2013-2015 sürecinde haklarında dava çılan 13 kişiden 12’sine 159 yıl ceza verildi. Dosyanın avukatı Sinan Zincir, kararı, “İstanbul Adliyesi sürece direnç gösteriyor” sözleriyle yorumladı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2012’de başlatılan bir soruşturmada aralarında siyasetçilerin de bulunduğu 13 kişi “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla gözaltına alındı. İfade işlemlerinin ardından serbest bırakılan 12 kişi hakkında başlatılan soruşturma 2013-2015 yılları arasında yürütülen süreçte tamamlanarak davaya dönüştü.
İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 28 Ekim’de görülen davanın 39’uncu duruşmasında karar çıktı. Mahkeme, Erdem Tüsü’nün yaşamını yitirmesi nedeniyle hakkındaki davayı düşürürken, Alaattin Öncü, Cüneyt Yeşilyurt, Hikmet Tahtali, Özgür Mert Şeroğlu, Hasan Kapçak, Ahmet Buyruk, Şebap Sosa, Numan Kayaalp, Hüseyin Öner, Tuğay Mertoğlu, Mehmet Öner ve Burak Baydere’ye toplamda 159 yıl hapis cezası verildi. “Örgüt üyesi olmak” ve “örgüte finans sağlamak” iddiasıyla kurulan hükümle birlikte 12 kişi hakkında tutuklama kararı verildi. Duruşmada hazır bulunan Burak Baydere, tutuklandı. 11 kişi hakkında ise “cezalarının infazına yönelik” tutuklama kararı çıkarıldı.
DOSYAYI GÜLEN CEMAATİ HAZIRLADI
Dosyanın avukatlarından Sinan Zincir, kararı, İstanbul Adliyesi’nde sürece karşı bir direnç olduğu şeklinde yorumladı. Zincir, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Kağıthane, Eyüp ilçe yöneticileri, BDP gençliği ile Tutuklu Aileleriyle Dayanışma Derneği (TUAD) yöneticisi Cüneyt Yeşilyurt’un da dosya kapsamında yargılandığını ve hapis cezasına çarptırıldığını belirtti. Soruşturma sürecini yürütülenlerin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğu belirtilen Fethullah Gülen Cemati yapılanmasına üyesi olduklarını belirten Zincir, dosyaya bakan hakim, savcı ve polislerin çoğunun Gülen soruşturması nedeniyle ya ihraç edildiğini ya da yurt dışına çıktıklarını kaydetti. Zincir, “Biz dosyayı düzenleyenlerin Fethullahçı olduklarını mahkemede de açıkladık. Ayrıca mahkemede, o dönemin tüm yargılarında beraat kararları verildi. Ancak Kürtlerin, devrimcilerin yargılandığı davalarda bugün o kirli delillerle, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş delillerle yargılanmaya devam ediyorlar. Ve davamız örneğinde olduğu gibi çok ağır cezalarla, tutuklama kararları çıkmaya devam ediyor. Dosyada 12 müvekkilimiz toplamda 159 yıl hapis cezası aldılar” ifadelerini kullandı.
Dosyanın eylem, etkinliklere katılmak ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasına dönük açıklamaya katılmaktan açıldığına dikkati çeken Zincir, “2013 yılında Sayın Öcalan’ın mesajı Diyarbakır’da okundu. Devletin denetiminde ve kontrolünde dışarı çıkan bir barış manifestosu okundu. Ama oraya katılan ve İstanbul’da Newroz alanına katılan milyonlar oraya katıldıkları, İmralı tecridine karşı çıktıkları, Gezi Parkı’nda demokratik haklarını dile getirdikleri gerekçesiyle yargılanıyorlar” diye konuştu.
DOSYADAKİ ÇELİŞKİLER
Yargılananların aileleriyle yaptığı telefon görüşmelerinin eylemlere katılmış şekilde “yorumlanarak” suç isnadının yapıldığını dile getiren Zincir, “Bütün bunlar telefon görüşmeleri iletişim tespit tutanakları yorumu üzerinden elde edilen deliller ile ve bir itirafçının beyanıyla güçlendirerek, böyle bir cezalandırma yoluna gittiler” dedi.
‘ADLİYE KISMINDA SÜRECE KARŞI DİRENÇ VAR’
Bu kararlarla İstanbul Adliyesi ve diğer adliyelerin Barış ve Demokratik Toplum Sürecine karşı “direnç” gösterdiklerini söyleyen Zincir, “Bizler bu sürecin gelişimi için çabalarken, hapishanelerde bulunan binlerce siyasi rehine yoldaşımızın, müvekkilimizin tahliyesini beklerken, her türlü adım Kürtler tarafından atılırken, bu yargılamaların devam etmesi ailelerde, toplumda, bizlerde bir kırılmaya yol açıyor. Görünen o ki çözüm sürecine karşı bir direnç var, adliye kısmında da bu direnç var. Bu tür kararlar, yargılamalar sürecin ruhuna, amacına aykırı. Mahkemede de ‘Burada vereceğiniz kararlar burada kalmıyor. Ailelerimizi, onların çocuklarını, Kürt toplumunu etkiliyor’ dedik. Eğer bir süreç varsa bu karşılıklı olmalı. Bizim insanlarımızı bu koşullarda bile hala tutuklayarak, demokratik eylemlere katıldıkları için örgüt üyeliğinden tutuklayarak, ağır cezalara vererek hapishanelere gönderiyorlarsa demek ki devletin içindeki belli odaklar bu sürece direniyor. Buna dikkat çekiyoruz. Devletin çözümden, barıştan, bir arada yaşamdan olan güvenlik aygıtları da bu alanlara dikkat etmesi gerekir” diye belirtti.
‘OTOMATİKMAN TUTUKLAMA KARARI VERİYORUZ’
Yürütülen sürece işaret eden Zincir, Zincir, aynı mahkemenin bir müvekkillerinin insani temelde cezaevinde bulunan kızına ve kızının arkadaşlarına para yatırdığı için “örgüte finans sağlamak” iddiasıyla mahkeme salonunda tutuklandığını söyledi. Zincir, tutuklamaya gerekçesini mahkeme sorduklarında ise mahkemenin, “örgüt üyesi olmak” veya “örgüte finans sağlamak” isnadı varsa biz otomatikman tutuklama kararı veriyoruz” dediğini aktardı.
ÜST MAHKEMELERİN KARARI BEKLENMELİYDİ
Yerel mahkemede dosyanın karara bağlanmasıyla tutuklama kararı verildiğini, ancak dosyanın nihai kararı için İstinaf, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi süreçlerinin tamamlanması gerektiğine işaret eden Zincir, davanın bozulacağına inandığını belirterek, “Tüm alanlarda barışı sahiplenerek, Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu güçlü barış iradesini sahiplenerek bu tür sorunlardan kurtulacağız. Direnç gösterenler de yenilecek” diye ifade etti.
‘KARARI VEREN MAHKEMENİN SİCİLİ BELLİ’
Yargılananlardan TUAD yöneticisi Cüneyt Yeşilyurt, kararın siyasi bir yaklaşım olduğunu ve süreçle tezat bir durum olduğunu belirtti. Yeşilyurt, şöyle devam etti: “Dosyadaki eylemlerde yasadışı hiç bir fiil yoktur. Karar tamamen siyasidir. Kararı veren 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu anlamda sicili bellidir. Can Atalay ve benzeri ile ilgili vermiş olduğu kararları hepimiz gördük. Ayrıca mahkemenin görüldüğü ve hakkımızda tutuklamaya dönük yakalama kararının verildiği günün akşamında 2 kere polisler ailemin ikametine gidip ifade vermem için karakola gelmemi söylemişler. Bu tür kararlar sürecin ruhuna uymamaktadır. Çözüm, barış, kardeşlik söylemlerinin altı bu şekilde doldurulamaz. Ciddi anlamda hukuksal değişikliklerin yapılması ve bununla bağlantılı olarak verilen hukuk dışı kararlardan dönülmesi gerekmektedir.”
MA / Ömer İbrahimoğlu
