilk eserini Kürtçe yazmak istiyor, belki Süryanice yazmak istiyor, belki Ermenice yazmak istiyor; bu ayrımcılığı peki nereye koyacağız? Peki ya, Sayın Cumhurbaşkanının yakın zamanlarda dünya rekoru olarak nitelendirdi ve ‘Halk kütüphanelerinde 25 milyon kitap var.’ dediği halk kütüphanelerini size sorduk Sayın Başkan; ‘Bu 25 milyon kitap içerisinde ne kadar Kürtçe kitap var?’ dedik. Bize resmen asimilasyonun cevabını verdiniz çünkü 25 milyon kitap içerisindeki Kürtçe kitap sayısı yüzde 0,08. Biz bunu asimilasyon dışında açıklayamıyoruz. Yine, barajlarla sistematik bir şekilde boğmak istediğiniz bir kültürel miras ve bir tarih var ve siz bu yıkımın sorumlususunuz; tarihe hesap veremeyeceksiniz çünkü baraj yapıldıktan sonra sular altında kalan yerlerin yüzde 90’ından fazlası Kürtlerin yaşadığı ve tarihsel izler bıraktığı yerler daha vahimi, bu yerler Urfa ve Adıyaman arasında. Urfa bugün, dünya tarihini değiştiren merkezlerin olduğu bir yer ve siz, Urfa ve Adıyaman arasındaki bu fiziki yakınlığı bile gözetseydiniz oraya kurulan barajların dünya tarihini nasıl boğmak istediğini, nasıl insanlık suçu işlediğini bir kez daha anlardınız ve tanıklık ederdiniz.”
‘ASGARİ ÜCRETİN YÜZDE 75’İ VERİLSİN’
Söz alan DEM Partili Yılmaz Hun ise turizm işçilerine değindi ve işçilerin günde en az 14 saat çalışmak zorunda bırakıldığını kaydetti. Hun, “Mevsim sonunda işsiz kalıyor, işsizlik ödeneği hakkından dahi yararlanamıyor. İktidarın turizm alanında yaptığı tüm programlar patronların çıkarları doğrultusunda oluşturulmaktadır. Turizm emekçilerinin çoğu asgari ücretin biraz üzerinde maaş alıyor, fazla mesai ücretleri ödenmiyor, konut kiraları 30 bin ile 40 bin arasına dayanmışken otel lojmanlarında kalabalık, sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkûm ediliyorlar. Mevsimlik olarak dört ile yedi ay arası çalışabilen turizm emekçileri bu süre zarfında emeklilerinin karşılığını alamamaktadır. Kadın emekçiler hamile kaldıkları için işten çıkarılıyor, gençler ‘stajyerlik’adı altında ücretsiz çalıştırılıyor. İşte, o sayıların parlayan ışıkları aslında bu insanların emeğinin üstünü örten bir sis perdesidir. Stajyer öğrencilere en az asgari ücretin yüzde 75’i oranında maaş ödenmesi zorunlu hâle getirilmelidir.
‘TÜM DİLLERİN, KİMLİKLERİN EŞİT TEMSİLİNE DAYANMALI’
Hun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kültür ve Turizm Bakanlığı âdeta tek bir kimliği merkeze almış, Anadolu’nun çok dilli ve çok kültürlü hakikatini görmezden gelmektedir. ‘Millî kültür’ adı altında Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Lazca, Süryanice, Arapça gibi diller yok sayılmaktadır. Alevi, Bektaşi cemevlerini merkeze bağlayan asimilasyoncu yapılar, Kürt sanatçılara verilen konser yasakları, Kürtçe şarkı söyleyen sanatçılara açılan davalar; bunlar kültür politikası değil, kültürel mühendisliktir. Halkların dili ve inancı, kültürü üzerinde iktidar vesayeti kurulamaz. Kültür, iktidarın değil, halkların malıdır. Bu ülkenin kültürel bütçesi tüm dillerin, tüm kimliklerin eşit temsiline dayanmalıdır.”
‘ÜLKE ÖZGÜR BASIN İLE NEFES ALIR’
RTÜK’ün ceza verdiği TV’lere de dikkat çeken Hun, “Bir ülkenin demokrasisi, ekranları karartmak değil, halkın sesini çoğaltmakla güçlenir. DEM Parti olarak bu bütçeyi reddediyoruz çünkü bu bütçe emeğe değil sermayeye, kültüre değil tek tipleşmeye, özgürlüğe değil sansüre hizmet etmektedir. Bir ülke özgür basınla nefes alır, sansürle boğulur. Yerel dillerde tiyatrolar, festivaller, yayınlar desteklenmelidir. Kürtçe, Lazca, Ermenice, Süryanice üretimler bu ülkenin kültürel zenginliği olarak kabul edilmelidir. Yayın özgürlüğü ilkesi esas alınmalıdır. Kürtçe ve diğer dillerde yayın yapan kanallar ve yayınevleri teşvik edilmelidir. Dezavantajlı diller, kültürler için bütçe ayrılması uygun düşecektir. Sayın Bakan, bu yıl içerisinde Mezopotamya Ajansının ‘web’ sitesi ve JINNEWS’in Türkçe ve Kürtçe X hesapları erişime kapatıldı” ifadelerini kullandı.
‘TEK TİPLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR’
Söz alan Mêrdîn Milletvekili George Aslan, halkların kültürlerinin baskılandığını söyledi. Türk kimliği dışındaki diğer kimliklerin yok sayıldığını belirten Aslan, “Tek tipleştiren anlayış özellikle tarih ve kültür alanında sürdürülmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığının sorumluluğunda olan birçok tarihî yapının restorasyonu yapılmadığı gibi gerekli koruma tedbirleri de alınmamaktadır. Restorasyon adı altında yürütülen çalışmalarla pek çok tarihî ve kültürel yapı tahrip edildi. Aslına uygun korunması gereken tarihî yapılar, yapılan bilinçsiz müdahaleler sonucunda kimliklerini yitirdi, bazı tarihî yapılar rant uğruna yıkıma terk edilirken, bazıları da öteki olarak görülen halklara ait oldukları için tahrip ediliyor ya da yok olmasına sessiz kalınıyor. Bu uygulamalar, özellikle Kürt, Alevi, Ermeni, Rum ve Süryani halklarının kültürel mirasına yönelik sistematik bir ihmalin, hatta bazen bilinçli bir yok saymanın sonucudur” diye kaydetti.
‘CAMİLERE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ’
Aslan, tarihî kilise ve manastırların durumuna da dikkat çekerek, “Bizden başka dile getiren parti de yok. Hıristiyanlara ait ibadet mekânlarının bugün içinde bulunduğu durum uzun yıllara yayılan sistematik bir yıkımın ve ihmalin sonucudur. Türkiye genelinde binlerce kilise ve manastırın önemli bir kısmı harabe durumdadır. Bazıları ahır ya da depo olarak kullanılmakta, bir kısmı da camiye dönüştürüldü. Van, Hakkâri ve Mardin Ermeni ve Asuri Süryanilerin yoğun yaşadıkları yerlerdi. Hakkâri bölgesinde geçmişte yüzlerce kilise bulunuyordu. Günümüzde bunlardan Koçanis Kilisesi, Mar Şalita Kilisesi, Mar Abdişo Manastırı gibi yalnızca 20-30 kadarı ayakta kalabilmiştir. Bu yapılar da ne yazık ki yarı yıkık durumdadır. Hakkâri merkeze bağlı Konak köyünde bulunan Mar Şalita, diğer adıyla Koçanis Kilisesi halkımız için çok önemli bir mekândır. 1670’li yıllardan 1915’e kadar Doğu Asur Kilisesi’nin patriklik makamı burada bulunuyordu. Bu süreçte kilise hem dini hem yönetimsel açıdan merkez konumundaydı, günümüzde harabe durumdadır. Van’da Ermenilere ait yüzlerce kilisenin çoğu tamamen yıkılmışken bazıları da kısmen ayaktadır” ifadeleri kullandı.
‘SAHİP ÇIKILMALIDIR’
Aslan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mor Gabriel ve Deyrulzafaran Manastırları hem bölge hem Türkiye için inanç ve tarihî açıdan büyük değer taşıyan yapılardır. Bu yapılar, yalnızca bir halkın değil, ülkenin ortak değerleridir. Bu nedenle, tarihî yapılara ve kentsel mekânlara kilise, cami, sinagog, cemevi diyerek ayırım gözetmeden sahip çıkılmalıdır. Üstelik, ülkenin ortak kültürel mirası olarak bakılmalı ve bu tarihî değerler koruma altına alınmalıdır. Son olarak, seçim bölgem Mardin’deki kaleden de bahsetmek istiyorum.”
BÖLGESEL EŞİTSİZLİĞE DİKKAT ÇEKTİ
DEM Parti Sêrt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş ise şöyle konuştu: “Türkiye’nin kültür politikaları uzun yıllardır derin bir çelişki yaşıyor. Bir yanda kültürel mirasa sahip çıkıyoruz söylemi, diğer yanda ise merkeziyetçi, bölgesel eşitsizliği büyüten, kültür sanat yatırımlarını belli illere ve belli bölgelere hapseden bir pratik. 2026 yılı kültür bütçesi bu ülkenin kültürel yönelim haritasını tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Yatırımların yüzde 90’ı büyük şehir odaklı, geri kalan iller ise yalnızca istatistiklerde var. Buradan hareketle, tarih boyunca farklı kültürlerin, inançların ve medeniyetlerin beşiği olmuş bir coğrafyanın, Siirt’in görmezden gelinen kültürel mirasından bahsedeceğim. Siirt, Botan Vadisi’yle, Tillo’suyla, Veysel Karanî’siyle sadece bölge için değil, tüm Türkiye için eşsiz bir inanç ve kültür coğrafyasıdır. Termal kaynakları, mağaraları, doğa yürüyüş rotaları ve on iki bin yıl öncesine uzanan arkeolojik mirasıyla olağanüstü bir turizm potansiyeline sahiptir. Ancak, bugün acı bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu değerler tanıtılmıyor, korunmuyor, yatırıma açılmıyor ve geliştirilmiyor. Yaz aylarında doğa, inanç ve kültür turizmine yönelik tek bir kapsamlı projenin olmaması, yerli ve yabancı turistin ilgisini başka illere yönlendiriyor.
FARKLARI NE?
Bir diğer ayıbınız ise kentte hâlâ bir devlet tiyatro salonunun olmamasıdır. Sayın Bakan, Siirt’te tiyatroyu konferans salonlarından, parklardan, bahçelerden çıkarmak için bir tiyatro salonu yapmak bu kadar zor mudur? Yüzde 75’i dağlarla kaplı Siirt ilinin taşıdığı doğa turizmi potansiyeli birçok kurum tarafından hazırlanan raporlarla ortaya konmuştur. Bu raporların hepsi Botan Vadisi’ndeki ekoturizm faaliyetlerinin başlatılması gerektiğini özellikle belirtiyordu fakat buna rağmen hâlen herhangi bir çalışma başlatılmadığından bu potansiyel, maalesef, atıl durumda. Siirt’teki dağların Fethiye’den, Antalya’dan, Alanya’dan, Kaş’tan Pamukkale’den ne farkı var? Buralarda yapılan yamaç paraşütünün Botan Vadisi’nde yapılmamasının nedeni nedir, çok merak ediyorum.
BÖLGE İLLERİNE AYRILAN PAY YÜZDE 5
2026 bütçesine baktığımızda Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan toplam 69,9 milyar TL’nin yüzde 90’ının büyük şehir merkezli projelere veya Ege, Akdeniz hattındaki turizm yatırımlarına aktarıldığını görüyoruz. Bölge illerine ayrılan pay yüzde 5’in bile altında. Burada Siirt’e düşen pay ise sadece sıfırdır. Bu bütçe bize şunu söylüyor: Çok kültürlü bir toplumun dinamikleri tanınmak istenmiyor. Kaynakları demokratikleştirmek gibi bir gaye de olmadığından merkezi kültür politikası dışında hiçbir kimlik, hiçbir dil, hiçbir kültür görünür olmasın isteniyor. Fakat bu bütçenin özü de gerçeği de budur Sayın Bakan. Siz kültürü millîleştirdiğinizi iddia ediyorsunuz ama millî kültür ancak halkların, tüm dillerin, tüm kimliklerin eşit temsiliyetiyle mümkündür. Bu bütçe ise eşitlik değil, inkâr üretiyor.”
MA












